İlk çağlardan beri insanlık deprem, yangın, kasırga, çığ, vb… gibi afetlerle karşılaşmıştır. Bu afetler yerel efsanelerde, kutsal kitaplarda çeşitili şekillerde tanımlanmış olup eski Mısır’da, Hint efsanelerinde, Maya kültüründe geçmektedir. Bu efsanelerin ortak özelliği doğal olaylar sonucunda insanların yaşadığı felaketleri anlatmasıdır. Sonuçta insanlık tarihi kadar da eskidir diyebiliriz.
Birleşmiş Milletler’in (UN) tanımına göre “afetler”, insanlar, tabi ve kültürel kaynaklar için fiziksel, ekonomik ve sosyal veya çevresel kayıplar doğuran, normal yaşamı ve insan faaliyetlerini durdurarak veya kesintiye uğratarak toplulukları etkileyen ve topluluğun yerel imkân ve kaynaklarını kullanarak üstesinden gelemeyeceği doğal, teknolojik veya insan kaynaklı herhangi bir olayın sonucudur “ diye tarif edilmiştir.
Bu tanımdan yola çıkarak afetlerin iki değişken olayın sonucunda gerçekleştiğini ve iki türlü olduğu söylenebilir.
- Doğal afetler:
Yangın , deprem, rüzgar, vb… zamanlaması kesin olarak tespit edilemeyen , etkinliği yoğun ve geniş çaplı olaylar dizisi - İnsan ve teknolojik kaynaklı afetler
Mühendislik, ulaşım kazaları, savaş, ayaklanma, nükleer patlama, zehirli atık sızıntıları, terorizm, vb… teknoloji ve teknik yetersizliklerden vaya imhallerden, sosyal altyapı çarpıklıklarında, uygulama ve yönetim hatalarından ortaya çıkan olaylar dizisi veya dogal afetlerin sonucu iliskisel olarak ortaya çıkan olaylar,
Bu olaylar dizisi bazı durumlarda birbirini izleyen bir zincirleme afet durumu yaratırlar ve kümülatif olarak gelişebilirler. Afetin büyüklüğüne etki eden doğal kökenli olan faktörler; olayın fiziksel büyüklüğü, yerleşme alanlarına olan uzaklığı, insan kökenli faktörleri ise; fakirlik ve az gelişmişlik, hızlı nüfus artışı, tehlikeli bölgelerdeki hızlı ve denetimsiz sanayileşme, ormanların ve çevrenin tahribi veya yanlış kullanımı, bilgisizlik ve eğitim eksikliği, toplumun afet olaylarına karşı önceden alabildiği koruyucu ve önleyici önlemlerin ulaşabildiği düzeydir.
Afetler en çok insan nüfusunun toplu olarak bir arada bulunduğu mekanlara etki etmekte ve önemli can kaybına sebep olmaktadır. Otellerde bu nedenle önemle incelenmesi gereken, yoğun insan nüfusunun bir arada bulunduğu mekanlardandır ve örnek olarak ele alınmıştır.
Oteller, yolcu ve turistlere geceleme imkânı sağlamak, bunun yanında yemek, eğlence vb. hizmetleri sunmak amacıyla kurulmuş işletme olarak tanımlanmaktadır. Oteller işlevleri gereği ortak özellikler gösteren zaman duyarlı, dinamik, emek-yoğun ve 24 saat çalışan işletmelerdir. Bu işletmeler herhangi bir dış sebeple çalışmalarının durması halinde zamana duyarlı olduklarından büyük zarar görmeleri olasılık dahilindedir. Böyle bir durumda zarar sadece maddi olmamakta, otelin adının herhangi bir şekilde kötü olaylarla anımsanması prestij kaybına sebep olmakta ve olay bitse bile otelde kalmak isteyenlerin sayısını azaltmaktadır.
