Pazartesi, Eylül 16, 2024

Prenses Diana Öldü Mü Yoksa Öldürüldü Mü? -I

Askeri eylem söndürülemese, kendini tüketen ateşe benzer


Sevgili okurlarım,

Yeni yılın bu ilk günlerinde, geçmişte üzeri kapatılmak için birçok önemli kişi ve kurum tarafından tarihin karanlıklarına gömülen olayın hiçbir zaman cevaplanmayan sorularını sizlerin dikkati ve değerlendirmenize sunmak istiyorum. Bu konu birçok konuşmalarımda dinleyiciler tarafından da bana yöneltilmiştir.

İngiltere Kraliyet Ailesinin, bir dönem üyesi olan Galler Prensesi Diana, bugün kral olarak tahta geçmiş Prens Charles’tan boşandıktan sonra, İngiltere’de çok zengin Mısırlı bir işadamı olan Mohamed al-Fayed’in oğlu Dodı al Fayed ile evlenme aşamasına gelmişti. Sardunya adalarındaki bir haftalık yat gezisinden döndükten sonra, Paris’te geçirdikleri şüpheli bir trafik kazasında çiftin ölmeleri, üzerindeki kalın sis perdesi günümüze kadar, bir türlü kaldırılamamış ya da kaldırılmak istenmemiştir. Oysa bu kazadan hemen sonra, Dodı al Fayed’in babası, Mohamed al-Fayed, dünya kamuoyuna BBC vasıtasıyla, “Kraliyet ailesi, oğlumu ve müstakbel eşini öldürmek için komplo kurdu “ ve “ kesinlikle kaza değildi, buna bütün kalbimle inanıyorum. Gerçek sonsuza kadar gizli kalamaz “ cümlelerini kurarak, defalarca bütün beyanatlarında, gerek kendisi, gerekse sözcüsü tarafından, tekrar edilmiştir.

Kendisi komplo olarak tanımladığı trafik kazasını aydınlatabilmek için çok çaba sarf etmiş bu uğurda büyük bir servet harcamaktan bıkmamıştır. Bununla ilgili gerekli adli kanıtları toplayabilmek ve cinayetin sorumlularını, adalet önüne çıkarabilmek için, gizli servislerden emekli veya ayrılmış birçok personele yüksek ücretler karşılığında, görevler vermekten geri kalmamıştır. O dönemde, ben de tanıdığım ve yakın olduğum istihbarat servislerindeki dostlarım ile görüşmüş ve birçok konunun perde arkasındaki siluetini netleştirmeye çalışmıştım. Londra’da bulunduğum zamanlarda birçok alışverişimi Harrods mağazalarından yapmaktaydım ki bu ünlü işyerinin sahibi olan Mohamed al-Fayed ile de birçok defa karşılaşmıştım. Kendisinin ofisi, Harrods mağazalarının 5. Katında bulunmakta ve özel korumaları ise kendisine çok sadık, eski SAS (İngiliz özel hava komandoları) askerlerinden meydana gelmekteydi ki onun yanına tanımadan yaklaşmanın pek imkânı da yoktu. Çünkü kendisi birkaç defa suikast atlatıp, devamlı tehditler aldığı için koruma çemberini korumaları kademeli olarak daraltmışlardı.

Mohamed al-Fayed’in sözcüsü olarak çalışan Laurie Meyer ile de birçok defa temas etmiş ve sohbet etmiştim. Bu olay içinde karanlık kalan hususları aydınlatabilecek çok önemli kişiler üzerinde durmak gerekli olduğunu düşünüyorum.

Trafik kazasının oluş şekline gelindiğinde ise, olmaması gereken birçok unsurun, tesadüfen bir araya geldiğini kabul etmek oldukça zordur. Söz konusu kaza, Paris’te de l’Alma tünelinde hareket halinde olan bir mercedes marka aracın tünel içindeki 13. beton sütuna çarpması sonucu meydana gelmiştir. Kazada aracı kullanan ve aynı zamanda Dodi al Fayed ile Diana’nın kaldıkları Ritz otelin güvenlik şef yardımcısı Henri Paul içinde olarak, üç kişinin ölümü ile sonuçlanmış olup kazada koruma görevlisi Trevor Rees – Jones ise ağır yaralanmıştır.

