Pazar, Kasım 24, 2024

Boomerang

Henüz üzerinden iki buçuk sene yakın bir geçmiş gibi görünen 2020 Mart’ın dan bu yana dünyadaki gelişmeler sayesinde köprülerin altından çok sular aktı. Önce Pandemi ile sonra 2022 Şubat’ta Ukrayna Savaşı ve şu günlerde Gazze olayları dolayısıyla dünya kamuoyu adeta diken üstünde oturuyor. İktisadi boyutu ilgilendiren tarafında küresel ekonomi politik sistemdeki belirsizlikleri yönetebilmek adına dünyanın önde gelen 40 ekonomisi ‘yeniden risklendirme- Re-Risking sürecini hızlandırmış durumdalar.

Fazla gerilere inmeden uluslar arası siyaset arenasında Atlantik kaynaklı yaptırımların(soğuk savaş yıllarında öncelikle tescil edilmiş ideolojik tecrid bölgelerinde Berlin-1961 hariç) dünyanın çeşitli bölgeleri ve nüfuz alanlarında cebri müdahaleler(Süveyş-1956, Küba-1962) şeklinde örnekleri vardı. Türkiye Cumhuriyetinin, Haşhaş ve Kıbrıs Barış Harekatı(1974), İran(1979) Rehine krizleri sonrası ABD ambargolarına muhataplıkları ise mahut ambargo örnekleridir.

Ticari yaptırımlar meselesi Sovyetler Birliğinin çözülmesinin ardından diğer bütün hususlarda olduğu gibi yayılarak Atlantik-AB alanının, dünyanın büyük bölümüne sirayet edebilecek bir etki vasıtası olarak küresel nitelik kazandı. Etki vasıtası olarak uygulamaya dönük ülkelerde yönetimlerin hedef alındığı bir uygulama metodunun bilhassa ticari sektörel neticelerinin menfi biçimde ülke toplumlarına yansımaları ihmal ediliyordu. Diğer taraftan bir neticesi de, dünya toplumlarının düzenini bozan bir boomerang etkisiyle ‘su yolunu bulur’ misali: ambargoların delinebildiği bir direnç alanı açılmasıdır.

Şimdi gelinen noktada, yeniden risklendirmenin anlamı 40 önde gelen ülkenin ekonomik, siyasi ve askeri alandaki işbirliklerini, müttefiklik ilişkilerini, hangi ülkeden neyi temin ettiğini, tedariğini hangi ülke ve coğrafyalardan sağladığını masaya yatırmasıdır. Bilhassa 2020 den bu yana yaşanan yukarıda bahsettiğimiz olaylar, bölgesel ve küresel jeopolitik gerginlikler, ülkelerin küresel gıda ve enerji arz güvenliğine yönelik algıladıkları tehditler, birbirleriyle yoğun ekonomi ve ticari işbirliği olan ülkelerin tümünü ‘alışılmamış tedbirlere’ zorluyor.

“Stratejik Özerklik” kavramı, tüm bu küresel belirsizlik ortamının bir sonucu olarak, ülkelerin kendi kendilerine yetebilme kabiliyetlerini yeniden gözden geçirdikleri, gıda ve enerji arz güvenliğinde yerli kaynaklarla ülke ekonomisinin ihtiyaçlarının karşılanmasına yönelik tedbirleri yoğunlaştırmaya anlamına gelmekte. Türkiye gibi ülkelerin ihracata dönük ticari, sanayi mal üretiminde ithalata dayalı ekonomik sistemin kendi kendine yetebilmesi hayli zor.

Tüm önde gelen ülkelerin yurtiçi taleplerinin ihtiyacı olan hammadde, ara mamul ve nihai ürünü bugüne kadar hangi pazarlardan temin ettiklerini yeniden risklendiriyorlar. Coğrafyalar, ülkeler üretim, ihracat ve konumları itibarı ile yeniden risk analizinden geçiyor. Haliyle virüs ve savaşlar dolayısı ile yakalanılan çaresizlik tablosunu bir kez daha yaşamak kolay değildir.

Bu hengamede yaşanan belirsizlikler ve tedirginlikten etkilenmemek adına gerek birlikler, ikili anlaşmalar, guruplar, stratejik ortaklıklar, yardımlar yanısıra ticaret ve ulaşım koridorları arayışları ve çekişmeleri var iken diğer taraftan genellikle Atlantik-AB orijinli yaptırımlar furyası kendi ihracat potansiyellerini kısıtlamak adına dahi artarak devam ediyor.

Demir Uzun

Diğer Yazarlar