Cuma, Eylül 20, 2024

Yapı

Ulus devlet sisteminin, imparatorluklar döneminden sonra ortaya çıkmış olması geriye doğru 17.asır’da Avrupa kıtasında imparatorluk yapısının geleneksel işlevlerindeki sınırlayıcı etkenlerin daha öncelerinden başlayarak vücut bulması merkezden çevreye yayılarak dünyada yayılması ile sonuçlandı. İmparatorlukların devletler gibi teritoryal (toprak sınırları) olmadığı görülür.

Emperyal sınırlar ile devlet sınırları arasındaki en önemli fark ise tekillik ve çoğulluk noktasında görülebilecek olan asimetrik güçtür. Sosyal ve siyasi değişimlere esas teşkil eden toplumsal merkezde ve sivil düzende geniş yetkilerin bireylere tanınması ve yaygınlaşması ihtiyacının ortaya çıkmasıdır. Modernleşmenin ileri noktası olarak sosyo-politik oluşumun ulus ve ulus-devlet üzerinden etkinleşmesi anlamına gelir.

Siyasette kendinden sonra makamını dolduracak kişi  seçilmiş veya seçilmek üzere olan (yani gidici) “topal ördek” sendromunun kurumsal anlamda ulus-devlet sistemi için geçerli olabileceği ihtimalini işaret eden gelişmeler hiç de az değildir. 

Bir kere küreselleşmenin de etkisi ve giderek karşılıklı bağımlılaşma olgusunun ve yarattığı ortak risklerin devletler camiasını sürekli bir gerginlik hali ile karşı karşıya getirdiği, ne zaman, nereden, ne şekilde ortaya çıkabileceği belirsizlik arzeden güvensizlik iklimine yöneltmiştir. 

İçinde bulunulan şartlar çerçevesinde ikinci büyük harpten sonra devam eden ve günümüzden on yıl kadar önceye uzanan yetmiş yıllık uluslar arası modellemenin değişimi görülüyor. İdeolojilerin bittiği, teknolojideki gelişmelerin, bilhassa iletişimde  devreye girdiği, hepsinden önemlisi iktisadi yapının değiştiği belki de tarihte hiç olmadığı kadar devlet dışı aktörlerin tayin edici hale geldiği bir zaman dilimidir. 

Çoklu yapıda; uluslar arası piyasalarda keskin rekabeti önceleyen dev sektörel kurumlar( telefon, enerji, müteahhit, maden, savunma vb), kurumsal devlet kümeleşmeleri( Brics, Shanghai 5, Aukus, Kga vb). Uluslar arası ilişkilerin değişen dinamiklerinde bireyler, devletler, yeni aktörler, evrensel tabiri ile yeni aktivasyonlar, simülatif kurgulara dayalı belirsizlik ve serüven akıştadır.

Bütün bunlara hali hazırda yakın tarihte yaşanmamış olduğu üzere çoklu ve eşzamanlı olarak devam eden sıcak çatışmalar, tehdit alanları, potansiyel coğrafyalardaki tehlikelerin ne tür tercihler ile yönlendirileceğine bağlı olarak çözüm yollarından nasıl bir düzenin ortaya çıkacağı da dahildir.

Kapitalist süreçte teknolojik gelişmeler ile öne çıkan dönüşümde küreselciler bu kez teknolojiyi devletlerin kontrolünden bağımsız kılan devlet üstü yapılar ile çok daha bağımsız davranıyorlar. Bulunacak orta yol; devletlerin ulus denetimini kontrol edebildiği, sermayenin de emek yükünden kurtulduğu yerdedir.

Sermayenin vergi kaçıranı ile teknoloji kaçıran arasındaki nitelik farkının kalmamış olması gibi devlet-sermayenin görünür çelişkisinin ulusların kontrol altına alındığı yeni teknolojiye tabi ekonomi-politik tabloda bir uzlaşma ile dengelenebileceğidir.

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

Demir Uzun

Diğer Yazarlar