Çarşamba, Haziran 26, 2024

Mülteci Mi, Sığınmacı Mı Yoksa Ülkeyi İşgalci Mi -III

Savaş gerçeği insanlığın en büyük utancı olmasına rağmen ülkesi için savaşmayanlar ise sadece vatan hainidir

Sevgili okurlarım,

Bir önceki yazıdan devam…


Şimdi gelelim işin en önemli MALİ ve EKONOMİK boyutuna. Bu ülkeye gelmiş kaçak, sığınmacı ve ne olduğu hala bilinmeyen kişilere verilen sağlık hizmetinin boyutuna bakmak gereklidir. Çünkü bu mâli yük, Erdoğan’ın partisi veya şahsi servetinden değil Türk halkından karşılanmaktadır. Günümüze kadar bu yabancı sığınmacı, kaçak, işgalci 3.200.000 kişiye ameliyat yapılmıştır. Her bir ameliyatın devlete maliyeti asgari olarak 50.000 TL düzeyinde olsa, toplamı 160.000.000.000 TL olacaktır. Eğer her bir ameliyatın maliyeti 100.000 TL olduğu öngörülürse, bu miktarın 320.000.000.000 TL seviyesine çıkacağı görülmektedir.

Türk halkından hem katkı payı, hem de bıçak parası adı altında ilave paralar alınırken bu kişilerin ameliyat masrafları hiç de az olmamak kaydıyla, kamu kaynaklarından karşılanmıştır. Bu ameliyat hizmetinin yanı sıra şimdi sıkı durum 105.500.000 işgalci, sığınmacı kişiye ise hastanelerde poliklinik hizmeti verilmiştir. Poliklinik hizmetinin yapılması sırasında, her bir hasta için uzman doktorun asgari 30 dakika zaman harcadığı dikkate alınırsa, bu 105.500.000 poliklinik hizmetinin gerçekleştirilmesi için, toplam 52.750.000 saat, yani 2.197.917 gün harcanması gerekli olmaktadır. Devlette çalışan, bir uzman hekimin kıdemine göre ortalama olarak, 130.000 TL maaş alması öngörüldüğünde, günlük alacağının ise, 5.200 TL olabileceği anlaşılmaktadır. Buna bağlı olarak 2.197.917 gün poliklinik hizmetinin maliyetinin, sadece hekim gideri olarak, 11.429.166.668 TL seviyesinde gündeme geleceği görülmektedir.

Bu poliklinik hizmeti verilirken, hastalara ücretsiz ilaç verilmesi de söz konusudur. Bu nedenle verilen poliklinik hizmeti maliyetinin %40 oranında ilaç maliyeti olacağı, güncel uygulamalar dikkate alınarak, kabul edilmiştir ki bunun da maliyetinin basit bir hesaplamayla 4.571.666.668 TL düzeyinde olması değerlendirilmektedir. Ülkemizdeki vatandaşlarımız, poliklinik hizmeti alımlarında, katkı payları verdikleri halde, sıra almak için aylarca beklerken, bu vasıfsız ve kimliksiz kişilere tüm bu poliklinik hizmetleri hiçbir ücret almadan ve sıra bekletilmeden verilmektedir. Bunun mali yükü, yine Türk halkının sırtına yüklenmektedir.

Tüm verilen bu sağlık hizmetlerinin yanı sıra, henüz yataklı sağlık hizmeti verilen bu sığınmacıların rakamlarından bahsetmedik. Sıkı durun, ülkem vatandaşları yataklı sağlık hizmeti alabilmek için hastanelerde ortalama olarak üç ay beklerken bu sığınmacı, işgalci, vasıfsız kişilerin 4.500.000 kişisine yataklı sağlık hizmeti hiçbir ücret ödemeden, ayrıca ilaçları da bedava olarak verilerek gerçekleştirilmiştir. Yataklı sağlık hizmetinde bir hastanın ortalama olarak asgari 7 gün refakatçisi ile beraber yattığı ve bu süreç içinde, yatak, hekim, ilaç, iaşe ve diğer tüm giderlerinin 150.000 TL olduğu öngörüldüğünde, toplam maliyetin 675.000.000.000 TL düzeyinde olacağı hesaplanmaktadır.

Bu veriler ışığında bir hesaplama yapılırsa, ameliyat, poliklinik, ilaç ve yataklı tedavi için toplam olarak 851.000.833.336 TL kamuya maliyeti olmuştur. Bu toplamın bugünkü kurlar ile 26.593.776.042 USD olduğu anlaşılmaktadır. AKP iktidarının lideri, Sayın Erdoğan, siz bu kadar mali yükü Türk halkının üzerine yıkmak için mi Türk halkından oy aldınız? Lütfen bunun açıklamasını yapınız. Ayrıca burada belirtmiş olduğum rakamlardan daha fazla harcamaların sığınmacı kamplarıyla da ilgili olduğunu da resmen net olarak Türk halkına ifade etmeniz gereklidir diye değerlendiriyorum.

