Çarşamba, Ekim 30, 2024
spot_img

Mermi Babası -II

Sevgili okurlarım,

Bir önceki yazımın devamı olarak tüm dünyanın da ilgisini çeken ve Türkiye’de gerçekleştirilen operayona bu yazımda devam ediyorum.

Sosyal medya platformuna, bu kadar büyük bir muhalefet bloğunun oluşması üzerine Muhammed Bin Selman da toleranssız bir sansür uygulamak üzere Suud El – Kahtani’yi görevlendirmiştir. Bu kişi bütün sosyal medyada yer alan muhalif kişilere karşı bazı yaptırımlara imza atmaktadır. İşte Cemal Kaşıkçı’nın öldürülmesinde anahtar rolü oynayanlardan birisi olarak önemini korumaktadır. Bu kişinin aynı zamanda yurt dışında bulunan muhalifleri de izlediği bilinmektedir.

Cemal Kaşıkçı ABD’de bulunduğu dönemde, Kanada’ya yerleşmiş olan Ömer Abdülaziz ile beraber çalışılmakta olduğu ve her ikisinin ARI ismi verilen projede faaliyet göstermekte olduğu istihbarat birimleri tarafından izlenmektedir. Çünkü elde edilen bilgiler, Abdülaziz’in cep telefonuna yüklenmiş olan pegasus casus programı vasıtasıyla Suudi Arabistan istihbaratı ile bağlantılı operatör tarafından yönlendirilerek elde edilmektedir.

Cemal Kaşıkçı’nın tüm hareketleri ve muhalefet planlamaları bu kanaldan öğrenilmektedir. Gelişen bu olaylar karşısında, Muhammed bin Selman hareketsiz kalamazdı ve bu kapsamda bazı gizli hazırlıklar yaptığı daha sonra anlaşılmıştır. Suudi Arabistan istihbarat başkanı Ahmed el Asıri Muhammed bin Selman’dan aldığı talimatla, tümgeneral Mansur Ebu Hüseyin’i çağırarak Cemal Kaşıkçı’nın ne şartlarla olursa olsun Suudi Arabistan’a getirilmesi emrini vermiştir.

Bu talimatı alan Ebu Hüseyin, hemen operasyon hazırlıklarına başlayarak bu çerçevede istihbarat, müzakere ve lojistik olarak üç ayrı grup kurmuştur. Bu üç timin toplamı 15 kişiden meydana gelmektedir. Detaylı olarak operasyon planı hazırlandıktan sonra, Ebu Hüseyin, İstanbul Başkonsolosu Muhammed el Uteybi’yi arayarak İstanbul’a 15 kişilik grupla geleceğini kripto ile bildirmiştir. Ancak grubun ne amaçla geleceği ve nasıl intikal edeceği bildirilmemiştir.

Öncelikle ilk 3 kişilik grup 1 ekim 2018 tarihinde saat 16.30 da tarifeli uçakla İstanbul’a gelerek doğrudan başkonsolosluğa gitmiştir. İkinci 3 kişilik grup ise 2 ekim 2018 tarihinde 01.45 itibariyle tarifeli bir uçakla gelip otele gitmiştir. Tümgeneral Mansur el Hüseyin’in dahil olduğu 9 kişilik grup ise başka bir uçakla gelip ayrı bir otele yerleşmiştir.

15 Kişiden oluşan grubun saat 09.50 İle 11.00 Arasında başkonsolosluğa giriş yaptığı tespit edilmiştir. İlk gelen tim içinde yer alan müzakere grubu başkanı Mahir Abdülaziz Mutreb, başkonsoloslukta bir keşif yaparak Cemal Kaşıkçı’nın oradan zorla çıkarılmasının çok zor olacağını değerlendirerek öldürülmesine karar vermiştir.

Müzakere grubunun başı olan Mahir Abdülaziz Mutreb, bu suikast timinin 2. adamı seviyesindedir bir numaralı yetkili ise tümgeneral Ebu Hüseyin’dir. Mahir Abdülaziz Mutreb, başkonsolukta sorgu için ayrılan güvenli odada Cemal Kaşıkçı ile müzakereye başlamıştır.

Bu sorgu içeriğinde onun Riyad’a dönmesini ve oğlu Salah’a hemen geleceğini haber vermesini istemişlerdir. Bu arada masa üzerinde havlu, enjektör ve Kahire’den getirilen özel uyuşturucu olduğunu da gören Cemal Kaşıkçı hamle yapıp odadan kaçmak için uğraşırken, Türki Müşerrif el Şehri, Velid Abdullah el Şehri ile Fehd Şebib el Belevi ona mani olarak tekrar oturtmuşlardır. Aynı zamanda adli tıp uzmanı olan, Salah Muhammed el Tubeyki, Cemal Kaşıkçı’nın sol koluna uyuşturucuyu yüksek dozda vermiştir.

Mutreb, ölmüş olan Cemal Kaşıkçı’nın cesedinin parçalanması talimatını vermiştir. Bu arada delilleri ortadan kaldırmak için timin lojistik grubunda görevli olan Muhammed el Medeni, Cemal Kaşıkçı’nın elbiselerini giyerek başkonsolosluktan çıkıp Sultanahmet Meydanına gidip orada cami tuvaletinde yine kendi elbiselerini giyerek diğerlerini çöp kutularına atmıştır.

Suikast timinin lojistik grubunda görevli olan Muhammed Saad el Zahrani ise öldürme olayından sonra, başkonsolosluğun tüm kameralarını bozarak hard diskleri de kırıp istanbul’da çöp kutularına atmıştır. Türkiye’de işlenen bu suikastın tüm detayları bilinmesine rağmen dosyanın Suudi Arabistan yetkililerine verilmesinin ciddi bir ulusal kriz olduğunu söylemek gereklidir.

Tayfun Gözüm

Diğer Yazarlar