Fuzuli’nin söylemiş olduğu gibi: Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil.
Her defasında tesiri olmasını umut ederek yazmaya devam ediyorum. Zira gönlüm gerçekten razı değil. Sektörde basmakalıp bir anlayış ve uygulamalar dizisi almış başını gidiyor. Yıllar geçiyor fakat ne anlayışta bir değişme var ne de pratikte bir adım ilerleme. Operasyona, yani sahada aktif çalışma üzerine odaklanmış bir güvenlik anlayışı. Problemin son halkasını, yani vücuda gelmiş halini gören ve direkt gördüğü ile gördüğü kadar mücadele edebileceğini sanan bir anlayış bu… Tüm iş sağlığı ve güvenliği pratiklerimizi sektörel olarak bu anlayış üzerine bina etmiş durumdayız.
Yüzlerce fonksiyona sahip bir iş sağlığı ve güvenliği mekanizmasının salt denetim fonksiyonu üzerinden kurum / kuruluşları sağlık ve güvenlik hedeflerine ulaştırmaya çalışmak gibi absürt bir durum söz konusu. Süreç yalnızca denetim fonksiyonu üzerinden ilerliyor fakat kendi içinde bu denetim fonksiyonu dahi muhatapları tarafından gereği gibi bilinmiyor ve uygulanamıyor. Denetim konusunun esaslarını ve kriterlerini anlatıp konuyu yörüngesinden çıkartmak istemediğim için burada ona değinmeyeceğim fakat belki daha sonraki yazılarımda denetim konusunu kendi derinliği içinde spesifik olarak mercek altına alırım.
Evvela bilinmesi gereken en önemli husus, denetimdeki amacın salt çalışanları değil bir bütün olarak sistemi denetlemek olduğunun anlaşılmasıdır. Herhangi bir kuruluşta belirlenmiş iş sağlığı ve güvenliği amaç ve hedefleri ve buna paralel olarak kurulmuş bir sistem yoksa o çatı altında operasyonel, yani çalışma sahasının rastlantısal olarak denetlenmesi havanda su dövmek ile eş değer bir harekettir.
İdeal olan, kuruluşun iş sağlığı ve güvenliği vizyonu oluşturulduktan sonra hareket stratejisinin belirlenmesinin ardından işe dair tüm unsurların belli bir öğreti, mantık düzleminde ve senkronize şekilde güvenli çalışmasını sağlayacak bir sistemin kurulması ve kurulan bu sistemin önceden belirlenmiş denetim esaslarına göre denetlenmesidir.
Bu unsurların arasında sosyal diyalog, iletişim yönetimi, bilgi yönetimi, total öğrenme, aktif katılım, kurum içi ve dışı sosyal sorumluluk, sistem, standardizasyon, motivasyon, ortak dil, lokalizasyon, algı yönetimi gibi daha fazla yazarak uzatmak istemediğim birçok kavram mevcuttur. Tüm bunlar iş sağlığı ve güvenliği süreçlerinin başlangıç aşamasında dillendirilmesi ve dinamize edilmesi gereken kavramlardır. Yani bir kuruluşta iş sağlığı ve güvenliği adına ilk ele alınması gereken konulardır!
Peki, operasyonel denetim bu işin neresindedir?
En sonundadır.
Tüm bunların ardından kurmuş olduğunuz sistemin her bir unsurunu ayrı ayrı, yine kurmuş olduğunuz denetim sisteminin kriterleri ışığında denetlersiniz. Operasyonun denetlenmesi, yani şu an iş sağlığı ve güvenliği sektöründe yapılan faaliyetlerin temelini ve hatta bütününü oluşturan bu unsur, iş sağlığı ve güvenliği süreçlerinin yüzlerce unsurundan yalnızca bir tanesidir. Evet, yalnızca bir tanesidir ve öncelik olarak ilki değildir. Yüzlerce fonksiyona sahip bir mekanizmanın yalnızca bir yahut iki fonksiyonunu işleterek o mekanizmadan istediğiniz sonucu elde edebilir misiniz?
Bilgi, onu almaya motive olmuş kişiler için bir anlam ifade eder!
İş sağlığı ve güvenliğine motive olmamış çalışanlara eğitim vermeye çalışmak, onları denetlemek, bu denetlemeyi kurulu bir sistem üzerinden değil de rastlantısal olarak ve fiziki anlamda en basit ve anlamsız haliyle yapmak, bu da yetmez gibi bir de bu absürt denetimden çıkan sözde sonuçları motive edilmemiş işverene tebliğ etmek ve bu deli saçması işlemler silsilesini iş güvenliği uzmanlığı sanıp sözde işini yapmanın haklı gururuna bürünmek ve işletmeyi bir türlü başarıya taşımayan bu kısır ve absürt döngünün olumsuz sonuçları karşısında devleti, işvereni hatta çalışanları haksız ve suçlu çıkartmak…
Fuzulinin söylemiş olduğu gibi: “Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil…”