Bu olayı irdelerken, bazı kişilerin profillerini de çıkarmak ve üzerinde düşünmek önemlidir. Öncelikle çiftin kalmış oldukları Ritz otelin sahibi de yine Mohamed al-Fayed olup, bu otel daha ziyade silah tüccarlarının uğrak yeri haline gelmiştir. Birçok karanlık kişiler ile onları izleyen istihbarat servislerinin mensuplarının da bu otele rağbet ettikleri bir gerçektir. Kaza olayı gerçekleşmeden önce, Dodi al Fayed ile Diana, 60 metre boyundaki “Fonikal“ isimli yatları ile Sardunya adasının zümrüt sahillerinde bir hafta süre ile gezmişler ve yine Diananın isteği üzerine Paris’e gelmişlerdir. İki sevgilinin gezilerini magazin muhabirlerinin adım adım izlemeleri oldukça rahatsızlık veren olayların başında gelmektedir. Bunun yanı sıra, “Echelon“ sistemi tarafından hem dinlenmiş hem de izlenmiş olmaları ise çok daha sıkıcı bir olgu olarak onları rahatsız ettiği unutulmamalıdır. Echelon sistemindeki bu teknik izleme, Maryland da bulunan Fort Meade içindeki bilgisayarlara kaydedilmiş ve buradan da “GCHQ“ ( ingiltere’nin dış uzaydaki gözü olarak görev yapar ancak resmi olarak hükümet iletişim merkezi olarak tanınır) aktarılmaktadır. Dodi al Fayed ve Diana bu yat gezisinde çok mutlu ve huzurlu görünüyorlarmış, aynı zamanda birbirlerine devamlı sevgi sözleri tekrar edip gelecek için planlar yaptıklarını da Thomas Muzzu isimli kişi yakından duymuştur.

Paris’teki Mohamed al-Fayed’e ait olan Ritz otel daha ziyade ortadoğulu silah tüccarlarının uğrak yeri olduğu için Mossad’ın da ilgi alanına girmektedir. Mossad’ın Paris’teki temin ettiği güvenli evlerin kapı ve pencereleri bomba etkisine dayanıklı olarak güçlendirilirdi. Dünyanın büyük şehirlerindeki buna benzer operasyon amaçlı binaların bazıları uzun süreler dikkat çekmemek amacıyla, boş kalırdı. Ritz otel içinden bir muhbir ve angaje eleman temin edebilmek amacıyla Mossad, alışılmışın aksine, Paris’te yerleşik katsa (mossad görevlisi) kullanmak yerine doğrudan merkezden 1982 yılında Mossad akademisinden mezun olmuş deneyimli bir elemanı Maurice adı ve hazırlanmış bir öz geçmiş ile Paris’e gönderir. Haziran 1977 tarihine yani, Maurice gelinceye kadar bina özellikle, boş bırakılmıştır. Fransızca, İngilizce, Almanca, Arapça, İbranice bilen bir katsadır Maurıce. Enstitünün (çalışanların Mossad’a verdikleri isim) güvendiği bir personeldir. Bu dönemde 1996 yılında, İsrail’de en genç başbakan olarak Benyamin Netanyahu atanmıştır ki kendisinin kanıtlanmış bir istihbarat geçmişi de vardır. Karısı Sara’nın ise istihbarat işlerine karışması, bir başka boyut olarak personeli rahatsız etmektedir.

