Prof. Dr. Batır, İsrail’e gerçekleştirdiği saldırı ile Hamas’ın, yaşadığı zor duruma karşı Filistin halkının haklılığına dikkat çekmek istediğini belirtti
TUNAY AFYON
Hamas’ın 7 Ekim’de İsrail’e yönelik saldırısı ve İsrail’in de karşılık vermesi ile başlayan savaş bir çok sivilin ölümüne yol açıyor. İsrail’in Filistin’de hastaneyi vurmasının ardından dünyadan tepkiler aldığını ve Filistin coğrafyasında büyük bir insanlık dramına sahne olduğunu söyleyen İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı, Uluslararası Hukuk ve AB Hukuku Uzmanı Prof. Dr. Kerem Batır, Tunay Afyon’a savaşa ilişkin açıklamalarda bulundu. 7 Ekim’de İsrail’e gerçekleştirilen Hamas saldırısının ardından İsrail’in yerli halkı hedef aldığını söyleyen Batır, Hamas’ın saldırı ile Arap ülkelerinin İsrail ile ilişkilerini düzeltmesini hedef aldığını söyledi.
Hamas’ın askeri kanadının 2 hafta önce İsrail’e düzenlediği saldırıda fırlattığı 5 bin tane roketle, sınırı geçerek İsrail’in yakın yerleşim yerlerinde yerli halkı hedef aldığını söyleyen İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Kerem Batır, “Yaşanan savaşın bütününe baktığımızda genel olarak sürülen ve belli bir yere sıkıştırılan Filistin halkı görülüyor ve bu halk kendi mücadelesini veriyor. Dolayısı ile herhangi bir zaman kesiti içinde iki tarafın yaptıkları ile haklılıklarını savunamayız. Hamas’ın 1 yıldır bir yığınak yaptığını düşünüyorum. Esasen Hamas’ın yapmak istediği şey bu bölgeye dikkat çekmek. Amerika Birleşik Devletleri (ABD) liderliğinde İsrail’le bölge ülke ilişkilerinin normalleşmesi yönünde bir çaba var; Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır ve Suudi Arabistan, İsrail’le devlet olarak ilişki kuruyor ve bölge ülkeleri ile İsrail’i barıştırarak İsrail’in kabulünü hedefliyor. Hamas’ın karşı çıktığı bu” dedi. Hamas’ın, “Bu iş çözülmeden siz İsrail’i bu sınırlarla tanımamalısınız” düşüncesine sahip olduğunu söyleyen Batır, “Hamas’ın attığı füzelerin mesajı İsrail’e değil, mesajı bölge ülkelerine. Hamas’ın hamlesinden sonra Suudi Arabistan İsrail’le ilişkilerini kesti, Hamas bir noktada hedefine ulaştı. Ancak elbette burada zarar gören Filistin halkı” ifadelerini kullandı.
“İsrail, meşru müdafaa hakkını böyle kullanamaz”
İsrail ile Filistin arasında devam eden savaşta Uluslararası Hukuk düzeyinde, ‘ABD ve Batılı devletler İsrail’i neden bu kadar destekliyor?’ sorusunun üzerinde durulması gerektiğini belirten Batır, “İsrail Devleti bir saldırıya uğramış, bu saldırı neticesinde Birleşmiş Milletler (BM) şartının 51’inci Maddesi’ne göre İsrail Devleti’nin, saldırıyı önlemek için meşru müdafaa hakkı var. ABD ve diğer Batılı devletler, İsrail’in meşru müdafaa hakkının olduğunu ve İsrail’den Gazze’ye yapılan saldırıların bu kapsamda olduğunu söylüyorlar. Saldırı altında olan devletin elbette meşru müdafaa hakkı vardır ancak meşru müdafaa koşulları BM tarafından, ‘Devam eden bir saldırı olacak, saldırıya karşı meşru müdafaa hakkını BM’ye bildirecek ve BM’den ateşkes kararı alınıncaya kadar kullanacak ve bu hakkı kullanırken gelen saldırı ile orantılı şekilde davranacak’ şeklinde belirtilmiş” dedi.
