Pazartesi, Temmuz 8, 2024

Rasyonel Mehmet ile Yalçın Karatepe Zirvesi -I

Sıradan kişiler zafere götüren yolları bilir, ama onu elde etmeye yarayan şekli bilmez

Sevgili okurlarım,


Bugün daha önce de makalemde konu olarak ele aldığım RASYONEL MEHMET, bilimselmiş gibi takdim ettiği saçmalıklarına devam etmektedir. Ancak o sadece sahibinin sesidir ve aynı şarkıya devam edecektir: “Rasyonel ekonomiye geçtik“. Bu söz bana ait değildir. Sahibinin korosunun seslendirdiği “yerinde say say ve geriye dön“ komutunun farklı bir versiyonudur.

MEHMET ŞİMŞEK’İN rasyonel ekonomiye geçtik sözü bana aynı zamanda, ROBERT LUCAS ile ROBERT BARRO’NUN geliştirmiş oldukları RASYONEL BEKLEYİŞLER teorisini hatırlatmıştır. Bu teori kapsamında, ekonomideki bilgilerin yaygın ve bilinir olmasının yanı sıra alınacak önlemleri uygulamaya geçirmenin belli bir zamana ihtiyacı olması, kurumların geçmiş uygulamalarına göre beklenti içine girmelerine gerek kalmadan alınan önlemlere göre karar vermelerini imkan dahilinde gündeme getirir.

Bu teorinin yakından bildiğim ABD gibi, sürekli ve düzenli VERİ ve BİLGİ AKIMI olan ülkelerde son derecede yaygındır. Çünkü orada, kurumların bu konuda özel ve deneyimli danışmanları vardır. Bu danışmanlar, ABD Hazinesi ve ABD Merkez Bankasının (FED) gibi kurumsal yapıların, davranışlarını gözlemleyip ona bağlı analizler yapma konusunda uzmandırlar ki bunun yanı sıra hükümet tarafından ekonomide sürpriz kararların alınması da rutin değildir. İşte bu nedenle, rasyonel bekleyişler teorisi önemli bir analiz aracı niteliği olarak önemini muhafaza etmektedir.

Doktriner bir yaklaşımla ele alınacak olursa, ABD dışındaki ülkelerde, yani gelişmekte olan ülkelerin büyük çoğunluğunda ki buna TÜRKİYE dâhildir, veri ve bilgi eksikliğinin yanı sıra, güncel verilerin de kamuoyuna açıklanmaması başlıca sorunu teşkil etmektedir. Onun için bu tür ülkelerde ekonomi politikası uygulamalarında sürprizler devamlı olarak tekrarlanabilmektedir. Ülkemizde TUİK gibi kurumlar, devamlı surette yanlış bilgiler üreterek kamuoyunu yönlendirmekte ve iktidarın bir maşası olarak hareket etmektedir.

İşte kurumsallaşmanın demokrasilerdeki en önemli parametrelerinden birisinin de böylece ortaya çıktığı unutulmamalıdır. Ülkede, enflasyon oranı, büyüme oranı, bütçe açığı, dış ticaret açığı gibi önemli göstergelerin doğru olarak açıklanması gereklidir. Yalan yanlış bilgilerin açıklandığı böyle bir ortamda gerek bireylerin gerekse kuruluşların, rasyonel bekleyişlerinin olması pek mümkün değildir. İşte bu çerçevede, sezgiler ve öngörüler devreye girmektedir ki, geniş bir anlamda sezgiye dayalı beklentiler gündeme gelmektedir.

Türkiye, bugün konu edilen veri ve bilgilerin gelişmiş ülkelerdeki gibi açıklandığı bir ortama ulaşmamış olmakla birlikte yine de bir yönüyle rasyonel bekleyişler teorisinin öngördüğü ortamdan çok uzaktır ve sürpriz kararlar belirgin olmayan zamanlarda kamuoyu önüne getirilmektedir. İşte bu kapsamda, siyasal iktidarların zaman zaman hazine borçlanmalarını kullanarak başvurdukları faiz indirimleri oldukça önemli sürpriz kararlardan birisidir.

Bu alınan kararlar neticesinde, hazine kağıtları faizlerini, hazinenin piyasaya yönelik borç talebini kısarak düşürmüşler, ancak faizler kısa bir süre geriledikten sonra yine yükselmiştir. Hazine’nin borçlanma talebi, gerçek önlemlerle düşürülmeyip tamamen suni önlemlerle düşürüldüğü için, bir süre sonra tekrar ve daha fazla yükselmiştir. Yapay zorlamalara dayalı bu iniş çıkışlar mevduat faizlerinde de iniş çıkışlara yol açmaktadır.

