Çarşamba, Kasım 27, 2024

Süreç

Artı değer kavramının genelde, gerekli-zorunlu olandan daha fazlasının üretilmesi anlamı Adam Smith ve David Ricardo tarafından kullanılması ile biliniyor. Karl Marx’a göre artı değer, başkaları tarafından el konulmak üzere emek gücünün gerekli- zorunlu ürünün ötesinde belirli bir ücret ile satın alınarak fazla üretim yapmasıdır. Teoriye göre üretilen malların değeri ile bu malların üretimi için ödenen ücret arasındaki farktır.

Sol literatürde emekçi, sağ literatürde çalışan-işçi(employee) statüsünde tarifi yapılan devasa kitlelerin zaman içerisinde etkisizleştirilmesi veya çözülmesi, ülkeler ekonomilerinde önce kamu ve özel kesim ikilemi, plan ve program, büyüme trendleri, özelleştirme, vergi ve maliye politikaları gibi bir dizi uygulamaların devreye girmesiyle ilişkilendirildi. Teknolojik ilerlemeler, piyasalar, küreselleşme eğilimleri, finans sürecin hızlandırıcıları oldular.

Açıkçası üretim ekseninde, evvelinden tarım, madenciliğe eklenen sanayileşme ile birlikte iki yüz senedir yaratılan ‘artı değer’ kavramının sosyal, ekonomik, siyasi alanlarda yarattığı vasi etkilerin ‘emek’ ve ‘birey’ başta olmak üzere; dolayısıyla finans için yöntem ve yaygın kitleler için yaşam biçimi olarak nasıl ve ne şekilde hazmedileceği konusudur. 

Üretim sürecinin ana mihveri olması dolayısı ile emek ve onun ürünü artı değerin olağan hikayesinde, emeğe yüzünü gösterecek bir diğer deyişle dişine dokunacak hamle, İkinci Dünya Savaşı sonrası endüstriyel makineleşme ile soğuk savaş yıllarında sanayileşmiş ekonomilerden Birleşik Devletlerde özel teşebbüs, Demirperde’de kamu kapitalizmine, Avrupa’da sosyal demokrasiye işlerlik kazandırdı.

Üretim faktörlerinden emek, bilhassa teknolojinin makineleşmeyi öne çıkardığı bu dönemde kısmen küresel, kısmen bölgesel fakat temelde merkezden çevreye yayılan fakat hiyerarşik biçimde ekonomilerin odaklandıkları büyüme ve refah hedeflerinin ikincil unsuru haline geldi. Hemen burada emek unsurunun en başta sırası ile Birleşik Devletler, Sovyetler Birliği ve Avrupa Birliği bölgelerinden itibaren artan ‘tüketim faktörleri’nden nemalanan refah paydaşlığı da eklenmelidir. Zaten bir süredir; ekonomik bunalımlar, pandemi, iklim ve çevre krizleri, savaşlar, göçler, spontane değişimler türü belirsizliklerin geniş kitleleri etkilediği güncellemeler yaşanıyor.

Milenyum sonrasında endüstriyel ve finansal birikimin neoliberal tercihlere yönelmesi ile siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel alanlarda bilhassa ‘tüketici birey’ unsurunun küresel olgu olarak öne çıktığı görülür. Bu homojenleşmenin üretim tercihleri açısından ‘emek’ dışındaki diğer aktörlerin (artı değer payı saklı kalarak) yapay zeka ve robot teknolojisi ile entegrasyonu haliyle kendilerine gelecek için fırsatlar sunuyor. 

Demir Uzun

Diğer Yazarlar