Deneyimli ekonomistler Prof. Dr. Işın Çelebi ve Dr. Mahfi Eğilmez, Altınbaş Üniversitesi’nde düzenlenen Kasım ayı Ekonomi Söyleşileri programında bir araya geldi. İki ekonomist, bölgesel savaşlar ve göç dalgalarıyla değişen dünya düzenini ve İkinci yüzyılında Türkiye’nin izlemesi gereken yol haritasını anlattılar. Dünyanın giderek bir göçmen deposu haline geldiğini aktaran Altınbaş Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Işın Çelebi, dünyanın göçmenlere bir çözüm üretecekse, IMF gibi Dünya Bankası gibi uluslararası bir Göçmen Bankası kurulması gerektiğini söyledi.
“Su kıtlığı temel mesele”
Çelebi Birleşmiş Milletlerin artık hiçbir etkisinin olmadığını teyit ederek, günümüzde kimin gücü kime yeterse düzenine geçildiğine işaret etti. Dünyanın, 2023’ten 2024’e geçerken iklim değişikliği ve su kıtlığına odaklanması gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Çelebi, su kıtlığının 2024 sonrası en temel mesele haline geleceğini iletti. Deniz suyundan saf su elde etmek için teknolojiler geliştirilmesini tavsiye eden Prof. Dr. Çelebi, aksi takdirde dünyanın çok büyük bir kıtlıkla karşı karşıya kalacağı konusunda uyarılarda bulundu.
“Dünya giderek bir göçmen deposu haline geldi”
Dünyanın giderek bir göçmen deposu haline geldiğini de vurgulayan Prof. Dr. Çelebi, “Şimdi deniyor ki Gazze’den insanları çıkaralım, buraya İsrail yerleşsin. Buradaki nüfusun bir kısmı Mısır’da, bir kısmı da Türkiye’de olsun. Bizde size 5-10 milyar dolar verelim. Türkiye ve Mısır göçmen deposu mu olmalı?” dedi. Türkiye’nin göçmen barındırması karşılığında 5 milyar dolar aldığını hatırlatan Prof. Dr. Çelebi, bugün bu insanların sayılarının bile tam olarak bilinemediğini kaydetti.
Dünyanın eğer göçmenlere bir çözüm üretecekse, IMF gibi Dünya Bankası gibi uluslararası bir Göçmen Bankası kurulması gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Çelebi, “Bu kurum, kamu yatırımlarını finanse eden Dünya Bankası gibi göçmenlere yer yapmalı, konut yapmalı, bunları finanse edebilmeli. Bunlar için tüm yardımların toplandığı bir sermayesi olması lazım. Bütün dünya ülkeleri katılmalı. Doğu Avrupa parçalandıktan sonra 1990’da kurulan Avrupa Yatırım Kalkınma Bankası kurulmuştu mesela. Ne Avrupa Birliği Türkiye’ye maddi yardımda bulunmalı, ne Amerika Gazze’deki insanlara şu kadar para vereyim demeli. Bütün bu paralar bir merkezde birleşmeli. O banka, banka gibi çalışıp kaynak yaratmalı. O göçmenler hangi ülkeye gitmek istiyorsa kredi veya hibe almalılar. İstedikleri ülkede yaşamalarının önü açılmalı. Bunları sürü halinde bir ülkeye sürüp kapatmak doğru değil, insani de değil. Ama maalesef dünya bu konuyu işine gelmediği için bilerek konuşmuyor” diye konuştu.
“IMF Amerika’nın güdümüne girdi”
ABD’nin sadece batı dünyasının hegemon devletiyken şimdi bütün dünyanın hegemon devleti haline geldiğini belirten Altınbaş Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Mahfi Eğilmez, bu durumun Çin’in karşı çıkışı, Rusya’nın kendini toparlayıp tavır alışı son birkaç yıla gelene kadar olduğunu söyledi. Eskiden dünyanın parasal sorunlarının IMF’de ya da G7’de konuşulduğunu anlatan Eğilmez, IMF’in bağımsız, objektif bir tavrı olduğunu, günümüzde ise bunların geçmişte kaldığını, IMF’in tamamen Amerika’nın güdümüne girdiğine dikkat çekti.
Eskiden IMF başkanlarının Avrupalı olduğunu aktaran Eğilmez, “Avrupa’nın ciddi bir etkisi vardı. Amerika, Avrupa birbirini dengeliyordu. Japonya denge unsuruydu. Şimdi bu dengeler tamamen gitti. IMF, bir yere yardıma gideceği zaman Amerikan hazinesi, bunun karşılığında ne alacak ne verecek? Bunun pazarlığını yaparak gidiyor. ABD’de de bunu kullanarak kendi politikalarını her yere empoze ediyor. Irak’ta ve Suriye’de olduğu gibi her tarafa müdahale ediyor. Zorla müdahale edilen yerlerde hiç de iyi gelişmeler olmuyor” diye konuştu.