Rasyonel Mehmet, bakanlığa ilk geldiği günden itibaren, acaba bir orta veya uzun vadeli ekonomik istikrar programını kamuoyuna açıklamış mıdır? Ben görmedim ve duymadım. Bu programın varlığından bile endişe ettiğimi ifade etmek isterim. Ekonomide istikrar programının yapılmasının asgari şartları olduğu hemen herkes tarafından, bilinmektedir. Burada en önemli husus, İSTİKRAR PROGRAMINA gerek duyacak bir ekonominin yine aynı 22 yıldır iktidarda olan AKP tarafından yaratılmış olmasıdır. MEHMET ŞİMŞEK, burada anlatımlarında, sanki ekonomiyi kendilerinden evvel bir başka iktidarın yanlış kararlar neticesinde bozduğunu kamuoyuna algılatmak istemektedir.

Unutmamak gerekir ki, EKONOMİDE İSTİKRAR POLİTİKASI uygulamanın temel gereksinimi, istikrarsız olan ülke ekonomik dengesini istikrarlı bir konuma getirmektir. Vatandaşlar tarafından anlaşılan ve RASYONEL MEHMET tarafından da kabul edilen odur ki, Türkiye istikrarsız bir ekonomiye düşürülmüştür. Bunun sorumlusu da yine 22 yıldır iktidarda olan AKP ve onun lideri ERDOĞAN’DIR. Ekonomik istikrar programı yaparken, sadece istikrarlı değil, aynı zamanda hedeflenen bir dengeyi gerçekleştirmek söz konusudur.

Ekonomiyi, hem arzu edilen, hem de istikrarlı bir dengeye oturtmak çoğu zaman yeterli ve kabul edilebilir değildir. Aynı zamanda, istikrarlı dengeyi, giderek daha yüksek seviyelere doğru ilerletmek gerektiği de gözden uzak tutulmamalıdır. Uzun vadeli ekonomik istikrar programının, ana hedefi, reel, yani mevcut denge ile hedeflenen dengeyi bir arada oturtmak olarak ele alınmalıdır. Ancak ikinci aşamada ise, dengeyi istikrarda tutarken, istikrarı hiç bozmadan, toplum tarafından kabul edilen yeni bir tatmin edici hedefe doğru ilerlemek gereklidir.

Ülkemiz, uluslararası tanımlamalarda, kalkınmakta veya gelişmekte olanlar içinde yer aldığından doktriner bir yaklaşımla uygulanacak ekonomik istikrar programının kesinlikle uzun vadeli bir alt yapısı olması, ancak kısa zaman aralıklarında ise bazı ufak dokunuşlarla hafifletilmesi söz konusu olabilir. Ancak AKP iktidarının hiçbir zaman uzun vadeli bir ekonomik istikrar programı hazırlaması veya hazırlanmasına izin vermesi düşünülemez. Tamamen getirim elde etme, psikolojisi ile hareket eden Erdoğan’a bunu anlatmak, deveye hendek atlatmaktan daha zordur. Günümüze gelinceye kadar AKP iktidarı devamlı surette yap- boz prensibi çerçevesinde kısa vadeli işlemlere ağırlık vermişlerdir. Ancak ideolojik davranışları ise uzun vadede ülkeyi felakete sürüklemek ile tanımlanabilecek seviyededir.

Öncelikle EKONOMİK İSTİKRAR PROGRAMI hazırlanmadan, ilk aşamada makroekonomik hedefler ve bu hedeflere ulaşmak için kullanılabilecek araçların neler olduğunun belirlenmesi ve tercihinin yapılarak toplum mutabakatı sağlanması gereklidir. Bir diğer taraftan ise, söz konusu hedefler arasındaki çelişkileri ve ekonomik istikrar programının önündeki engellerin de açıklıkla kamuoyu önünde, ortaya konması yapılmalıydı. Rasyonel Mehmet bunları yapıp kamuoyuna deklare edebildi mi? Hayır.

İkinci aşamada ise, Türkiye’de istikrar programı uygulamasının başarılı olabilmesi için kurumsal düzenlemelerin gereği gibi yapılması söz konusudur ki RASYONEL MEHMET bu konuda hiçbir çalışma yapamaz ve yaptırmazlar. Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik istikrarsızlığın nedenini teşhis edip bu istikrarsızlığın tedavisi için uygulanması gerekli politikaları, doktriner çerçeveden hareketle, neler yapılması gereklidir programın ayrı bir boyutunu teşkil etmektedir.

