Perşembe, Eylül 19, 2024

Bağımlılık

Soğuk Savaş dönemi sona erince 1990’lı yılların başında görünürde kanıksanmış iki kutuplu bir dünyadan tek kutuplu dünyaya geçiş kabulleri paralelinde ABD ekonomisinde güçlü bir ekol olarak neoliberal görüş ve politikaların önü açıldı. Ayrıca bu süreçte Atlantik blokunun dairesinde genişleyen bir Avrupa Birliği’ne Doğu Avrupa’dan, Balkanlar’dan katılımlar; G-7 ve G-20 toplantıları vb bilinen açılımın ekonomi odaklı hareket sahaları oldular.

Bu esnada 1996 yılında Şanghay Beşlisi(SCO), Çin, Rusya, Kırgızistan, Kazakistan, Tacikistan tarafından oluşturulup sonradan Özbekistan, Hindistan ve Pakistan ve İran’ın katılması ile devam etti.

2006’da Gelişmekte olan ülkelerin uluslararası konularda daha çok söz sahibi olmalarını isteyen Çin, Rusya, Brezilya, Hindistan(BRIC) örgütünü kurdu sonra Güney Afrika’nın katılımı ile(BRİCS) oldu yakın zamanlarda üye sayısı on’a yükseldi.

Neoliberal anlayışın güçlenerek geniş bir kesimde kabul görmesi, ikibinli yılların başlarında küreselleşme olgusunun yükselişini de tetikledi. Bu süreç, özünde dünya ekonomisi ve küresel ticarette kıtalar üstü ve ötesi bir entegrasyonu tanımlamaktaydı. Küresel ekonomi ve siyasi sistemde aniden ortaya çıkabilen, her an patlak verebilen istikrarsızlık, küresel ve bölgesel çatışmaları göz ardı eden anlayış, ‘ekonomik bağımlılığı’ özendirici bir dönemi işaret ediyordu.

Nitekim daha 1970’lerden başlayıp süregelecek, çoğunlukla bölgesel ve örgütsel, geniş yelpazeli hedeflere uzanabilen yasadışı hareketlenmeler, ulus devletler nizamını törpüleyen, çatışmaların ekonomik ve siyasal açıdan sevk ve kontrolünü hakim güçlere fayda sağlayan surette istikrarsızlığın sürdürülmesini sağlamıştı.

2008 küresel finans krizi küreselleşmenin finans sistemine getirdiği kurallardan arındırılmış yapının risklerini açıkça gösterdi. Ancak bağımlılığı özendirici ve kurallardan arındırılmış küresel ticaretin  önünü kesemedi. Dünyanın önde gelen ekonomileri stratejik sektörlerde kendine yetebilen ülke olmanın avantajlarını göz ardı eden bir anlayışın rüzgarına kapıldılar.

Kovid-19 salgını önde gelen ekonomileri ağır bir sınamadan geçiren ilk büyük travma oldu. Pandemi’nin küresel şoku atlatılamadan Ukrayna ve Ortadoğu’da tırmanan gerginlik gibi jeopolitik kırılmalar ve jeoekonomik parçalanma dünyanın önde gelen ekonomileri açısından yeni test alanı oluşturdu.

Ülke ekonomilerinde stratejik girdilerin jeoekonomik ayrışmanın en kritik alanını oluşturması, ticari hammadde ve ürünlerin adeta silaha dönüşmesi küresel ticaretteki söz konusu belirsizliği gösteriyor.

Küresel ekonomi-politik sistemin başat aktörü olan ABD’nin, Atlantik ittifakı’ndaki ülkeler ile birlikte oluşturduğu çok taraflı dünya da, Birleşmiş Milletler’in mevcut yönetim modeli “çok taraflı sistem”e duyulan güvensizliği derinleştirirken, ekonomik teşkilatlarda yoğunlaşan politize olma süreci de ortak küresel sorunlara odaklanma ve çözüm üretme kabiliyetlerini zedelemekte. Ancak makul dengelere dayanan şeffaf ve güvenilir çözümler üretme becerisi söz konusu bağımlılıktan türeyen jeoekonomik ayrışmanın sebep olacağı hasarı telafi edebilir.

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

Demir Uzun

Diğer Yazarlar