Perşembe, Eylül 19, 2024

Prof. Dr. Altuntaş: Her yıl 10 milyon insan kanserden vefat ediyor

Uluslararası katılımlı ‘IV. Ankara Hematoloji ve Onkoloji Kongresi’ Ankara’da gerçekleştirildi. Dünya Kanser Günü’nü de kapsayacak şekilde, Sheraton Ankara Kongre Merkezi’nde 2-4 Şubat 2024 tarihlerinde yapıldı. Ankara Hematoloji ve Onkoloji Derneği’nin (AHOD) ev sahipliği yaptığı toplantının ana gündem maddesini Kanser Aşıları, Hedeflenebilir Mutasyonlar ve Biyobelirteçlere Uygun Kişiselleştirilmiş Tedaviler, Car-T hücre tedavisi ve Kanserde Agnostik Tedavi yaklaşımları oluşturdu.

Kongre kapsamında gerçekleştirilen basın toplantısında, her yıl 4 Şubat’ta düzenlenen Dünya Kanser Günü’nün, kanser risklerine ilişkin farkındalığı ve bilgiyi geliştirmek ve hastalığı daha iyi önlemek, tespit etmek ve tedavi etmek için küresel bir girişim olduğu belirtildi. Sık sık vurgulanan ‘kanserden değil geç kalmaktan korkun’ söyleminin hala geçerliliğini koruduğu vurgulandı. Toplantıda aktarılan bilgiye göre, son yapılan kanser istatistik verisinde, kansere bağlı ölüm oranındaki azalma bilim insanlarını umutlandırdı. Öte yandan cerrahi tedaviler, kemoterapiler, akıllı tedavilere rağmen kanser halen ölümcül olabiliyor.

AHOD Kurucu Başkanı ve Kongre Başkanı Prof. Dr. Fevzi Altuntaş, kanser uzmanları olarak, toplumu özellikle bu konuda bilinçlendirmeye gayret gösterdiklerini aktararak, “Her yıl 10 milyon insan kanserden ölüyor. Eğer bilgilendirme bilinçlendirme ve farkındalığı artıramazsak 2030 yılına kadar kanser ölümlerinin 13 milyona çıkacağa tahmin edilmekte” uyarısını dile getirdi.

Bugün kanser hakkında geçmişe göre çok daha fazla şey bildiklerini belirten Prof. Dr. Altuntaş, “Araştırma ve inovasyona yatırım yaparak; tıpta, teşhiste ve bilimsel verilerde olağanüstü atılımlara tanık olduk. Ne kadar çok bilirsek, risk faktörlerini azaltmada, önlemeyi artırmada ve kanseri önleme, teşhis, tedavi ve bakımını iyileştirmede o kadar fazla ilerleme kaydedebiliriz” dedi.


Kansersiz bir gelecek için şimdi harekete geçme zamanı

Dünya Kanser Günü’nün bu yılki uluslararası sloganının ‘Kansersiz bir gelecek için şimdi harekete geçme zamanı’ ve ‘Tedavi Açığını Kapatın’ olarak belirlendiğini bildiren Prof. Dr. Altuntaş, “Her seferinde bir gün daha sağlıklı bir geleceğe ulaşabiliriz! Dünya Kanser Günü mottosu ‘Kansere meydan okumak için 21 Günde 1 gün’. En az 21 günde bir gün kendinizle konuşun diyoruz. Öncelikli hedef kanserin oluşumunu engellemek, var olan kanseri de en iyi şekilde tedavi etmek. Hızla gelişen kanser tedavilerine tüm hastaların ulaşabilmesini sağlamak yediden yetmişe hepimizin üstlenmesi gereken bir görev. Bunu sağlayabilmenin yollarından biri öncelikle kanser farkındalığını arttırarak erken teşhis ve tedavi şansını kaçırmamak olacaktır” diye konuştu.


“Artık lösemisiz yaşam mümkün”

Lösemi tedavisinin zor ve sıkıntılı ancak sonunun aydınlık bir süreç olduğunu dile getiren Prof. Dr. Altuntaş, “Günümüzde lösemi tedavi edilebilir ve tamamen yok edilebilir bir hastalık. Ülkemizde her yıl bin 500-2 bin yeni lösemi vakası görülüyor. Her ne kadar lösemi görülme sıklığı artmış olsa da güncel tedaviler ile uzun süreli yaşam yüzde 60’lara kadar çıktı. Bazı çocukluk çağı lösemilerinde bu oran yüzde 90’lara kadar ulaşıyor” dedi.

