Pazar, Kasım 10, 2024

Mevcudu Muhafaza

Milenyum (2000), mevcut yani içinde olunan zamanda hala yaşıyor olanların da tanıklıklarına havi bir geçmiş sayılır. Belirsizlik, bunalım, değişim, düzen gibi sıfatların oldukça fazla gündemde bulunduğu bu dönemde, teknolojik gelişmelerin ön aldığı değişim hem Batı toplumlarını diğer toplumlardan ayırmakta, hem de teknoloji ve kitle iletişim araçlarının başat olduğu yeni bir toplum tipinin oluşmasına neden olmaktadır.

Modern toplumlara özgü olan ve bireylerin gündelik yaşamdaki davranış ve düşüncelerini belirleyen gerçeklik ilkesi son iki yüz yıl süre içerisinde ortaya çıkmıştır. Gerçekliğin, inançlaşmış düşünce yapısı olarak amaçlarını, umutlarını, geleceğe dönük düşlerini yitiren bir toplumun mevcut sistemi (sürdürülebilirlik), düzeni ve yaşamı yeniden üretmekten başka bir seçeneğe sahip olamayacağını, tarihsel gerçekliğin yok olurken ‘sistematiğin’ onun yerine geçtiğini ortaya serer.

Doğal toplumlarda (sonraları ilkel denilen) üretim araçları, üretim ilişkileri, üretim biçimleri, mülkiyet ve sınıf yapıları gibi kavramlar anlamsız iken tüketim toplumunda yaşam, değerlerden yoksun bir hale gelerek, bir nevi metalar üzerinden inşa edilmiş bir yaşama dönüşmüştür. 

İlkellikten kurtularak modern bir görünüme kavuşan başta Avrupa, evrensel niteliklere sahip olan ve manevi anlamda temel ilkesi vermek-almak-çoğuyla iade etmek olan(iaşecilik) tabii simgesel düzeni tersine çevirerek, verdiğini daha çoğuyla geri almak üzerine kurulu yeni bir düzen yaratmıştır.

Kronolojik olarak şekillenen üç aşama;                       

-Rönesans’tan sanayi devrimine “klasik” dönemi oluşturan doğal değer, belirleyen biçim; kopyalama,

-Sanayileşme dönemini oluşturan ticari değer, egemen biçim; üretim

-Kod’un belirlediği güncel evrede ise oluşan yapısal değer biçimi simülasyondur. ( J. Baudrillard)

Süreç içinde doğal akışın münasebetleri etkileyecek düşünce saiklerinden yola çıkılarak “değer” kavramının bireyden kurumsala doğru, devreye rasyonellik vizyonu ile doğuşu homoekonomicus tabiri ile ele alındıkta tam bir paralellik arzeder. Mesela hiç bir maddenin durduğu yerde fiyatı (maliyet) yoktur, tahılın yetiştiği toprak onu kullanandan para istemez. Bu talebi, mülkün maliki ya da hissedar yaratır. Maliyet ise; madde ürüne dönüştürülürken kullanılan üretim faktörlerine ödenen fiyatların (bedel) toplamıdır.          

İnsanoğlu yaşamanın diyetini kendi yaratıcılığının aksine maliyet hesaplarının kurumsal insafına rehin etmiştir. Daha da ilerisi değişimleri,‘orjinali olmayan kopyanın kopyası’ dairesine sokmuştur.

“İnsan zihni, ChatGBT ve benzeri gibi bir konuşmaya veya bilimsel bir soruya en makul cevabı elde etmek için yüzlerce terabyte verinin açgözlü bir istatistik makinesi değildir, aksine insan zihni sınırlı miktarda bilgi ile çalışan şaşırtıcı derecede verimli ve zarif bir sistemdir”. (N. Chomsky)

Ayrıca insan zihni, verilerden kaynaklanan bağlantılara zarar vermeye değil, açıklamalar üretmeye çalışan bir yapıya sahiptir ki bu da onu yaratıcılığının ve telif haklarının sahibi kılıp muarızlarından muhafaza eder. Yine de küreselleşme ile hız kazanan ve tüketim toplumu olarak adlandırılan bu toplum gerçek ihtiyaçlarla sahtesinin ayrımının yapılamadığı yapay bir toplum olma tehlikesi ile karşı karşıyadır.

Demir Uzun

Diğer Yazarlar