Batır, bu kurallarla beraber İsrail’in, Uluslararası İnsancıl Hukuk ilkelerine de uygun davranması gerektiğine dikkat çekerek, “Uluslararası İnsancıl Hukuk, saldırılarda hedef gözetilmesini gerektiriyor. Saldırıların askeri hedeflere karşı olması, sivil hedeflerin vurulmaması gerekiyor. Bu hukuka göre savaşlarda hedef alınmaması gereken hastaneler, okullar ve dini kuruluşlar gibi korunaklı yerler var; buralar hedef alınmayacak” ifadelerini kullandı. Savaşlarda kullanılması yasak silahlar olduğunu dile getiren Batır, “İsrail, Batı’nın gözünde meşru müdafaa hakkını kullanıyor ancak bunu yaparken orantısız bir güç kullanıyor, kullanmaması gereken yasaklı silahları kullanıyor ve sivil-askeri hedef gözetmeden sivilleri öldürüyor ve korunması gereken yerlere de saldırıyor. Dolayısı ile böyle bir hak kullanımı söz konusu olamaz. Biz, ‘İsrail’in meşru müdafaa hakkı vardır’ desek bile bu hak böyle kullanılamaz” diye konuştu.
“Hamas ve İsrail’in tek devleti savunması aşırılık”
Batı tarafından terör örgütü olarak görülen Hamas’ın yaptığının da siyasi olarak anlaşılması gerektiğini belirten Batır, “Hamas’ın mücadelesi, Filistin’in bağımsızlığına kavuşturularak bu bölgede bir Filistin devletinin kurulması. Hamas, İsrail’in olmaması gerektiğini savunduğu için bu devleti resmi olarak halen tanımıyor. Ama Batı Şeria’daki Filistin yönetimi, 2 devletli bir çözümü kabul etmiş durumda. Dolayısıyla burada esasen akl-ı selimle yapılması gereken, iki tarafın da 2 devletli çözümün nasıl olacağını bulmasıdır. Çünkü Hamas da İsrail de tek devleti savunuyor, bu ikisi de aşırılıktır. Burada karşılıklı olarak gelinecek, anlaşılacak; şu an için dünyanın kabul ettiği 1967 sınırlarıdır, 1967 dönüş yapılır ve bu temelde 2 devletli bir anlaşma imzalanırsa bu şekilde sorun çözülebilir” ifadelerini kullandı. İsrail’in şu anda aşırılar tarafından yönetildiğini kaydeden Batır, “Bu koşulda böyle bir çözümün gerçekleşmesi de oldukça zor. Tarafsız bir uluslararası yapıya ihtiyaç var ama tarafsız bir yapı yok. BM, 5 ülkenin güdümünde, bunun BM bünyesinde çözülmesi gerekiyor, Filistin’in de İsrail gibi BM üyesi yapılması ve bu konuda iki tarafın da bir araya getirilip çözülmesi gerekiyor. ABD, İngiltere ve Fransa’nın İsrail’i desteklediği yapıda, tarafsız ve adil bir çözümün çıkması mümkün değil” diye konuştu.
“İsrail diye bir devletin olması Batı’nın işine yarıyor”
Günümüzde yaşanan savaşlarla dünyada yeniden 2 kutupluluğa doğru bir gidiş yaşandığını belirten Batır, “Bir kırılma çizgisi oluşuyor. Çin-Japonya, Ukrayna-Rusya, Filistin-İsrail savaşları yaşanıyor. Böylelikle yine daha farklı ve 2 kutuplu bir dünyaya doğru bir gidiş var. İsrail-Filistin meselesi de bu noktada bir fay hattı. Rusya’nın 1967 sınırlarına göre 2 devletli çözümden yana olduklarını açıklaması Arap dünyasına bir sinyaldi. ABD ise aynı şeyi söylemedi. ABD’nin İsrail’in arkasında olduğu gibi Rusya da tamamen Filistin’in arkasında duramaz çünkü Rusya’da da çok sayıda Yahudi bulunuyor. Rusya, konumu gereği ‘İsrail diye bir devlet olmasın’ diyemez. İsrail en çok göçü Rusya’dan almıştır, aslında İsrail diye bir devletin olması Batı’nın işine yarıyor, çünkü kendi içlerindeki Yahudilerin, İsrail’e gitmesini teşvik ediyorlar” ifadelerini kullandı. Birçok Yahudi’nin Almanya’dan Rusya’dan ve değişik ülkelerden İsrail’e göç etmesi ile İsrail Devleti’nin kurulduğunu ifade eden Batır, “Bu durum, Avrupa’daki milliyetçilerin işine geliyor. Çünkü Yahudiler bulundukları ülkelerde ekonomiyi kontrol eder pozisyondaki insanlar, oralardaki milliyetçiler de esasen bunlarla bir rekabet içinde. Böyle olunca da Rusya, İsrail Devleti’ni silemez, silmek de istemez; çünkü, eğer orada bir çatışma varsa bu onun menfaatinedir. Başka devleti güçsüzleştirmek için çatışma ister, silah satmak ister. Rusya da bunu görüyor ve böyle bir pozisyon alıyor. Rusya benzer bir durumu tarihte de yaptı. Arap-İsrail Savaşı’nda ABD, İsrail’i destekleyince Mısır, Suriye ve Irak, Sovyetler Birliği’ne yanaştı, Sovyetler bu ülkelere silah sattı” dedi.