Ekonomik istikrar programlarında en önemli unsurlara biraz değinmek istiyorum. Hazırlanacak program içeriğinde, eğer amacınız üretimin arttırılması ile yüksek ve sürekli bir GSMH büyümesi öngörülüyorsa, bunu sağlamak için kullanabileceğiniz makroekonomik aracın, maliye politikası ile kamu giderleri ve vergi araçları olacağı dikkate alınmalıdır. RASYONEL MEHMET’İN hazırladım dediği program içinde ihmal edilen en önemli kısmın KAMU GİDERLERİ olduğuna dikkat çekmek isterim ki, bunu “itibardan asla tasarruf olmaz“ diyen ERDOĞAN’A kabul ettirip uygulatması imkânsızdır.

Hazırlanan ekonomik istikrar programında eğer, işsizliğin azaltılması, yüksek ve sürekli bir istihdam sağlanabilmesi esas alınırsa, bu durumda kullanılabilecek makroekonomik araçların para politikası ile para arzı ve faiz oranının denetimi olması gerektiği bilimsel bir yaklaşımdır. İstikrar programı kapsamında, enflasyonun düşürülmesi, fiyatların genel olarak istikrarının sağlanması hedefleniyorsa, bu neticenin elde edilebilmesi için, gelirler politikası araçları ile HETERODOX şok önlemlerin, makroekonomik araç olarak kullanılabileceği bilinmektedir.

Hazırlanacak ekonomik istikrar programında, makroekonomik hedef olarak, ödemeler dengesi, dış ticaret ve cari işlemler dengeleri ile döviz kuru istikrarının sağlanması hedeflenecek olursa, kullanılabilecek makroekonomik araçların, uluslararası ekonomi politikası araçları tarifeler, kotalar ile dış ticaretin caydırılması veya özendirilmesi, döviz kuru yönetimi unsurları gündeme gelebilecektir.

Ekonomik istikrar programlarının uygulanmasında, en önemli etmenlerden birisinin ülkenin mali alt yapısını tamamen kurmuş olması ve gecikme olmadan programa başlanması teşkil etmektedir. Mali altyapısını kurmuş, vergi, kamu gideri gibi alanlarda disiplin sağlamış olan gelişmiş ülkelerde, gecikmeleri en aza indiren ve uygulama kolaylığı olan PARA POLİTİKASI, MALİYE POLİTİKASINA tercih edilir hale gelmiştir. Unutmamak gerekir ki, Türkiye gibi mali altyapısını henüz kuramamış mali disiplini sağlayamamış ülkelerde ise, para politikası tek başına yeterli olamamaktadır. İşte ciddi bir sorun burada devreye girmektedir.

Şimdiye kadar ülkemizde uygulanan istikrar programları her zaman siyasi iradenin arzulusuna göre, kısa vadeli olmuş ve onların da neticeleri bir ölçüde alınamayarak sonlandırılmıştır. Seçim ekonomisi olarak adlandıracağımız yaklaşım uzun vadeli ekonomik istikrar programlarının katili olmuştur. Çünkü 4 ve 5 yıllık seçim süreleri oy bekçiliği ve aritmetiğiyle uğraşan siyasi partilerin ana hedefi olmuş ve halk da bu durumda devamlı sıkıntı çekmiştir. Unutmamak gerekir ki ekonomi ile siyasetin hedefleri tamamen zıt yöndedir. Türkiye’nin önceliği, ekonomik istikrarın ve mali disiplinin sağlanması için çok GENİŞ bir PLATFORMDA UZLAŞMA zemininin oluşturulması kaçınılmazdır.

Emperyalist ülkelerin başını çeken Amerika Birleşik Devletleri ( ABD ) içinde iktidar ve muhalefet partileri anlaşarak beraberce hareket edip bütçe dengesizliğini gidermişlerdir. Ülkemizin en önemli ve ciddi sorunlarından birisini de gerçekçi bir bütçe yapılması olduğunu burada not etmek isterim.

Bilindiği üzere, talep yönlü etkilerin enflasyonda ağırlık kazanması MONETERİST bir yaklaşımdır. Bu durumda doktriner olarak faizlerin yükseltilmesi gereklidir. Ancak AKP iktidarında bu gelişme çok belirgin olmasına rağmen RECEP TAYYİP ERDOĞAN dini inançlardan, medet ummuş ve zamanında faizleri yükseltmemiştir. Kendisinin icadı olan NAS yaklaşımının ülkenin iflası anlamında olabileceğini hiçbir zaman görmemiştir. