Toplum, üniversitelerden araştırma konusunda öncelikle çözüm önerileri sunan, gerçek dünya problemlerine odaklanan ve toplumun ihtiyaçlarına cevap verebilen araştırmalar bekler. Ayrıca bu araştırmaların etik, sürdürülebilir ve toplumsal fayda sağlayacak şekilde yürütülmesi de önemlidir. Toplum ayrıca araştırmaların sonuçlarının açık, anlaşılır ve erişilebilir olmasını da bekler. Ayrıca, üniversitelerden kaliteli eğitim, toplumsal sorumluluk, toplumla etkileşim, iş birliği, çevre dostu ve sürdürülebilir kalkınmaya katkı içinde olmasını da beklenir. Bu beklentilerin karşılanması için üniversitelerin multidisipliner çalışmalar yaparak toplumun ihtiyaçlarına cevap verecek araştırmalar gerçekleştirmesi ve bu araştırmaların sonuçlarını toplumla paylaşması önemlidir.
Toplum, üniversitelerden araştırma konusunda öncelikle çözüm önerileri sunan, gerçek dünya problemlerine odaklanan ve toplumun ihtiyaçlarına cevap verebilen araştırmalar bekler. Ayrıca bu araştırmaların etik, sürdürülebilir ve toplumsal fayda sağlayacak şekilde yürütülmesi de önemlidir. Toplum ayrıca araştırmaların sonuçlarının açık, anlaşılır ve erişilebilir olmasını da bekler.
Tarımsal açıdan toplum, üniversitelerden çeşitli konularda beklentiler içerir. Toplumun, üniversitelerden tarım ve gıda konusundaki beklentilerine bir göz atarsak, tarımın sürdürülebilirliği, gıda güvenliği, teknolojiler, israfın önlenmesi, gıda etiği ve adaleti konularına yönelmesini bekler. Bunların arasında tarımda verimliliği artırmaya yönelik araştırmalar, sürdürülebilir tarım uygulamaları, iklim değişikliği ve çevre konularına yönelik çözüm önerileri, tarım ürünlerinin kalitesini ve miktarını artırmaya yönelik çalışmalar, tarım teknolojileri ve dijital tarım konularında araştırmalar, tarım sektöründe istihdamı artırmaya yönelik projeler gibi konular da bulunmaktadır. Ayrıca toplum, üniversitelerden tarımsal araştırmaların pratik uygulamalara dönüşebilecek şekilde sonuçlar üretmesini ve bu sonuçların tarım sektörüne ve çiftçilere fayda sağlamasını bekler.
Üniversitelerimizin tarımsal AR-GE konusundaki durumlarına biraz yakından bir göz atalım. Batı üniversiteleri araştırma konularını seçerken ülke gereksinimlerine öncelik verirler. İlginçtir gelişmiş ülkelerin Ziraat Fakültelerinde, yüksek lisans tezlerinin %80’ni direk olarak ülke içindeki sorunlara yönelikken, Türk Fakültelerinde, söz konusu oran %10’ların altında kalmaktadır. Bunun ana nedeni, akademik yükseltmeler için geçerli kıstaslara göre yurt dışı yayınlara verilen önemdir. Yani Türkiye’ye yönelik bir konunun yurtdışında atıf yapılamama endişesi ile tezler ülke ekonomisi ile ilgili konulara yönelmiyor. Bu ve benzeri ekonomik önemdeki durumlardan YÖK’ü haberdar etmek yerinde olacaktır. Halbuki Türkiye’nin ithal ettiği tohum miktarı ile ilgili olarak görüş belirten bir eski YÖK başkanı “bir Türk aydını olarak kendisini çok küçük hissettiğini” dile getirmişti!
Konu yaşam bilimlerinden, tarımdan, gıdadan açılmışken Türk tohumculuğunun üniversitelerden beklentilerine değinmekte yarar olsa gerek. Ama önce bir durum saptaması yapalım:
Tarım ve Orman Bakanlığınca (TOB) 2020 yılında koruma altına alınan çeşitlerden:
- Tarla bitkileri çeşitlerinin %25’i; meyvelerde çeşitlerinin %49’i; sebzede çeşitlerinin %4’i YERLİDİR.
- Tahıl gurubunda kullanılan tohumlarımızın %35’i yurtdışı kaynaklıdır ve bunlar koruma altında olduğundan yüksek miktarlarda royalite-ıslahçı hakkı ödenmektedir.
- Koruma altına alınan çeşidin %42’si yerli, geri kalan %58’i yabancı uyrukludur.
- Maalesef söz konusu çeşitlerden %0,8’i üç üniversiteye aittir.