“Filistin, ABD vetosu nedeni ile BM üyesi olamıyor”
Batır, dünya üzerinde 100’den fazla devletin tanıdığı bir Filistin Devleti’nin, BM’de de ‘Gözlemci Üye Ülke’ statüsüne sahip olduğunu ifade etti. BM’nin 5 büyük üyesi içinde olan Amerika Birleşik Devletleri’nin vetosu nedeni ile Filistin’in, BM üyesi ülke olamadığını aktaran Batır, “Bir tarafta çok geniş kontrol imkanına sahip İsrail Devleti ile diğer tarafta kaynakları zayıf ve kendi topraklarını kontrol edemeyen Filistin Devleti var. 2000’lerde Gazze Şeridi’ndeki seçimleri Hamas kazandı. Hamas denen örgütün bir siyasi bir de askeri kanadı var. Siyasi kanadı seçimlere girdi ve Gazze’de seçimleri kazandı” dedi. Batır, Filistin Devleti’nde Batı Şeria bölgesinin, El-Fetih’in liderliğinde Mahmut Abbas yönetiminde olduğunu kaydederek, “Gazze de ise yönetim fiilen Hamas’ın elinde. Coğrafi olarak ayrı bölgeler olduğu için aralarında bir koridor yok. Hamas, ABD dahil Batılı devletlerin pek çoğu tarafından terör örgütü olarak tanınıyor, çünkü silahlı kanadın giriştiği eylemlerin tümü terör eylemi olarak kabul ediliyor. Bu nedenle de Hamas muhatap alınmıyor, muhatap alınan Batı Şeria’daki yönetim” ifadelerini kullandı.
“Gazze’de giriş-çıkışlar yıllardır İsrail’in elinde”
Bugün yaşanan savaş kapsamında 2 buçuk milyon Filistinli’nin, Gazze’de sıkışmış durumda olduğunu ifade eden Batır, “İsrail toprak kazandıkça oralarda yaşayan Filistinliler oraya gidiyor. Mülteci kampına dönüşen Gazze’de Hamas’ın kontrolü var ama giriş-çıkışlar ise yıllardır İsrail’in elinde, elektrik-su gibi bütün kaynakları İsrail’in kontrolünde. Gazze’nin Mısır’la sınırı olsa da kapılar kapalı ve ticaret de yapılmıyor. Her türlü hayat imkânı elinden alınmış bir Gazze var, öbür tarafta içeri İsraillilerin yerleştirildiği bir Batı Şeria var” dedi.
“Devam eden savaşların bir dünya savaşına döneceğini düşünmüyorum”
Dünya genelinde hâkim olan siyasi gerilimle ilgili değerlendirmelerde bulunan Batır, “Ben tabi ki 2’nci Dünya Savaşı gibi bir savaş beklemiyorum, değişik yerlerde değişik çaplarda zaten savaşlar yaşanıyor. Bunlar esasen iki tarafın değişik vasıtalarla tokuştukları savaşlar. Buradan bir dünya savaşı çıkartmak, ülkeler için çok mantıklı değil” dedi. İsrail’in bulunduğu coğrafya gereği, kendi tarafında olacak bir devlet bulunmadığını söyleyen Batır, “Etrafı komple çevrili. Şimdi oradan bir dünya savaşı çıkmaz. Dünya savaşı, Ukrayna’dan, Avrupa ile Rusya arasından, Çin’le Japonya arasından ya da Güneydoğu Asya arasından çıkabilir. Ancak orada da güç dengesizliği var. Çin, giderek güçlenen büyük bir devlet. Onun karşısında Japonya’nın yanında Kore olsa da Çin ağır basar, o nedenle denge olmaz. Eğer Çin, Hindistan ve Rusya tek bir cephe olursa, hem silah teknoloji üretim kaynakları hepsi bir araya gelecek, çünkü bunlar sınırdaş, komşu ülkeler” değerlendirmesinde bulundu.