Lösemide ilk aşamanın ilaç tedavisi olduğunu, ilaç tedavisi ile hastalık kontrol edildikten sonra bazı hastalara kemik iliği nakli yapılması gerektiğini bildiren Prof Dr. Altuntaş, “Kök hücre umut kök hücre gelecektir. Ancak uygun vericisi olmayanlar için de hayatın sonu değildir. Yeni tedavilerle de lösemisiz hayat mümkün” şeklinde konuştu.


“Lenfoma tedavi edilebilir bir kanser”

Lenfomanın lenf sisteminin kanseri olduğunu aktaran Prof. Dr. Altuntaş, şu bilgileri verdi: “Erken teşhis için ağrısız, lastik kıvamında hareketli lenf nodu şişliği, beraberinde ateş ve kilo kaybı durumunda sağlık kuruluşuna başvurmak gerekir. Lenf bezi kanserlerinde yüzde 95’lere varan başarı mümkün. Düzenli aralıklarda ve yeterli dozda ilaç tedavisi almak yaşamı uzatıyor. Lenfoma tedavisinde yaşam süresi için en önemli göstergelerden biri ilk aylarda aldığı ilaçların toplam dozu. Bu bağlamda uygun aralıklarda (iki, üç hafta) yeterli dozda (önerilen doz) ilaç almak gerekir. Bu nedenle iki veya üç hafta aralıklarla verilen tedavi süreleri tıbbi zorunluluk olmadıkça geciktirilmemeli.”

Multiple Myelomanın ise bir tür kemik iliği kanseri olduğunu söyleyen Prof. Dr. Altuntaş, “Görülme sıklığı yılda yüz binde üç ila dokuz arasında değişiyor. Yaşla birlikte görülme sıklığı artıyor. Multiple myeloma hastalarında yeni kuşak ilaçlar ve otolog kök hücre nakli ile başarı oranları son yıllarda belirgin şekilde arttı. Ülkemizde myelomalı hastaların her türlü ilaç, tedavi ve bakımı gelişmiş dünya ülkeleri standartlarında kanser merkezlerimizde sunuluyor” ifadelerini kullandı.


“Hematolojik kanserlerde bireyselleştirilmiş tedavi şart”

Lösemi, lenfoma, myeloma olarak bilinen hematolojik kanserlerin artık akıllı tedaviler ile kronik bir hastalık gibi tedavi edilebildiğini belirten Prof. Dr. Altuntaş, “Bu kanser türleri şeker hastalığı gibi, hipertansiyon gibi tedavi edilme eğiliminde. Tıptaki gelişmelerde bu yönde ilerlemekte. Gelecek bağışıklık sistemi, kök hücre, hücre ve genetik temel üzerine yoğunlaşmakta. Hastalıktan ziyade hasta bazlı tedaviler konuşuluyor. Hematolojik onkolojide tedaviler bireyselleştiriliyor. Çünkü, aynı tip hastalığa sahip hastalar arasında bile klinik seyir, tedaviye yanıt ve yanıtın kalitesi bakımından belirgin farklılıklar görülebiliyor. ‘Bireyselleştirilmiş tedavi’ dediğimiz daha güvenli, daha etkin ilaç ve tedavilerin hastanın genetik özellikleri ve bireysel gereksinimine göre verilmesi amaç olmalı” şeklinde konuştu.


“Yenilikçi ilaçların geliştirilmesine ihtiyaç var”

Kanser tedavisinde olumlu bir etki yaratılabilmesi için araştırma ve geliştirme alanlarında istikrarlı ve kademeli bir ilerleme kaydedilmesinin önemine değinen Prof. Dr. Altuntaş, hastaların yaşam süresini ve kalitesini artıracak yenilikçi ilaçların geliştirilmesine ihtiyaç bulunduğunu söyledi.

