Sevgili Okurlarım,
Tüm halkımızın da yakından bildiği üzere, Cumhurbaşkanlığı Makamının, kararları doğrultusunda, vergiler, zamlar, harçlar, güncel şartlarda hiçbir ölçü ve kıstasa dayanmayıp, anormal oranlarda olmak üzere, hemen yürürlüğe konmuştur. Gelişen bu durum ise, Sayın Maliye Ve Hazine Bakanı Mehmet Şimşek tarafından, rasyonel ekonomiye geçiş olarak ifade edilmiştir. Sayın Bakan, lütuf edip te bu rasyonel ekonominin içeriğini, tam olarak kamuoyuna izah etse çok daha inandırıcı olabilirdi. Ancak iktidardaki AKP, kuruluşundan itibaren, kavramlar kelimeler içine sığdırılarak hapsedilip fonksiyonları haricinde sadece kelime anlamları ön plana çıkarılarak algı yaratmak üzerine oynanmaktadır. Yine, aynı senaryonun sahnelendiği ne yazık ki izlenmektedir.
Unutmamak gerekir ki, rasyonel ekonomi kavramı ile istatistik kurumu yani ülkemizdeki adıyla Türkiye İstatistik Kurumu “TUİK“ arasında bir ilişki vardır. Çünkü rasyonel ekonomiden bahsedildiği zaman onun içeriğine bireylerin gelirleri, alım güçleri, tasarrufları gibi unsurlar girdiği gibi, büstçe denkliği kamu açıkları, kamu tasarruflarının da bu kapsamda ele alınacağı bir gerçektir. İşte bu aşamada, rasyonel ekonomiye geçebilmek ve sağlıklı değerlendirmeler yapılabilmesi için temel verileri ve işlenmiş dataları net olarak veren bir kamu istatistik kurumu gereklidir.
Güncel şartlarda değerlendirildiği üzere TÜİK gibi açıkladığı verilerin gerçekleri yansıtmaması olayın can alıcı boyutunu teşkil etmektedir. Bu durum uzun yıllardır kamuoyunda kurumun ahlaki ve etik davranışlarının tartışıldığı bir platform haline gelmiştir. Bu platform hem akademik hem de güncel yaşamda bireysel olarak ta farklı örnekler ile ele alınarak irdelenmektedir.
Şimdi yeri gelmişken benzer istatistik kurumları ile ilgili bazı örnekler vermek isterim. Sovyet Komünist Partisi otokrasisi döneminde işlerim gereği uzun süre Balkan Devletlerinde bulunmuştum. Bulgaristan’da kaldığım süreçte hem TC Büyükelçiliği hem de Bulgaristan’ın idari makamları ile yakın temaslarım olduğunu ifade etmek isterim.
Bu dönemde, TC Büyükelçiliğinin yeterli diplomatik çalışmalar yaptığını söylemek ise benim açımdan oldukça zordur. Çünkü yerinde yaptığım gözlemlerde Sofya’da bulunan süper lüks Vitoşa otelde kalan ve Bulgar Gizli Servisi ( DS ) kontrolünde olan ve ülkemizde de aranan, uyuşturucu baronu Bekir Çelenk’e bazı elçilik yetkililerinin aynı otelde kaldığım için dostane ziyaretler yaptığını bizzat görmüştüm. Oysa aynı elçilik yetkililerinin Bulgarca bilmedikleri için Bulgaristan’ın bürokrasi yapısı hakkında yeterli inceleme yapmadıkları için bilgi sahibi olmadıklarını da konuşmalarımızdan anlamıştım.
Türkiye ile hiçbir alanda kıyaslanamayacak Bulgaristan’da istatistik kuruluşunun asgari iki lisan bilen personellerden oluştuğunu görmek çok düşündürücü olmuştur. Çünkü Türkiye’deki istatistik kurumunu sistematik olarak ziyaret ettiğimde personelin daha çok Doğu ve Güneydoğu Anadolu’dan geldiğini, Türkçeyi bile aksanlı konuştuklarına, daire içinde bazen kürtçe ( zaza lehçesi ile ) konuştuklarına da şahit olmuştum. Bulgaristan’daki istatistik kurumuna o dönemde devlet başkanı olan Todor Jivkov’un bile karışmadığını öğrenmek beni daha da şaşırtmıştır.