Batır, günümüzde zaten devam eden çatışmaların sürdüğünü söyleyerek, “O kadar büyük cephelerle o kadar büyük savaş olacağını düşünmüyorum. Zaten devam eden savaşlar, vekalet savaşları, bunların topyekûn bir dünya savaşına döneceğini düşünmüyorum. Bunun için dengelerin değişmesi lazım. 2’nci Dünya Savaşı’nın galip ülkelerine baktığımız zaman, bunlar halen güçlü ülkeler ve kurdukları düzeni de halen çalıştırıyorlar. Bunu niye bozmak istesinler? Ya da kim bunu bozmak ister? Veto yetkisi nedeniyle kimse Çin’in Rusya’nın ABD’nin aleyhinde karar alamıyor. İşleyen sistem var ve bu ülkeler halen patron olan ülkeler. Bunun değişmesini istemezler” diye konuştu. Öte yandan böyle bir savaşın çıkabilmesi için BM’yi oluşturan 5 daimî üye ülkeye karşı başka güçlerin çıkması gerektiğine vurgu yapan Batır, “2’nci Dünya Savaşı’nı kuran düzenin güçlüleri halen güçlü ve ona alternatif olabilecek başka bir güç yok” dedi.
“Yahudiler, Lübnanlı zengin Araplardan toprak satın alarak Filistin’e yerleşti”
Prof. Dr. Batır, İsrail-Filistin meselesinin tarihsel boyutuna yönelik de açıklamalarda bulundu. Tarihte, Osmanlı Devleti’nde uygulanan Tımar Sistemi’nin orduya asker katkısı veren kişilerin belli toprak parçasını yönetimini almasına imkân verdiğini aktaran Batır, “Belli bölgeler kiralanabiliyordu ancak mülkiyet devlete aitti. Osmanlı’nın son dönemlerinde bozulan ekonomik koşullar nedeni ile 1850’lerde getirilen toprak yönetim sistemi ile devlet toprak satmaya başladı. Toprak satışında kriter, toprağın Osmanlı vatandaşlarına satılmasıydı. 1860’larda başlayan toprak satışlarıyla birlikte tapularını alan kişiler Osmanlı vatandaşıydı ve Filistin coğrafyasında da toprakların tapularını alan kişiler, genelde Filistinliler yoksul olduğu için Lübnanlı zengin Araplar olmuştu” dedi. Lübnan’daki Hristiyan Arapların, Filistin’den toprak satın aldığını ve süreç içinde ellerindeki toprakları yüksek paralar karşılığında Yahudilere sattığını dile getiren Batır, “Lübnanlı zengin Araplar, Yahudilerin buralara yerleşmelerini sağlamıştı. 1940’lara geldiğimizde ise, 2’nci Dünya Savaşı’nda bile Yahudilerin genel içindeki payları düşük, yüzde 5 civarında bir torağa sahipti” değerlendirmelerinde bulundu.
“İngiltere’nin çekilmesini fırsat bilen Yahudiler, İsrail’in kurulduğunu ilan etti”
Dünyada sömürge düzeninin 1947’de, 2’nci Dünya Savaşı’nın sonu ile sona ermeye başladığını kaydeden Batır, Hindistan’ın bağımsızlığını kazanmasının ardından Pakistan’ın da bağımsız olması ile İngiltere’nin sömürgelerinin yönetimini devretmeye çalıştığını söyledi. İngiltere’nin bu adımı sonrasında, Birleşmiş Milletler (BM) bünyesinde bir vesayet komisyonu oluşturulduğunu ifade eden Batır, “O anki plana göre bu bölgeleri BM Vesayet Komisyonu yönetecek, belli bir süre sonra bölge, kendi kendini yönetebilir hale gelirse bağımsızlıklarını kazanacaklardı. 1947’ye geldiğimizde de BM, Filistin topraklarını ikiye bölme ve iki devlet oluşturma fikrini ortaya çıkardı” dedi. Filistin coğrafyasına yerleşen Yahudilerin bağımsız bir devlet kurmak istediğini belirten Batır, “Bunlar, bölgedeki İngiliz yönetimine karşı da aynı Hindistan gibi harekete geçmişlerdi. Bölge için ilk başta BM tarafından düşünülen manda yönetimine benzer bir devlet kurulacak ve süreç içinde iki taraf da devlet yapılarını kurduklarında bağımsız devlet olacaklardı. Fakat bu plan BM’de görüşülürken İsrail hızlı davrandı ve devletliğini, bağımsızlığını ilan etti. İsrail’in bu adımını, çevredeki Arap devletleri kabul etmedi, Yahudi devleti istemediği için İsrail’e saldırdılar. Bunun sonucunda İsrail, Arapları yenilgiye uğratarak devlet olma konumunu sağlamlaştırdı” ifadelerini kullandı.
