Bir ülkenin refah düzeyi yüksekse refah düzeyi düşük ülkelerden oraya ilgi artar. Bir başka deyişle, az gelişmiş ülkelerdeki insanlar gelişmiş ülkelere çalışmaya gitmek isterler. Gelişmiş bir ülkede kişi başına düşen gelir yüksek olduğu için, orada alınan düşük ücret bile o kişinin kendi ülkesinde alacağı gelirin üstündedir. Bu da o kişinin tasarruf yapıldığı zaman ülkesinde iş kurmasına, ev, arsa, tarla almasına, çocuklarını iyi okullarda okutmasına olanak sağlar.
Çok yoksul ülkelerin insanları ise ülkelerini terk etmek için büyük çaba harcar. İnsan kaçakçılarına binlerce dolar öder ve gittiği ülkede genelde kaçak yaşayarak hem hayatta kalır hem de elde ettiği gelirden ülkesine para yollar.
1960’larda ülkeler arası hareketler daha planlıydı. Örneğin, Almanya’ya çalışmaya gitmek isteyen Türkler temizlik iççisi olarak gidiyordu. Kaynakçı veya marangoz olarak gidecekler de sınava sokuluyordu. Çalışkan olanlar hem Almanya’da kendini sevdirdi, hem de yeteneklerini sergileme olanağını buldu. Zaman içinde görece eğitimli olanlar, girişimci özelliğini fırsata dönüştürenler Alman toplumu içinde yer tuttular.
Almanya Türkler için fırsatlar ülkesi oldu. Sadece Almanya mı? Türklerin “toplumsal uyumu”, uzun saatler çalışmaktan şikayetçi olmamaları ve bireysel yeteneklerinin çeşitliliği nedeniyle Hollanda, Belçika, Fransa da Türklere kucak açtı.
Bazı Avrupalı ülkelerin iyi eğitimli Türklere iltica et teklifini yaptığı dönemler 1990’larda daha belirgin hale geldi. Ülkesini sevenler bu teklifleri reddetti. Kabul edip gidenlerin bir kısmı da işsizlik maaşı ile geçinmenin yoluna girdiler. Bir kısmı iş kurma kredisini alıp, har vurup harman savurup, parayı batırdı. Sonra ailesinin diğer bireyleri üzerinden iş kurma kredisi alarak aynı sistemi sürdürdü. On yıllardır böyle yaşayan Türklerin olduğunu biliyoruz.
Düzgün çalışanlar için fırsatlar ülkesi olan Avrupa Birliği ülkeleri, fırsatçılar için de göz bebeği haline geldi.
Evet! Türkiye’nin çalışarak para kazanmayı amaç edinen insanları ile kendini geliştirerek toplum içinde statüsünü yükselten insanları karşılarında bir başka grup buldular; Yasanın boşluklarından yararlanarak “bedavadan” geçinmeyi keşfedenler. Bunlar Türklerin fırsatlar ülkesi Avrupa’daki durumu.
Biz Avrupa’ya nasıl bakıyorsak, Suriyeliler, Afganlar da bize aynı gözle bakıyor. Bunlara filistinliler de eklendi. Göçmen gibi, geçici barınma statüsünde gelip, vatandaşlık alıp “paşa paşa” yaşamanın yollarını buldular. Bir de iktidarın bunlara verdiği, Avrupa Birliği elemanlarının yüklediği “beyin yıkamaları” bu kişilerin ülkemizde sınıf atlamasına olanak veriyor mu? Hayır vermiyor. Mahallelerde “getto” ortamı yaratıp, bakkal, tamirci, kaçak doktorluk, uyuşturucu gibi kapalı devre toplumsal yapı ile bir geleceğe hazırlanıyorlar. Hangi geleceğe? Bu iş o kadar yavaş, saklı ve şaşırtıcı söylemlerle yapılıyor ki, hangisinin hangi görevi üstlendiğini olay ortaya çıkmadan bilemeyeceğiz. Onlara yaratılan fırsatlardan kimler fırsatçı olarak ortaya çıkacak göreceğiz.