Cuma, Eylül 20, 2024

MİLLET BANKASINDAN VERİLEN KREDİ (I)

Millet bankasının CHP’ye vermiş olduğu kredi ancak hizmet üretimiyle geri ödenmelidir

Sevgili okurlarım,

Bildiğiniz üzere ülkemizdeki 31 Mart 2024 tarihli, mahalli idareler seçimleri sona ermiş bulunmaktadır. Türkiye’deki mahalli idareler seçiminden alınan neticeler iktidarda olan AKP ve MHP iştiraki ile kurulmuş cumhur ittifakının çok ciddi oranda oy kayıpları ile sonuçlanmasından en fazla etkilenen Sayın Erdoğan olmuştur. Bütün bakanları sahaya sürüp onların İstanbul Belediye Başkan adayı Murat Kurum’a oy istemeleri Cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir skandal olarak kamuoyunda gerektiği gibi değerlendirilmiştir. Sayın Erdoğan, kindar ve acımasız olduğunu, birçok örnek ile halka sunmasının yanı sıra, bir kibir abidesi olma özelliğinden hiçbir şey kaybetmediğini de seçim öncesinde ve sonrasındaki söylevlerinde açıkça ortaya koymuştur. 

Erdoğan ve ekibi, alınan sonuçlar çerçevesinde, böyle bir seçim yenilgisini beklemiyorlardı, bu nedenle, şimdi çok daha baskıcı ve yasa tanımazlıklarını belirginleştireceklerini tahmin ediyorum. Bu seçimlerin neticesinde muhalefet bloğunun başında yer alan, Cumhuriyet Halk Partisinin (CHP) yadsınamaz büyük bir başarı sağlamış olduğu gerçeği vardır. Kurultaydan daha kısa zaman önce başarı ile çıkan yeni Genel Başkan Özgür Özel ve ekibi bu seçimde öne çıkarak belli bir süreçte ipi göğüsleyerek başarıya imza atanlar olmuşlardır. Partinin genel başkanı ile parti yönetim kurulları, 1977 yılından beri ilk defa gündeme gelen, beklenmeyen başarının altında yatan nedenleri çok iyi analiz ederek “MİLLET BANKASINDAN“ kendilerine verilen bu krediyi çok, ama çok iyi, kullanmak zorunda olduklarını bilmelidirler. 

Erdoğan kendi dediklerini gerek kendi partisine gerekse tüm ülkeye dinletebilmek için eline geçen her fırsatı sonuna kadar kullanacaktır. Bu nedenle, daha fazla insan hakları ihlalleri ile yasaları hiçe sayacak hareketlerinin artacağı da gözden uzak tutulmaması gereklidir. Bu aşamada “biat kültürünün“ hâkim olduğu partisi içinde bile çok ciddi muhalif bir kesimin olduğunu temasta olduğum önemli kişiler nedeniyle, yakından biliyorum. Seçim neticelerini öne sürerek özellikle Bursa, Manisa ve Balıkesir illerinin kaybedilmesinin kolay hazmedilemeyeceği konusu, partinin içerisinde çok konuşulmakta olduğu ancak sorumluların kimler üzerinde yoğunlaşacak bir tanımlama yapılmadığı anlaşılmaktadır. Hazine ve Maliye bakanı, Mehmet Şimşek’in hatalı olduğunu özellikle yüklenicilerden kısmayarak, enflasyonun bütün yükünün emekliler, çalışanlar, dul ve yetimler üzerine yüklemesinin de yanlış bulanların parti içinde yönetim kademesinde yer aldığını belirtmem gereklidir. Şimdi yapmış olduğum hesaplamalar çerçevesinde bazı önemli detayları sizler tarafından daha iyi anlaşılır düzeye çekmek istiyorum.

Mahalli idare seçimlerinde, siyasi partilerin elde ettikleri oy oranları çerçevesinde, kazanılmış belediyelerde yaşayan halk dikkate alındığında, ülkenin çok önemli kesiminin idaresini değerlendirmek kendiliğinden gündeme gelecektir. Bu konuda rakamsal bir inceleme yapıldığında, CHP belediyelerinde yaşayan bireylerin toplam 53.890.186 kişi olduğu ve bunun da oransal olarak ülke nüfusunun % 63.3 seviyesini işaret ettiği hesaplanmaktadır. CHP’nin kazandığı belediyelerde, yaşayan halk kitlesinin ülkemizin gayrisafi yurt içi hâsıla (GSYH ) toplamına katkısının % 82 civarında olduğu ve kişi başına milli gelirin ise 9.700 ABD doları olarak gerçekleştiği hesaplanmaktadır. Bunun yanı sıra, yörenin, ülke ihracatındaki payının %79.6 oranında olup bankalardaki toplam mevduatının ise % 85 düzeyine ulaştığı belirlenmektedir. 