Peki Türk tarımına yabancı üniversitelerin katkısına da bir göz atalım: Cordoba üniversitesi zeytin, Regent üniversitesi ceviz (anaç), Clemson üniversitesi karpuz ve California üniversitesi mandarin tescil ettirilmişlerdir. Yine iki İtalyan üniversitesi (Bologna ve Bari) kiraz ve zeytin çeşitleriyle tarımımızda yer alarak ekonomiye pardon kendi ekonomilerine katkı sağlamaktadırlar.
Şimdi son durumları ile Türk üniversitelerine bir göz atalım. Hemen hemen her ilimize dağılmış 206 üniversite kısa zamanda yukarıda değinilen çeşit sorununa çözüm bulabilir. Bünyelerinde bulundurdukları bitki ile ilgili onlarca bölüm-birimlerinde gerek moleküler bazda ve gerekse fenotipe dayalı gen arayışına başlanılabilir. Tek bir gen farklılığının dahi tescil ettirilebildiği çeşit tescil sistemimizde bu çok cazip bir olgudur. Ve 150 kültür bitki türümüzün her birinde onlarca ilave genotipe-çeşide gereksinimimiz var. Kaldı ki ülkemize her yıl yeni türler geliyor.
Bir örnekle devam edelim. Havuç tarımı yazlık-kışlığı ile belirli yörelerde ekonomik önem kazanmıştır. Tek bir gram yerli tohum kullanamayan çiftçimiz tohumu nereden sağlanıyor dersiniz? Tabiiki yurtdışından. Kabak fidesi ile aşılanan karpuz gibi bitkilerin anacı, iki farklı kabak türün melezlerinden elde edilir. Ve Türkiye söz konusu anaçların tohumunu da ithal etmektedir.
Türkiye daha önceki yıllarda tescil edilip koruma altına alınan yerli çeşitlerden onlarcasını ağırlıklı komşu ülkelere satmıştır. Burada satılan tohum değil çeşittir. Yani royalite-ıslahçı hakları ile. Bir örnek: Bulgaristan’a 4, Makedonya’ya 3, İspanya’ya 2, Ukrayna’ya 3 ve Rusya’ya da 2 çeltik çeşitleri satışlarını gerçekleştirmiştir . Buradan ülkemizde çeşit ıslahının yapılabilirliğini ve ıslah edilen çeşitlerin yalnız komşularımıza değil, geniş coğrafyaya alıcı bulduğunu anlıyoruz. Şunu da eklemekte yarar olsa gerek. Ortadoğu ve Kuzey Afrika Ülkelerinden hiçbiri tarımsal araştırma yatırımlarını Birleşmiş Milletlerin önerisi olan, tarımsal gelirin %1’ini araştırmaya yönlendirmemiştir. Yani yeni Türk çeşitleri için ihracat potansiyeli yüksek olacaktır.
O zaman gelin üniversite olanaklarını daha fazla gen araştırmalarına yönlendirmek üzere basit bir şema oluşturalım:
- Önümüzdeki yıllar için tür bazında gereksinim duyulacak genotip gereksinimlerini öncelik sıraları ile belirlenmesi;
- YÖK bünyesinde yönetsel düzenlemelerle ilgili bölümlerin tezlerde ve araştırma konularında ülke gereksinimi olan gen-genotip belirlemeye yönelik çalışmalara öne çıkarılması;
- Tübitak ve diğer maddi kaynaklarda gene yönelik araştırmalara öncelik verilmesi;
Bitki ıslah yatırımlarında geriye dönüşlere bir göz atarsak, belki konunu önemi daha iyi anlaşılır. Yukarıdaki çizelgede Uluslararası Tarımsal Araştırmalar Örgütünün (CGIAR) buğday, çeltik ve mısır ıslahında verilen harcamaya karşın sağlanan kazançlar yer almaktadır.
Gelecekte çok çok gereksinimimiz olacak yeni çeşitlerin şimdiden ıslahı için ulusça yeniden hedef belirleyip, gerekli yapısal düzenlemelere gidilmelidir. Bu durumda Türkiye’de de «kamu-üniversite-özel sektörü» birlikteliğini sağlayacak tarımsal araştırma çatı örgütünün oluşturulması kaçınılmaz görünüyor. Nitekim 3. Tarım Şurasının Sonuç Bildirgesinde 28. maddesi: “Ar-Ge ve inovasyonda kaynakların daha etkin kullanılması için kamu, özel sektör ve üniversiteleri de kapsayacak yeni bir kurumsal altyapının oluşturulması” kararının uygulamaya geçirilmesi artık bir zorunluluk halini almıştır. Bu bağlamda o «TÜRKİYE TARIMSAL ARAŞTIRMA KURUMU» veya benzeri bir kuruluşun oluşumunda ÜNİVERSİTELERİMİZE daha da fazla görev düşmekte…
Nazimi Açıkgöz (nazimi.acikgoz@gmail.com) benkimim (https://l24.im/4lm5Io)