“Yahudilerin Filistin’e yerleşmesinde Lordlar Kamarası etkili oldu”
İsrail-Filistin Savaşı’nın esas itibariyle, İsrail devletinin kuruluş dönemine dayandığını belirten Batır, “1917, 1’inci Dünya Savaşı’nın bitimine kadar bugün Filistin dediğimiz topraklar Osmanlı İmparatorluğu’nun bir parçası. 1’inci Dünya Savaşı sırasında uzun savaşlar neticesinde İngiltere tarafından bu bölge işgal edildi ve 1917’den sonra da bu bölge İngiltere’nin elinde kaldı” dedi. Lozan Barış Antlaşması ile Türkiye’nin Filistin coğrafyasının İngiltere’ye bırakıldığını da resmen kabul ettiğini söyleyen Batır, “İngiltere bu bölgeyi sömürge olarak alıp, hâkim olduktan sonra İngilizlerin içinde özellikle Lordlar Kamarası’nda Yahudilerin bu bölgeye yerleştirilmesi yönünde birtakım raporlar ve çabalar oldu” dedi. Batır, İngiliz yönetimi zamanında buraya Yahudi yerleşimcilerin yavaş yavaş gelmeye başladığını kaydederek, “Bölge, Osmanlı zamanında tamamen Filistinlilerin elinde olan bir bölgeydi, Yahudiler az sayıda vardı ve herhangi bir bölgede çoğunluğu oluşturmuyorlardı. Bölge İngiltere’nin eline geçince Yahudiler planlı bir şekilde gelerek belli bölgelere yerleştirildi” diye konuştu.
“İsrail güçlü lobisi ile dünyanın bu ülkeyi tanımasını sağladı”
İsrail’in dünyada güçlü bir lobiye sahip olduğunu ve Yahudilerin dünyanın dört bir yanında bankacılık ve ekonomide önemli konumda bulunduğunu kaydeden Batır, “İsrail, kurulduğu zamanda yaşadığı saldırıyı, kendilerine yönelik bir tehdit olarak dünyaya pazarladı ve Arap coğrafyası dışında diğer ülkelerin İsrail’i tanımalarını sağladı. Ancak Arap devletlerinin hiçbiri İsrail’i tanımadı ve bölgede olmamasını istedi” dedi. Bu durumun ardından 1967 ve sonrasında, Suriye, Mısır ve Irak yönetimlerinin birleştiğini ve bu ülkeler tarafından Birleşik Arap Cumhuriyeti’nin kurulduğunu söyleyen Batır, “Mısırlı General Cemal Abdünnâsır öncülüğünde 3 ülke birleşti ve bunlar İsrail’i yok etmeyi amaçladı. Ancak bu yeni cumhuriyet harekete geçemeden İsrail, Mısır’ın havaalanlarındaki bütün uçaklarını vurdu. İsrail, bu meseleyi topraklarını genişletmek için bir vesile olarak kullandı. Bu savaşta Araplar yenildiği için İsrail, Filistinlilerin aleyhine kendi topraklarını genişletti ve 1967 sınırlarına ulaşıldı” diye konuştu. 1947 yılında çoğunluktaki alan Filistinlilere aitken, 20 yıl sonra Filistin coğrafyasının büyük bir kısmı İsrail’in eline geçtiğine değinen Batır, “Bölgede az bir kısım da Filistinlilerin elinde kaldı. Bu noktada, Filistin’in 1947’de Yahudilerin devletinin karşısına koyabileceği bir devlet yoktu, diğer Arap devletlerinin güdümünde bir mücadele yapıldı ve uzun süre devlet olmayı tamamlayamaması da bu konuda etkili oldu” dedi.