Günümüzde tüm hastalar için spesifik olmayan tek tip tedavilerden, moleküler analizi sonucu kişiselleştirilmiş ve hedefe yönelik tedavilere geçiş olduğunu aktaran Prof. Dr. Altuntaş, şu bilgileri verdi: “Bu gerçek bir paradigma değişikliğidir. Bu değişikliğin esası spesifik kanser türlerinin tanımlanması ve tedavinin seçilmesinde rol oynayan biyobelirteçlerin bulunmasıdır. Bu biyobelirteçlerin saptanması için moleküler patolojik ve genetik çalışmalar gerekir. Böylelikle biyobelirteçler sayesinde kişiselleştirilmiş tıp ve hedefe yönelik tedaviler uygulayabilmekte ve hastalara bir yandan klinik etkililiği ispatlanmış, bir yandan da yan etki olayı riskini azaltabilen ilaçlar sunulabilir.”


CAR-T Hücre tedavisi: Çığır açan bir teknoloji

Kongre yürütme kurulu üyesi Prof. Dr. Mehmet Sinan Dal, kansere karşı çığır açan yöntem olarak görülen kişiselleştirilmiş ‘CAR-T Hücre’ tedavisinin, ülkemizde ilk kez klinik araştırma kapsamında Ankara Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesinde hematolojik kanserli hastalara uygulandığını bildirdi. Dr. Dal, “Hasta, kanser hücrelerini daha güçlü bir şekilde yok eden ve yüzbinlerce dolara mal olan tedaviden yürütülen klinik araştırma kapsamında ücretsiz yararlanabiliyor. Ülkemizde bir ilk olarak hematolojik kanserli hastalarda Faz çalışmaları kapsamında, CAR-T hücre tedavisini uygulamaya başladık. CAR T hücreleri genetik olarak tasarlanmış yapay T-hücre reseptörlerini taşır. Bu şekilde bağışıklık hücreleri kanser hücrelerine karşı yönlendirilmekte ve kanser hücrelerinin bağışıklık hücreleri tarafından yok edilmesini sağlar. Teorik olarak, bu üretilmiş hücreler, herhangi bir antijene karşı yönlendirilebilir ve hedef kanser hücrelerini daha güçlü bir şekilde öldürebilir. Bu işlem aslında kişiselleştirilmiş bir tedavi yöntemi” dedi.


Kanserde parmak izi dönemi

Ankara Hematoloji ve Onkoloji Kongresi Sekreteri Doç. Dr. Bahar Uncu Ulu, onkoloji pratiğinde kişiye özgün tedavilerin uygulanabilmesi, olası yan etkilerin önceden öngörülebilmesi, tedavi etkinliğinin değerlendirilmesi ve tedavi takibinde direnç mekanizmalarının tespit edilerek olası tedavi alternatiflerinin tekrar gözden geçirilmesi açısından ‘parmak izi’ olarak adlandırılan ‘Genomik Profilleme’nin klinik faydasının artık tartışılmaz hale geldiğini söyledi. Doç. Dr. Ulu, “Moleküler olarak yönlendirilmiş tıbbın, geleneksel standart tedaviye kıyasla daha etkili ve daha iyi tolere edilen tedaviler sunma olasılığı oluşturarak uzun vadede daha uzun yaşam sağlaması olasıdır” şeklinde konuştu.


“Yapay zeka desteğiyle erken teşhis artıyor”

Kongre sekreterlerinden Doç. Dr. Cengiz Karaçin, ‘Lancet Oncology’ dergisi, yakın bir tarihli bir makalede, yapay zeka destekli görüntülemenin meme kanseri tespitinde yüzde 20’lik bir artış sağladığını bildirdi. Doç Dr. Karaçin, “Araştırmacılar, mamografi raporlamada yapay zekanın kullanımının, radyoloji hekimine önemli bir yardımcı olarak işlev gördüğünü ve hem kanser tespit oranını artırdığını hem de iş yükünü yarı yarıya azalttığını gösterdi. Bu gelişme, memnuniyet verici bir ilerleme. Ancak mamografi raporlamalarını tamamen yapay zekaya bırakmanın güvenilir olmadığı, bu işlemlerin mutlaka bir radyoloji uzmanı tarafından kontrol edilmesi gerektiği önemle vurgulanmalı. Yapay zeka, etkili bir yardımcı olabilir. Ülkemizde birçok görüntüleme merkezinde yapay zeka ile ilgili pilot çalışmalar yapılıyor. Birkaç yıl içinde, görüntüleme merkezlerinin tamamen bu teknolojiye adapte olabileceği öngörülüyor” sözlerini kullandı.