Mahalli idareler seçimi sonuçlarının gündeme getirdiği gelişmenin, iktidarda olan Adalet ve Kalkınma partisi (AKP) belediyelerinde yaşayanların ise 19.573.643 kişi olduğu rakamsal verilerden anlaşılmaktadır ki bunun da oransal olarak ülke nüfusunun %23.09 düzeyinde olduğu kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Şu an iktidardaki cumhur ittifakında yer alan AKP ise (GSYH) toplamına sadece % 16 oranında katkı sağlamasına paralel olarak, yaşayan bireylerin kişi başına 7.200 dolar milli gelir sağladığı veriler ışığında hesaplanmaktadır. Bu illerdeki halkın ülke ihracatına ancak %18.7 oranında katkısı olmasının dışında bankalardaki mevduatın da ancak % 12 sini kontrol edebilmektedir. İktidarda bulunan Sayın Erdoğan’ın, birçok nedenle yok saydığı ve tamamen terör örgütü ile özdeşleştirdiği, “Halkların Eşitlik Ve Demokrasi Partisinin“ kısa tanımlamayla (DEM) partisinin, yöre halkının oylarıyla elde etmiş olduğu belediyelerde yaşayan kesimin ise 6.082.662 kişi olduğu görülmektedir. Bu veriler kapsamında ise oransal ifadenin de ülke nüfusunun %7.96 seviyesinde yer aldığı izlenmektedir. Ülkenin, doğu ve güneydoğusunda bulunan bazı illerde DEM partisinin GSYH toplamına bölgesel katkısının %0.9 gibi kısıtlı oranda olduğu görülmekte, kişi başına düşen milli gelirin ise 4.900 dolar gibi ülke genelinin ortalamasının da altında olduğu belirlenmektedir. Tüm bu gelişmelerin neticesinde, yörenin ülke ihracatındaki payının da %0.9 düzeyinde olduğu ve bankalardaki mevduatın da %1.3 seviyesinde kaldığı hesaplanmaktadır. 

İktidardaki cumhur ittifakının ortağı olan “Milliyetçi Hareket Partisi“ (MHP) tamamlanmış olan, genel ve mahalli idareler seçimleri dikkate alındığında, ciddi miktarda oy kaybederek aldığı belediyelerdeki nüfusun 2.650.886 olduğu ve bu gelişmenin ise ülke nüfusunda ancak % 3.1 oranını kapsadığı not edilmelidir. Günümüzde AKP iktidarının ayakta kalmasını sağlayan MHP’nin kazandığı belediyelerdeki nüfusun Türkiye’nin GSYH toplamına katkısı ancak % 0.3 oranında olduğu izlenmektedir. Bu katkının kapsamında kişi başına milli gelirin 7.400 dolar olarak gerçekleştiği hesaplanmaktadır. İhracattaki payına bakıldığında ise, %0.5 gibi düşük bir oran ortaya çıkmaktadır. Bankalardaki mevduat toplamının %0.9 gibi küçük bir oranın bu belediyelerde yaşayanlar için de güncelleştiği anlaşılmaktadır.

Bu durumda iktidarda olan cumhur ittifakının elde etmiş olduğu belediyelerde toplam nüfusun 22.224.529 kişi ile sınırlı kalmaktadır ki oransal olarak ele alındığında toplam %26.19 seviyesini ancak bulmaktadır. Medya organlarında, özellikle ana akım gruplarda, belli bir yükselişte olduğu ortaya atılan, “Yeniden Refah Partisinin“ (YRP) kazandığı belediyelerdeki kişi sayısının da milliyetçi hareket partisinden biraz az olarak 2.632.406 olarak kayıtlarda yer aldığı izlenmektedir ve oransal olarak ülke nüfusunun %3.1 seviyesinde kendini göstermektedir. Mahalli idareler seçimlerine, kendi söylevleri çerçevesinde çok büyük iddialarla giren, Meral Akşener’in iyi partisi (İYİP) ise kazandığı kısıtlı sayıdaki belediyelerde yaşayan nüfusun ancak bir kaza nüfusuna eşit olabilecek seviyede 310.011 kişi olduğu, son veriler dikkate alarak hesaplanmaktadır. Bu nüfusun ise ülke genelinde sadece % 0.4 seviyesine ulaştığı anlaşılmaktadır. Her zaman büyük konuşan, ancak kaprislerine her cephede yenik düşerek bir proje partisi gibi hareket eden, Meral Akşener’in kendi isteğiyle siyaset sahnesinden çekilmesinin uzak olmadığını bu vesile ile açıklamak isterim. Netice itibariyle buradaki belediyelerde yaşayan nüfusun toplamı ülke genelinde hesaplandığında 85.139.794 kişi olduğu gözden uzak tutulmaması, gereken mukayese kriteri olarak önemini muhafaza etmektedir.