Ayrıca aynı anda yoğun nüfus barındırdığından herhangi bir afet durumunda en kritik yerler arasında bulunmakta ve otellerin üstlendiği risk artmaktadır. Risk kavramı ise;
Risk(sonuç)=Tehlike(olay) x Etkilenebilirlik(sosyal faktörler) olarak tanımlanmaktadır. Bir başka deyişle sonucun, olayın kendisi ile sosyal faktörlerin çarpımına göre arttığını veya azaldığını söyleyebiliriz.
Risk (Sonuç) dendiğinde insan yaşamı, çevre, iş, hizmet, vb… akla gelmekte;
Tehlike (Olay) dendiğinde yangın, deprem, çığ, patlama, vb… akla gelmekte;
Etkilenebilirlik (Sosyal faktörler) dendiğinde yetersiz altyapı, kötü planlama, farkındalık eksikliği, eğitim eksikliği, vb.. akla gelmektedir. Riski azaltmak için tehlike ve etkilenebilirliği beraber azaltmak gerektiği denklemden de görülmektedir. Bu bağlamda;
Tehlikeyi bir anlamda belli bir olasılık içinde sabit olarak kabul edebiliriz. Örneğin İstanbul’da 10 yıl içinde deprem ihtimali yüzde 65 şeklinde hesaplamalar yapılmakta ve çeşitli yayın organlarında tartışılmaktadır, bu oran bizim elimizde olan bir değişken değil, bilim adamlarınca yapılan bir hesaptır. Dolayıyla biz tehlike katsayısını kontrol edemiyoruz diye kabul edebiliriz. Bizim kontrol edebileceğimiz etkilenebilirlik dediğimiz sosyal faktörlerdir. Bu faktörler içinde eğitim ve farkındalık en önemli yerde bulunmakta ve otellerde afet yönetimi konusunda yapılacak çalışmalarla risk faktörünün azaltılması mümkün olabilmektedir.
Bu nedenle söz konusu zararları en az indirmek amacıyla otellerde yönetimin afet yönetimi ile ilgili yapıyı kurması sosyal bir sorumluluk olması dışında, marka değerini yükseltme, dış etkilere dayanıklı olma, riski azaltma, sigorta maliyetlerinde düşme gibi faydaları da bulunmaktadır. Burada “Afete Dirençli Kurum” yapısını oluşturma ve eksiksiz sürdürme ön plana çıkmaktadır.
Tesislerimizin birer “Afetlere Dirençli Kurum” ve verdikleri hizmetlerin de “Afetlere Dirençli İş” haline gelebilmesi için yapılacak olan Afet Acil Yardım Planlama çalışmaları aşağıdaki gibi on adımda gruplandırılabilir.
- Afet Yönetimi ve Planlama Ekiplerinin Oluşturulması
- Risk ve Tehlikeye Maruz Kalma Analizleri
- Mevcut Hazırlık ve Kaynakların Tespiti
- Risklerin Derecelendirilmesi ve Yüksek Riskli Bölgelerin Tespiti
- Acil Çıkış / Yangın / Tahliye Durumlarının Belirlenmesi
- Kontrol Listeleri ve Prosedürlerin Hazırlanması
- Eksik Acil Durum Malzemelerinin Belirlenmesi
- Kritik Görevler ve Görevlilerin Belirlenmesi
- Tesis Afet Müdahale Ekiplerinin (TAME) Oluşturulması
- Periyodik Tatbikatlar ile Planların Benimsenmesi ve Yenilenmesi
Bu şekilde yapılan planlar otel zincirinde her otel için ortak şablonlar kullanarak ayrı ayrı veya tek bir plan dahilinde oluşturulabilir.
Çok geç olmadan , “Afete Dirençli Kurum” olarak vizyon oluşturulması halinde otellerimizin, kendine özel işletme koşullarından dolayı, acil durumda kayıpları azaltabilecek, dolayısıyla çevrenin/ bölgenin etkilenme süresini azaltarak kendi markasının saygınlığını koruyup kriz dönemini en az zararla atlaması sağlanacaktır.