Pazartesi, Ekim 21, 2024

AKADEMİNİN İŞ GÜVENLİĞİ ROTASI

Malumdur ki akademiler, bir yönüyle bulunduğu ülkedeki iş dünyasının ihtiyacı olan fikri, bilgiyi, vizyonu, beyin ve işgücü havuzunu oluşturan ve oluşan bu havuz ile sektörleri besleyerek onların işlemesini, gelişmesini ve sürdürülebilir olmasını sağlayan, niteliği yüksek ve stratejik kurumlardır. Bu özelliği ile akademilerin görevi, İSG alanında öğrencilere mevzuat öğretmek ve ezberletmek değil, mevzuatın hazırlanmasına zemin olacak bilgiyi üretmektir. Akademilerin dünya genelindeki karşılığı tam olarak budur. Bu durum ülkemizde de bir bakıma böyle olmakla birlikte İSG alanında durum farklılık göstermektedir. Ülkemizde İSG alanına yönelik ön lisans, lisans, yüksek lisans ve doktora eğitimleri verilmektedir. Bu kategorideki eğitimlerin tamamı İSG mevzuatı içinde yer alan sınırlı ve ağırlıkla teknik konulara göre dizayn edilmiştir. Dolayısıyla amacının dışında bir yaklaşım ile mevzuatta yer alan konular üzerine kurulu bir eğitim müfredatı ile hareket etmektedir. Durum böyle olunca İSG ile ilgili tüm yaklaşım ve pratik, mevzuat zemininde yükselmektedir. Mevzuatın bir öğretim enstrümanı olmadığını, kişilere ve kurum/kuruluşlara ne yapması gerektiğini anlatan kurallar ve direktifler bütünü olduğunu önceki yazılarımda ifade etmiştim. İSG ile ilgili yasal mevzuatın bu haliyle ele alınmasında, yani müfredatta yasal mevzuata yer verilmesinde ve değinilmesinde bir beis yoktur hatta bu zaruridir fakat bütün bir müfredatı mevzuat üzerine inşa etmek yanlıştır!

Bu anlamda akademiden şunlar beklenmektedir:

  • Sektörün ihtiyacı olan bütünsel ve bilimsel bilgiyi üretmek.
  • Yeni teoriler oluşturarak pratiklerin nitelikli ve sonuçların başarılı olmasını sağlamak.
  • İSG profesyonellerinin yaklaşımlarını ve görüşlerini genişletmek ve nitelikli hale getirmek.
  • Sahadaki ve mevzuattaki açmazlar ile bu ikisi arasındaki uyumsuzlukların giderilmesini sağlayacak çözümleri geliştirmek.

İSG alanında akademilere düşen bu görevler yerine getirilmez, öğretim ve öğrenim kaynağı mevzuat olursa şayet teorisyen ile pratisyen arasında, yani İG uzmanı ile İSG bölümünde görev yapan bir akademisyen arasında aynılaşma başlar ve aralarında belirgin hiçbir fark kalmaz. Bir alanın uygulayıcısı ile akademisyeni aynı şeyleri konuşuyor ise hatta uygulayıcısı teorisyeninden daha fazla bilgiye sahipse o alan üretimden uzaklaşmış ve kısırlaşmış demektir. Oysaki akademisyen bilim ile uğraşan, teori üreten ve yön verendir; bilim adamıdır akademisyen. Bir konu hakkında direktifler ortaya koyan mevzuatın ezberleticisi değil…  İSG alanındaki öğretim enstrümanı mevzuat olursa, bu öğretimden geçen öğrenci uygulayıcı olduğunda pratik tecrübe ve sınama ile o akademisyeni bilgi bakımından geride bırakır. Bu, oldukça tehlikeli bir durumdur!

İSG alanında öğretim faaliyeti gösteren akademilerin bu olumsuz duruma düşmemesi için politika ve amaçlarını gözden geçirmeleri ve gerekirse radikal bir yeniden yapılanma sürecine girmeleri gerekmektedir.

Buradaki en önemli ve temel alınması gereken yegane husus, İSG öğretim politikasının, normları ve formları öğretmek üzerine değil, yaklaşımları öğretmek ve bakış açısı kazandırmak üzerine kurgulanmasıdır.

Bilinenin aksine herhangi bir işin öğrenildiği yer saha değil akademidir. Her şeyin usulünce yerinde öğrenilmesi ve uygulanması gerekmektedir. Üniversiteler statü ve görevleri gereği öğrenim unsurlarından en önemlisi olan bilgiyi üreten yerlerdir. Bu anlamda bilgiyi üreten, araştırma yapan ve gelişime katkı sağlayan misyonlarını hiçbir zaman kaybetmemelidirler. İş sahası ise üretilen bu bilginin pratiğe dönüştürüldüğü uygulama alanıdır. Bu demek değildir ki sahada hiçbir şey öğrenilmez; elbette öğrenilir, hatta uygulayarak öğrenilir fakat teorik bilgi olmadan pratik şekillenemez! Pratisyenler, teorisyenlerin ürettiği bilgiyi pratiğe çeviren kişilerdir. Dolayısıyla bir işin varoluşsal unsurları, nedenleri, gayeleri ile o işe yönelik ilgili teoriler, yaklaşımlar, formülasyonlar ve uygulama bilgileri olmadan o iş bilinemez ve varlık gösteremez. Akademik bilgiden yoksun bir uygulama eksiktir ve ideal olan nihai hedefine ulaşamaz. Bundan ötürüdür ki akademiler bilgi üretimini durdurduğu zaman o ülke her sahada gerilemeye başlar. Bu bilgi üretimi sorunu sebebiyle akademiler, 17. Yüzyılda ortaya konmuş olan İSG’ye dair kısıtlı bilgiler ile 21. Yüzyılın gerçekliklerini anlamaya ve yorumlamaya çalışmaktadırlar. Akademiler, İSG alanındaki yanlış gidişatı tersine çevirecek en önde ve en önemli yapılardır. Bu anlamda mevcut gidişatı daha da kötüleştirecek ve kısırlaştıracak her türlü politika ve uygulamadan uzak durarak, ciddi bir sorgulama ve yapılanma sürecine girmeli ve içine düştüğü bu buhrandan İSG’yi kurtarmalıdırlar.

Murat Çağlar

Diğer Yazarlar