Burada gündeme getirdiğim rakamsal veriler çerçevesinde, bir mukayese yapmak söz konusu olursa, cumhur ittifakını oluşturan AKP ve MHP’nin toplam yurt içi hâsıla tutarına katkısı sadece %16.3 oranında olmaktadır. Bunun yanı sıra, kişi başına düşen milli gelirin ise ortalama 7.300 dolar olduğu ortaya çıkmaktadır. Ülke ihracatına katkısına bakıldığında ise, %19.2 oranında olduğu not edilmektedir. Bankalardaki mevduat dikkate alınırsa % 12.09 gibi bir oranın şekillendiği anlaşılmaktadır.

Mahalli seçimlere hazırlanmak için genel seçimlerden ancak 9 ay gibi çok kısa süre olmasına rağmen böyle bir başarının sorumluluğunun alınmasının kolay taşınacak bir yük olmadığı gerçeği de gözden uzak tutulmamalıdır. Cumhuriyet Halk Partisi genel başkanı ve yöneticileri mahalli idare seçimlerine girerken daha önceki makalelerimde de bahsettiğim üzere, aralarına davranış bilimlerinde uzman seviyesine gelmiş olan kişileri, gerek partiye olan küskünlükler gerekse yılgınlıklar nedeniyle alamadılar, sadece gönüllülük esasına dayanan siyasi ve sivil, partili kişilerden oluşan ekipler kurdular. Parti genel başkanı ve yakın çalışma arkadaşları yanlarına seçim bölgelerinin davranış bilimleri kapsamında araştırmasını ve buna bağlı olarak analizini yapabilen bir ekip almayı maalesef ortak akıl yaratarak uygulamamışlardır. İşte bu aşamada aklıma Sayın Meral Akşener’in cumhurbaşkanlığı seçimlerinde söylediği “ya tarih yazacağız ya da tarih olacağız“ sözü geldi. Meral hanım ve ekibi cumhurbaşkanlığı seçimlerinde tarih olmaları gerekirken, mahalli idare seçimlerine de inatla girerek, işte şimdi tam tarih olunacak oy oranını almışlardır. Partisi giderek küçülen, genel başkan nihayet yine seçimli kurultaya gideceğini açıklamak zorunda kalmıştır. Ancak kendisi istifa denilen bir müessesenin olduğundan ve seçim sürecinde muhtelif şirketlerden alınan yardım paralarının kaynaklarını açıklamaktan yine imtina etmiştir. Bunun yanı sıra, kendisine diğer yazılarımda da sorduğum gibi Fransa’da aldığı binanın mâli portresinin nasıl oluştuğu da yine onunla beraber kalan bir sır olarak gündemi sarsacaktır. 

Netice itibariyle, Meral hanım, tarih yazamadınız ve sizin değiminizle tarih oldunuz. İşte bu gerçekle de şimdi yüzleşme zamanıdır. İstihbarat çalışmalarında bir yere veya bölgeye penetre olunacaksa öncelikle oranın ve o yöreyi oluşturan unsurların davranış psikolojisine göre ön çalışmaları yapılır. Bu çalışma bazen bir yılı alabilmektedir. Davranış bilimleri ve ona dayanan analiz çok önemlidir. Hitap edilecek hedef yöredeki insan topluluklarının öncelikle eğitim seviyelerinin oransal olarak bir analizi yapılarak o eğitim seviyelerine uygun ve onların anlayabileceği propaganda unsurları kullanılır ki, cümlelerin yapısı bile o düzeyde kişilerin rahat anlayacağı ve içinden unutmayacağı kısımların kalacağı şekliyle düzenlenir. 

Seçim sürecinde propaganda çalışmaları kapsamında, burada bahsettiğimiz uygulamaların hiçbiri gereği gibi yapılmamıştır. Konuşmacılar gelişigüzel konuları irticalen gündeme getirmişler bir plan dâhilinde söylevler söz konusu olmamıştır. CHP, 1977 yılından beri kendilerinin de beklemedikleri bir oy patlamasına, iktidarda olan AKP’nin yapmış olduğu baskı iklimindeki somut davranışlarından ve emeklileri yok sayan fütursuz Erdoğan uygulamalarından yıldığı için MİLLET BANKASININ kesesinden kredi açmıştır. Genel başkan Özgür Özel’in ifade ettiği gibi parti üzerindeki %25 oranındaki cam tavanın kırılmasında bu baskı ve TEK ADAM diktatoryal rejiminin etkisinin, çok ciddi boyutlara ulaşması, gözden uzak tutulmamalıdır. İşte şimdi tam da sırasıdır. Davranış bilimlerinde uzman bir kadronun iş başına getirilerek, AKP iktidarının bu aşamadan sonra yapacağı muhtemel davranış ve hareketlerin analiz edilerek onlara karşı önlemlerin belediyeler bazında alınması gereklidir. 

Devamı bir sonraki yazıda…

Tayfun Gözüm

Diğer Yazarlar