“Filistin Devleti toprakları denilecek entegre bir coğrafya yok”
Birleşik Arap Cumhuriyeti ülkelerinin Filistin’in de dahil olduğu büyük bir devlet kurmayı hedeflediğini söyleyen Batır, “Arap devletleri İsrail’i yok edip ayrı bir Filistin devleti kurmaktan ziyade o toprakları paylaşmayı düşündüler. Bu nedenle uzun bir süre Filistin’i bağımsız bir devlet olarak görmediler. İsrail devletini yok etmek istediler ama bağımsız bir Filistin devleti olmasını da istemediler” dedi. Arapların İsrail’e yenilmelerinden sonra Filistin’in kendi başına kaldığını ve Tunus’ta Filistin Kurtuluş Örgütü’nün kurulduğunu kaydeden Batır, “Bu noktada Filistinliler, kendileri hak mücadelesine başladı. Filistin Kurtuluş Örgütü, Filistin Devleti’ne dönüştü. İsrail, 1967’den sonra da faaliyetlerine devam etti ve Filistin’e kalan alan içinde de Yahudileri yerleştirmeyi sürdürdü. Dolayısı ile bugün Batı Şeria dediğimiz bölge içinde pek çok Yahudi yerleşimci var, Batı Şeria paramparça edildi. Bir tek Gazze Şeridi çok dar ve yoğun bir bölge olduğu için Yahudi yok. Bugün, Filistin Devleti toprakları diyebileceğimiz entegre bir coğrafyadan da bahsedemez hale geldik” diye konuştu.
“ABD, Irak ve Suriye’de, fiili olarak bulunuyor”
ABD’nin, Irak ve Suriye’de, fiili olarak bulunduğunu ve etkin bir güç olduğunu kaydeden Batır, “Bu durumda Arapların birleşme ve birlik olma hareketine girmeleri çok zor. Suriye darmadağın, Irak darmadağın, Mısır’da askeri yönetim söz konusu, diğer Arap ülkelerinin de böyle bir birleşmeye mecali yok. Suudi Arabistan’da yerleşik ABD’li askerler var. ABD, böyle bir niyeti sezerse orada başka meseleleri çıkartır” dedi. Şu anki mevcut sorunun savaşla çözülmeyeceğinin anlaşılması gerektiğini söyleyen Batır, “Geçmişte her savaş İsrail’in lehine bitmiş, her savaş sonrası İsrail toprak kazanmıştır. Çünkü İsrail organize olmuş ve savunmaya çok ciddi yatırım yapmış bir devlet” ifadelerini kullandı. Böyle bir durumda savaşla bu sorunun çözülemeyeceğini kaydeden Batır, sorunun çözümüne yönelik toplumsal baskı yapılması gerektiğine dikkat çekti.
“Türkler 500 yıl boyunca Yahudilere ev sahipliği yaptı”
Batır, İsrail-Filistin Savaşı’nda Türkiye’nin iyi niyetle arabuluculuk yapmaya, sorunu çözmeye çalıştığını belirtti. Türkiye’nin zaman zaman taraflara sorumluluklarını hatırlattığını söyleyen Batır, “Türkiye’nin pozisyonunu kaybetmeden devam etmesi lazım. Türkler 500 yıl boyunca Yahudilere ev sahipliği yaptı. İspanya’da engizisyondan kaçan Yahudilere gemi gönderip alarak kendi ülkemizde değişik yerlere yerleştirerek barındırdık ve Türkiye’nin geleneksel olarak Yahudilerle bir problemi yok, Yahudilerin de Türklerle bir problemi yok” açıklamasında bulundu. Buradaki sorunun, İsrail Devleti’nin kurulmasını isteyen daha radikal Yahudiler olduğunu belirten Batır, “Devlet kurarken gereken alanı elde etmek için oradaki yerli halkı zorluyorlar ve bu da iki tarafı radikalleştiriyor. O topraklar isterse 5 bin yıl önce vaat edilmiş olsun, orada yaşayan insanlar var. Toplamda 7 milyon Filistinli var, bu insanları nereye süreceksin? İsrail’in sahip olduğu ideoloji bu, bunun değişmesi lazım. Bu değişmedikçe bu süreç böyle devam edecek” ifadelerini kullandı.