Sara, özellikle başkan Bill Clinton’un cinsel yaşamı ve sevgilileri hakkında bilgiler isteyip bu konuyla yakından ilgilendiği Mossad içinde dedikodu konusu olmuştur. Hatta bu hususta direnç gösteren deneyimli Mossad elemanları derhal pasif görevlere atandıkları ya da istifa ederek ayrıldıkları bilinmektedir. Merkez tarafından Paris’e gönderilen Maurice’in, İsrail büyükelçisi tarafından geldiği bilinmekte ancak kendisinin görevi hakkında büyükelçiye operasyon protokolü gereği hiçbir bilgi verilmemiştir. Maurice’in görevi bir muhbir veya angaje elemanı “soğuk yaklaşım“ metodu ile bulmaktır. Soğuk yaklaşım operasyonu gerçekten incelik ister, çok hızlı hareket ederseniz hedefi kaçırırsınız. Çok yavaş hareket ederseniz şüpheyle birlikte korku da yolunuza çıkar. Maurıce’i Pparis’e yollayan Mossad Başkanı Danny Yatom idi ve Ritz otele kendi adamını yerleştirmek istemişdi.

Tamamen karanlıklara gömülen bu trafik kazasının perde arkasını aydınlatabilmek ve sübut deliller temin edebilmek ile olayın cinayet olduğunu kesin kanıtlayabilmek amacıyla, Mohamed al-Fayed, eski Scotland Yard dedektiflerinden John Mac Namara’ya başvurmuştur. 1999 Yılının başlarında bu dedektif delil bulmak için bütün dünyayı dolaşmaktadır. Bu seyahatleri aşamasında, İsviçre’de temas ettiği eski bir MI 6 görevlisi olan Richard John Charles Tomlinson ile buluşmuştur. Tomlinson ona, MI6 karargâhında bazı çok gizli belgeler gördüğünü iddia ederek, Slobodan Milosevich adlı Sırp liderini öldürmek için yapılmış bir planın detaylarında, Diana’nın maruz kaldığı,trafik kazasına benzerliklerin bulunduğuna dikkatini çekmiştir.

MI6 belgesinde belirtildiğine göre, kazanın ölümcül yaralanma olasılığının fazla olması için bir tünelde gerçekleşmesi gerektiği ve önerdiği silah, hedef aracın sürücüsünü geçici olarak kör edecek yüksek güçlü lazer ışığıydı. Dedektif Mac Namara, bu bahsedilen MI6 belgesini ele geçirebilmek amacıyla çok çalıştı, ancak başarılı olamadı. Bu arada Amerika Birleşik Devletleri, ulusal güvenlik servisi NSA (National Security Agency) tarafından bu ünlü çift için hazırlanmış 1050 sayfalık bir belge olduğunu tespit eden John Mac Namara, bunu Mohamed al-Fayed’e bildirmiş ve o da bu NSA belgelerini ele geçirmek için Washington da bir mahkeme silsilesi başlatmıştır. Bu raporun hazırlanmasında, Diana ve Dodi’nin NSA’nın en hassas ve ultra gizli gözlem sistemlerinden biri olan Echelon tarafından izlenmesi teşkil etmektedir. Bu küresel elektronik ağ, gerçekten de çok önemli teknik özelliklere sahip bulunmaktadır. Uyduları bir dizi yüksek hızlı bilgisayara bağlamaktadır. Sistem NSA ve diğer yetkililerin, ki İngiltere bunlardan birisidir, bilgi paylaşımını kolaylaştırmaktadır. Bunun yanı sıra, dünyanın neresinde olursa olsun herhangi bir elektronik iletişime girebilmekte ve değiştirebilmekte, bunu da gerçek zamanlamayla yapabilmek imkân ve kabiliyetine sahiptir.

Sardunya adasındaki yat gezisinden sıkıldığını söyleyen Diana, sevgilisine onu Paris’e götürmesini 28 ağustos 1997 cuma gecesinde söylemişti. Adada, devamlı ünlü kişileri gezdiren yaşlı bir Sardunyalı Thomas Muzzu çifti havaalanına götürmüştü. Muzzu’nun arabada geçen konuşmalarla ilgili söyledikleri, echelon uydusunun topladığı bilgilerle tamamen aynı idi. Çift özel jet ile Sardunya adasından iki saatlik bir uçuştan sonra Paris’in 15 km kuzeyindeki “Le Bourget“ havaalanına inmişledir.


Bir sonraki yazımda konuya devam edeceğim.

Tayfun Gözüm

Diğer Yazarlar