Kanserde yeni dönem

Günümüzde kanser tedavisinde çok çeşitli yöntemlerin ayrı ayrı ya da birlikte kullanıldığını dile getiren Doç. Dr. Karaçin, son yıllarda kanser tanı ve tedavisinde çok önemli gelişmeler olduğunu vurgulayarak, özellikle kanserde moleküler ve genetik tekniklerin gelişmesi ile kanser tedavisinde önemli başarılar elde edildiğini ifade etti.

Bu ilerlemeler sonucu kanser hastalarına yaklaşımda önemli bir anlayış değişikliğinin zorunlu hale geldiğini ifade eden Prof. Dr. Öztürk Ateş şu değerlendirmelerde bulundu: “Artık, kanserde sadece köken aldığı organ ve histolojik yapısına dayalı sınıflandırma ve tedavi yaklaşımından tedavi açısından daha öne çıkan daha karmaşık moleküler ve genetik bir sınıflandırma, tiplendirme ve alt tiplendirme dönemine geçmiş bulunmaktayız. Kanser biyolojisine dair artan bilgimiz sayesinde, onkolojik tedaviler için heyecan verici bir yenilik çağındayız. Daha hedefe yönelik tedaviler ve daha hassas bir onkoloji için biyobelirteç odaklı ilaçlar geliştiriliyor. Onkoloji alanında çığır açan kişiselleştirilmiş tıp tedavileri, insan vücudunun hangi bölgesinde bulunduğuna bakılmaksızın, hücrelerdeki onkogenik etkenleri bloke ediyor. Onkogenik etkenlerin moleküler düzeyde belirlenmesi ve doğrudan hedeflenmesi, onkoloji araştırmalarında önemi gittikçe artan bir odak noktasıdır. Biyobelirteçlere özgü tedaviler sadece ileri evre kanser tanılı hastalarda değil erken evre tanılı hastalarda da kullanılıyor.”


“Aşılar kanseri önlemede etkin rol oynuyor”

Kongre Başkanı Prof. Dr. Öksüzoğlu, “Belli yaş gruplarında önerilen kanser taramalarını yapmak ve yapılmasını sağlamak, çevremizi bu konuda bilinçlendirmek de kanser ilişkili ölümlerin önüne geçecektir. Belki de en önemli faktörlerden biri ise önlem almak olacaktır” dedi. Rahim ağzı kanserini önlemek için yapılan aşıların koruyuculuğunun yüzde yüzlere vardığını bildiren Dr. Öksüzoğlu, “Düzenli aşılama ile Dünya’nın belli bölgelerinde rahim ağzı kanseri 2035 yılı itibariyle eradike edilecek ve tarih olacaktır. Rahim ağzı kanserinin oluşumunu engelleyen bu aşı diğer sık görülen kanserler için henüz bulunamamış olsa da bu yönde çalışmaların devam ettiğini bilmekteyiz” ifadelerini kullandı. Dr. Öksüzoğlu, “2023 yılında kişisel sağlığınızı iyileştirmek için, rahim ağzı kanserinin ortadan kaldırılmasına yardımcı olmak, kendinizi eğitmek, kanser hizmetlerine erişmek ve çaba sarf etme için en az 21 günde bir gün kendinizle konuşun. Günlük motivasyon ve pratik danışmanlık almak için kanser okuluna kaydolun” önerilerinde bulundu.

Türkiye’de akciğer kanseri birinci sırada
Prof. Dr. Öksüzoğlu, “Türkiye kanser insidansı, dünya insidansının bir miktar üzerinde seyrediyor. Ülkemizin de içinde yer aldığı Batı Asya Bölgesi ortalaması kanser insidansları, Türkiye ortalamasından düşük. Orta ve Doğu Avrupa ve Amerika gibi gelişmişlik düzeyi yüksek olan ülkelerin kanser insidansları, ülkemize göre daha yüksek” ifadelerini kullandı. Dünya’da en sık görülen kanser türü meme kanseri iken ülkemizde ise akciğer kanseri birinci sırada yer alıyor.
İLGİLİ HABERLER

GÜNDEM