Henüz farkındalık seviyesine erişilememiş ise de bireysel uyanış mottosunun kurumsal korkular ile çevrili 19-20.asırlar sosyal retoriğinden az çekmeyen kitleler, milenyumdan sonraki konjonktürde yaşamsal tehditin her yönüyle bireysel yaşam alanlarının vazgeçilmez parçası haline geldiği gerçeğini kabul etmekte zorlanıyorlar. 1. Dünya Savaşına giden süreçte militarist iktidarların dış politika siyasetine genelde, uluslar arası ilişkilerde ancak en güçlünün ayakta kalacağını savunan Sosyal Darwinist bakış açısının eşlik ettiği unutulmamalıdır.
Geçen asırda her zaman olduğu üzere meydana gelen savaşlarda genelde militer kadrolar ve askerlik görevi sorumluluğundakileri doğrudan, uzak yakın çevrelerini dolaylı etkileyen; ideolojik kaynaklı gerginliklerin kitleler üzerindeki türlü baskıları; henüz paylaşım savaşlarının kıt kaynakların etkin kullanımı üzerinden çevriminin giderek artan dünya nüfusunun ezici çoğunluğu için nasıl bir eziyete dönüşeceğinin belirsizlikleri, tamamıyla kurumsal korkular sayılırdı. Açıkçası kurumsal korku sistematiği Batılı demokrasilerin üzerinde ortaya konulacak ekonomi-politiğin önünü açma konusunda hayli etkili oldu.
Bugün itibarıyla aradan yüz yıl geçmiş olmasına rağmen dünya gündeminin üst sıralarını meşgul eden konuların fazla bir değişikliğe uğramadığını görmek pek şaşırtıcı değil. Öyle ki, militarist anlayışta hem iç hem de dış siyasette, bilhassa ülkelerin seçim dönemlerinde belirginleşen şey, askeri, moda tabiriyle savunma-güvenlik meselelerinin çok daha önemli ve mutlak öncelikli olduğudur. Adeta militarizm, savaşı ve savaş hazırlığını toplumsal bir seferberliğin yaşamın içerisine yayılır biçimde nüfuzunu normal hatta arzu edilir bir durum olarak gören bir siyasi perspektif olarak tanımlanabilir.
Üzerine üstlük toplumsal tepkilerin olası bir ortaya çıkışının performans niteliğinde gelip geçer show mahiyetinde devlet kurumunu örseleyen nesnellik kazanması fakat halklara ne derece tesir edebildiğidir. Bilhassa iktidarlar öznesinin muhalefeti nesnelleştiren tavırla baskılaması, bilinir demokrasilerden başlayıp dengeleri alt üst edebilir biçimde diğer idari rejimlere sirayet edecek hale dönüşebilir.
Nihayet Covid-19 ve dönemi ile zaten süregelmekte olan savaşlar ve iktisadi-mali krizler dinamiklerinden sonra kurumsal korku sistematiğinin küresel çerçevede iyiden iyiye bireysel korkuya evrilmesi dönemine geçilir. Yaygın kitleler için kitlesel hafızalarda yer edecek yaşam biçimlerinden ve taşıdığı risklerden başlayarak pek çok değişikliklere yol açan yeni perdede yaşanacaklar için uyanıştan farkındalığa doğru yöneliş olumluya yöneliştir.