Cumartesi, Temmuz 27, 2024

Küresel İstikamet

İnsanlık tarihinde hükümranlık sınırları açısından büyüklük olarak ilk iki sırayı Birleşik Kırallık(24.0 milyon km2 ve Moğol İmparatorluğu(35.5 milyon km2) paylaşırken aralarındaki en belirgin farklılık, hükümranlık alanlarındaki fiziki konumlarıdır. Moğol İmparatorluğu Asya ve Avrupa kıtalarında yer alan yekpare bir bütünlük gösterdiği halde, Birleşik Kırallık dünyanın beş kıtasına yayılmış hatta bu nedenle ‘üzerinde güneş batmayan’ ünvânı ile tanımlanmıştır.İdari açıdan biri üniter ve merkezi bütünlüğü yek diğeri federal ve ademi merkeziyetçiliği çağrıştırır.

İşaret fişeği olarak 11 Eylül 2001 saldırılarını baz alırsak, 20.asrın ilk yarısındaki iki büyük savaş ile Berlin Duvarının yıkılması ve sonrası ile simgelenen olayların ‘ulus devlet’ idari taksimatında ‘doyum’ noktasına gelindiği sinyalleri vardır.

Karar odaklarının düşünce, düstur ve etiği açısından; kullanılacak malzemeler arasında dönemsel politikalara binaen öne alınan ‘insan’ figürünün günümüzde, önceki devirlerden bu tarafa tasarlanan tanıma uygun kimliğe döküldüğü zannı kuvvetle muhtemeldir. 19 ve 20. asırların şekillendiği sosyal fikirlerin temelde daha çok; yukarı yönlü nüfus, hürriyet, kalkınma, tasarruf, demokrasi, refah, ideoloji vb. ilkeler ile denetlendiği varsayılmalıdır. Yine de değişimlerin neticeleri Birleşmiş Milletler başta olmak üzere çok uluslu kurumlar itibarı ile bu zaman dilimi toplumlar için: “vesayeten rasyonel beklentiler” çerçevesinde kabul görmüştür.

Çıkış noktası Batı, yayılma istikameti diğer tüm yönler’dir. Sıfatı kendilerince “uygarlaştırıcı”, insancıl temel duygulardan olan güven ile güvensizliğin üzerine tesis edilen ve giderek bağlantılı tepkileri de içine alacak biçimde bumerang etkisi ile salınan toplumsal ilişkiler günümüzdeki haliyle daha da vurgulayıcıdır. 20.asır; devlet-ulus-sermaye üçlüsünün birbirleri ile benzeşen ve ayrışan mizaçları doğrultusunda her iki şekilde; kısmi bir dengeyi ve dengesizliği test etti.

İdare sistemlerindeki uygulamalar, toplumsal düzeni etkileyen açılıp saçılmalar, teknolojideki gelişmeler, vizyona sokularak, pratikte önce yaşam biçimi ve standardı ile beraberinde toplumsal inisiyatiften bireysel tercihlere taşındı. Sosyal nitelikleri ile nispeten daha hümanist görüntüler veren toplumcu yaklaşım, akabinde rekabetçi, neoliberal, sınır tanımaz, mücadeleci görüntülü bireyci yapıya evrildi.

Böylece sosyal ve kültürel farklılıkların güven ve tehdit unsurları eşliğinde yabancılaşmasının, yaşam biçimi standartlarının korku ve ekonomik saikler ile türdeşleştirilmesinin önü açıldı. Bu model ve çelişkisi üzerinde çalışılması gereken, onunla yaratılmış, mütemadiyen artan ve yayılan yoksulluk ile giderek yükselen fakat büzülen refah tablosudur.

Çözümsüzlüğün müsebbibi olanlarca bilinmesinin yanısıra alternatif yollarını engelliyor olma güçlerini kullanmamaları paralelinde, birbirini besleyen bu karşılıklı yaman çelişki; küreselleşme ile birlikte, bağımlı bir tükenişe meyilli eşlik ediyorlar.

Demir Uzun

Diğer Yazarlar