Bir akademik proje çalışması için bazı verileri izinle bu kurumdan talep etmiştim. Akabinde almış olduğum rakamlar çerçevesinde çalışmalarımı yaparken iki veya üç gün sonra bana istatistik kurumundan İrina Grigorova isimli bir bayan geldi, kendisi bir pilot general kızı ve annesi ise pilot albaymış ve ana dili gibi Bulgarca haricinde Rusça, Fransızca ve İngilizce bilmekteydi. Kaldığım otelde, bazı verileri yanlış iletmişler diyerek doğrularını getirmişti. Oysa baktığımda veriler arasında yüzde bir bile fark olmadığını görerek kurumun bu kadar hassas olmasına dikkat etmiştim. Ancak olması gereken de buydu zaten.
Şimdi kendi kendime düşünüyorum da bir bulgar istatistik kurumuna bakınız bir de günümüzdeki ülkemizde bulunan TUİK teşkilatına. İsterseniz bu örnekle bağdaştırarak sizler karar veriniz. Yine istatistik çalışmalarına örnek olması açısından bir yaşanmış olayı daha gündeme getirmek isterim. Sovyet Komünist Partisinin güdümünde ve Çavuşesku’nun yönetiminde olan Romanya’da bulunduğum bir dönemde, Tuna Nehri üzerinde yer alan ve kısa zamanda sulara gömülecek ve Türk kökenli nüfusa sahip, ufak bir yerleşim yeri olan Adakale’nin boşaltılması gündemde idi.
Türk istihbaratına mensup kişilerin de orada olduğunu ve bu adanın boşaltılarak oradaki kişilerin ülkemize getirilmesi için görevli olduklarını bana bayan arkadaşım Rengin hanım konuşmalar arasında bahsetmişti. Adakale’ye kontrollü giriş ve çıkışlar olmasına rağmen ben de merak ederek birkaç defa girmiştim. Bu dönemde tesadüfen bir proje çalışması için Romanya İstatistik Kurumundan bazı yapılarla ilgili veriler istemiştim.
Kurumun başında olan albayın en yakın yardımcısı bana verilerin iki defa denetlenip verilebileceğini projeyi inceledikten sonra iletileceğini bu arada kendilerinin misafiri olarak otelde ( inturist ) yer ayrıldığını da belirtmişti. Bir haftaya yakın bir zaman geçtikten sonra bana verileri getiren, bir batılı model kadar güzel olan bayan Maria’nın, Romence haricinde, Rusça, Fransızca, İspanyolca, ve İngilizce bildiğini öğrenmek beni pek şaşırtmamıştır. Çünkü Sovyet Komünist Partisi döneminde peyk ülkelerin rejimin gereği eğitimli personel kullanma ve liyakate önem vermeleri neredeyse bir kültür olarak yerleşmişti.
Bana getirilen verilerin bir teyidini Almanya’dan aldığımda birebir aynı olduğunu da görmek bende hayranlık uyandırdığını da söylemeden geçemeyeceğim. İşte tüm bu gelişmeler çerçevesinde, merak ediyorum Türk halkı acaba ne zaman reel bir hayata kavuşacaktır. Benim kanımca Adalet ve Kalkınma partisi ( AKP ) iktidarda kaldığı ve Sayın Cumhurbaşkanının bu iktidar hırsı son bulmadıkça, maalesef kavuşamayacaktır. Bu konuda birkaç kitap yazacak kadar Sayın Cumhurbaşkanımız hakkında bilgiye sahip olduğumu da belirtmek isterim.
Bir de kendi kendime bu soruya cevaplar aradığımda, din eksenli siyaset ve onun bünyesinde kaçınılmaz olarak biat kültürü ortadan kalkıp milletvekilleri bireysel şahsiyet bulurlar ve ülkemiz de seküler olduğu zaman çözümün başlangıcıdır denilebilecektir. Görülen odur ki, TÜİK, bu gerçek olmayan verileri ilan ederken, ya Cumhurbaşkanına da aynı çarpıtılmış verileri iletmekte ya da onun talimatı üzerine, ikinci bir veri işleyerek onu vermektedirler.
Bu durum çok daha tehlikelidir. Çünkü Türk halkına açıkladığı reel olmayan verileri Cumhurbaşkanına aynen veriyorsa bu da devlet başkanlığını yanıltmak olur ki tamamen Türk Ceza Kanunu kapsamında değerlendirildiğinde asgariden görevi ihmal ve resmi evrakta sahtecilik suçlarının işlenmesidir. Olay daha derin bir araştırma ve değerlendirme çerçevesinde ele alınırsa vatana ihanet suçunun oluşmasını sağlayan parametrelerin de gündeme gelebileceği unutulmamalıdır.