Türkiye’nin bu insani kriz neticesinde oluşan, göç dalgaları sebebiyle 10 şehirde kurulan 26 geçici barınma merkezinde 256.971 Suriyeli yabancıya ev sahipliği yaptığı bilinmektedir. Suriye Arap Cumhuriyeti’nde barış ve güven ortamının sağlanamaması nedeniyle, geçici koruma altındaki Suriyelilerin ülkemizde kalış süreleri devamlı uzamaktadır. Bu uzayan zaman sürecinde gelişecek bazı problemlere karşı tedbir olması açısından, sosyal uyumun sağlanmasını gerekli olmuştur. Bu ihtiyaç neticesinde de insanların geçici barınma merkezleri dışında hayatlarını idame ettirmeleri desteklenmiş olup 16 Eylül 2020 tarihi itibariyle 5 ilde 7 geçici barınma merkezinde 59.877 geçici koruma kapsamındaki Suriyeliler ikamet ettirilmişlerdir.

Söz konusu bu geçici barınma merkezlerinde, okul öncesi de dahil olmak üzere, okul çağındaki tüm çocuklar için eğitim hizmetleri verecek okullar da sisteme dahil edilmiştir. Aynı zamanda yabancılar için ibadethaneler de yer almaktadır. Bunun yanı sıra, geçici koruma kapsamındaki Suriyeli sığınmacılar için yetişkin eğitim merkezleri de açılmış olup burada çalıştırılan teknikerler vasıtasıyla, bir mesleği olmayanlara, yeterli beceri kazandırılarak meslek sahibi olmalarına yardımcı olunmakta olduğu da not edilmelidir. Bu geçici barınma merkezlerindeki harcamaların ise kesin hesabının tutulup tutulmadığı ise tam olarak bilinmediğinden herhangi bir rakamı öngörmemeyi tercih ettim.

Tüm bunların yanı sıra, Türkiye’deki cezaevlerinde tutuklu ve hükümlü olarak bulunan bu yabancı sığınmacı kişilerin ise toplam 11.350 kişi olduğunu ve cezaevlerindeki tüm masraflarının da kamu tarafından karşılandığı olayın bir başka boyutu olarak gündemimizi işgal etmektedir.

Güncel değerlendirmeler kapsamında, Türkiye’deki Suriyelilerin 1.500.000 kişisinin, farklı iş kollarında çalıştığı izlenmektedir. Bu konu, iki ana kısımda sıkıntı yaratmaktadır. Bunlardan birincisi, ülkedeki genç işçi talebinin, bu kaynaktan karşılanarak, hem kayıtsız hem de ucuz çalıştırılarak sömürülen bir yapı gündeme gelmiştir. Bir diğer taraftan ise, kayıt dışı ve ruhsatsız işyeri açma ile yaratılan haksız rekabet, sağlık, eğitim ve güvenlik personeli istihdamının maliyeti ve kayıplar da dikkate alınmamaktadır.

Ülkedeki bu kangren olmuş yaranın temizlenmesi Sayın Erdoğan ve ekibi tarafından yapılamayacağı gerçeği gün gibi ortadadır. Bu gerçek çerçevesinde ülkenin bekası için gerekli bu adımların ancak başka bir iktidar tarafından atılabileceğini düşünmek herhalde yanlış olmasa gerektir. Dört yıl daha iktidarda kalma durumu bulunan mevcut yönetimin, bu süre içinde durumu daha vahim bir noktaya getirme olasılığı bu nedenle de mümkün görülmektedir. Belki ülkemizi erken bir seçime zorlayabilecek demokratik yolun bu kapsamda toplum baskısıyla olaşabilmesi, yukarıda belirtmiş olduğum gerçekler çerçevesinde mümkün olabilecektir..

Son söz olarak, unutmamak gerekir ki, şimdiki durum dikkatle incelendiğinde daha önce bahsettiğim doğurganlık hızları hesaplanırsa, Türkiye’deki yaşam Suriyeliler için giderek daha kolay sürdürülebilir hale gelmiştir. Dolayısıyla, ne kadar kişiyi ülkesine geri gönderirseniz gönderin, bu nüfus artışıyla aynı sayılarla karşılaşmak kesin olarak gerçekleşebilecektir.

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

Tayfun Gözüm

Diğer Yazarlar