Perşembe, Eylül 19, 2024

Arpacık Soğanları

Soğan yazılarına, bu hafta da arpacık soğanlarıyla devam etmek istiyoruz. Yalnız bu yazıda konu ettiğimiz arpacık soğanı, soğanın ufağı ya da, iri soğan eldesi için tohumdan elde edilmiş soğanın delikanlı biçimi değil. Erişkin halindeyken, kızıl-mor renkte, yumurta şeklinde, hatta daha sivri olan ufak soğanları konu etmek istiyoruz.

Arpacık soğanlarının, yurdumuzda görmediğimiz gri kabuklu şekli de vardır. Arpacık soğana, Anadolu’da, göğer de denmektedir. Kesin olarak başka isimler de takılmıştır ya, hepsini bilmiyoruz. Biçimi üzerine son bir ayrıntıyı söyleyelim.

Normal soğan (Allium cepa) neredeyse küre şeklinde olmasına rağmen, sivri yumurta şeklindeki arpacık soğanı (Allium ascalonicum) ilk başlarda aynı familyanın değişik bireyleri gibi değerlendirilmiştir  ama artık her ikisi de A. cepa adı altında sınıflandırlmaktadır.

Genel olarak, arpacık soğanının ince kabuğu soyulduğu zaman, 2 adet parça hatta simetrik olmayan 2 parça ortaya çıkacaktır. Bildiğimiz soğan yumrularının aksine, arpacık soğanını ince ince kıymak istiyorsanız bu parçaları tahta üzerinde ayrı ayrı kıymanız gerekecektir.

Gri arpacık soğanı, Ekim-Ocak ayları arasında, diğer çeşitler ise Şubat-Mart aylarında ekilir. Ekimleri, tüm diğer soğan çeşitleri gibidir. Ekim aralığı 20 cm., sıra araları ise 25 cm. olmalıdır. Lale, sümbül ve benzeri olan diğer bütün soğanlar gibi fazla nemden, bataklık yerlerden nefret ederler.

Ekimden sonra, toprağın gübrelenmesinden hoşlanmazlar, buna karişılık çok kuru günlerde sulamakta fayda vardir. Tohum almak istemiyorsanız  her çıkan çiçeği kesmeniz gerekecektir. Böylece bitkinin boşuna güç kaybesi önlenecektir.

Haziran sonundan, Ağustos ayı başına kadar arpacık soğanlarını topraktan çıkartabilirsiniz. Yaprakların kurumaya başlaması olgunlaşmanın işaretidir. Soğanları çıkarttığınızda ise  5 gün toprak üzerinde iyice kurumasını bekleyebilirsiniz. Yağışlı günlerde, kuru ve aydınlık bir yerde kurutmakta fayda vardır. Bizde  çok fazla rağbet görmese de, arpacık soğanı Fransız ve Asya mutfağında çok aranan sebzedir. Bunun en önemli nedeni diğer soğanlara göre daha tatlı olmasıdır. Tadı, baskın olmadığı ve daha yumuşak olduğu için özellikle sosların içine rahatlıkla katılabilir.

Geçen haftalardaki yazımızda, soğangillerde sülfür  olduğundan söz etmiştik. Sözkonusu sülfür gazı mutfakta soğan doğrarken gözdeki sıvı ile karşılaşınca sülfürik asiti oluşturarak gözümüzün yanmasına ve ağlamamıza sebep olur. Dolayısı ile soğangiller ailesini suyun içinde, ya da ıslak bir havlunun içinde kesilmesini önerenler vardır. Bu arada soğan kelimesinin, Pehlevice “sōḥtan” sözcüğünden dilimize girdiğini unutmayalım. Eski Türkler ise soğana “kuçgundi” derlermiş. Biz bunları Wikipedia’dan öğrendik.


Bu hafta yazımız biraz kısa olacak. Yine de yazımızı sonlandırırken sofrada tuzu olanların kulağını çınlatmadan geçmeyelim. İlk fotoğrafımız Güney Amerika’da çekilmiş. Dr. Ali Rıza Sözenoğlu, iri küpe  çiçeklerini bizimle paylaştı. Küpe çiçekleri ile beraber, harika sarı melek borularını (Brugmensia) Şebnem Uçankuş’un objektifinden görüyoruz. Her iki okuuyucumuza da buradan teşekkür ediyoruz.


Keyifli bahçeler…..

Oğuzhan Daver

Diğer Yazarlar