Yeniden bağımsız, IMF’in bir zamanlar olduğu gibi finansal ve parasal konuların konuşulacağı, dayanışmanın olduğu, birlikte ve koordineli bir şekilde düzenin sağlanacağı bir kurumun varlığına ihtiyaç olduğunu belirten Eğilmez, “Birleşmiş Milletler sistemi yenilenmeli. ABD’nin veto hakkı kaldırılarak, herkesin eşit oyuyla hareket edebilir hale getirilmeli. Diğer ülkeler, birleşip bir karar çıkarabilmeli ve buna herkes uymalı” dedi.
“Gerçekçi hedeflerin konulması lazım”
Türkiye ekonomisinin yol haritasına değinilen söyleşinin ikinci bölümünde konuşan Eğilmez, Merkez Bankası’nın para politikasıyla ekonomideki kötü gidişi, rasyonel bir baza oturtma çabası içinde olduğunu, fakat Anayasa Mahkemesi kararında olduğu gibi alınan bazı ekonomi dışı kararların bütün bu doğru adımları zedelediğinin de altını çizdi. CDS’ler 360’lara gerilemişken bu kararların çok olumsuz etkileri olduğunu savunan Eğilmez, “Sadece yabancı değil yerli yatırım da gelmez. Yerli karar alıcıları da etkiliyor çünkü. Hukukun bu kadar zedelendiği bir yerde büyük yeni yatırımlara girişilmez. Türkiye’nin oysa buna çok ihtiyacı var. Hukukun üstünlüğünü, adaleti, eşitliği, yargı bağımsızlığını sağlayamadığımız sürece ekonomiyi sadece faizle toparlayamayız” dedi.
İşe öncelikle gerçek enflasyon değerini kabul ederek başlamak gerektiğini kaydeden Eğilmez, “Enflasyonu eğer yüzde 60 tanımlarsanız farklı, yüzde 120 tanımlarsanız farklı önlem alırsınız. Oysa sizin hedefiniz uzun süre yüzde 5’ti ama sonuç 65. Artık bu irrasyonel bakış açısının değişmesi ve gerçekçi hedeflerin konulması lazım” şeklinde konuştu.
“Orta Direk kayboluyor”
2013 ile 2021 arasındaki gelir dağılımındaki bozulmaya kıyaslamalı olarak değinen Eğilmez, verilere göre, orta direk gerçekten büyük kayıp yaşadığını söyledi. Eğilmez, sözlerine şöyle devam etti: “Hesaplarıma göre 2013’te en düşük gelire sahip yüzde 20’nin, kişi başına geliri yıllık 3 bin 811 dolar. 2021’de bu rakam 2 bin 858 dolara düşmüş. Onun bir üstündeki gelir grubu, 6 bin 685 dolar iken 2021’de 4 bin 954 dolara gerilemiş. Onun bir üstündeki gelir grubu olan yüzde 20 ise 9 bin 500 dolardan 7 bin dolara düşmüş. İşte bu orta sınıfın eridiğini gösteriyor. Orta sınıfın fakirleşmesi budur. Onların üstündekilerde de düşüşler var. Fakat tabii üst gelir gruplarının gelirinin düşmesiyle alt gelir gruplarının düşmesi aynı etkiyi yapmıyor. Çünkü bunlar geçim gelirleri. Çok büyük kayıplar var. Bugün orta sınıf kayboldu, çöktü dediğimiz olay bu. Orta sınıf kayboluyor. Esas bozulma ise 2022 ve 2023 de çıkacak karşımıza. Oradaki bozulma çok daha yüksek. 2022 gelir dağılımı verileri, 2024’ün Mayıs’ında yayınlanacak” diye konuştu.
“Orta direğin yok olması demokrasinin de yok olması demek”
Orta direğin yok olmasının demokrasinin güvencesinin de hukuk devleti ilkelerinin de koruyucularının yok olması demek olduğunu savunan Prof. Dr. Çelebi, “Esnaf, sanatkâr, serbest meslek sahibi, kendi hayatını kendi bilek gücüyle kazanan, kafa gücüyle kazanan insanların yok olması anlamına geliyor. Alt gelir gruplarının toplam gelirden aldıkları payın yüzde 35’ten 25 düzeyine düşmesi insanların satın alma gücünün yok olması demek” dedi. Prof. Dr. Çelebi, “Ekonomide birinci sorun enflasyonken ikinci sorun, gelir dağılımındaki bozulmadır. Bu kalemi ben 10 TL’ye alırken 10 tane kalem alabilirken şimdi aynı 100 TL’yle bir tane kalem alabilir hale gelmişim. Avrupa ülkeleri içinde OECD ülkeleri içinde yüzde 61 enflasyonda Türkiye birinci. İkinci ülke Macaristan yüzde 16. Yani arada inanılmaz bir fark var” diye konuştu.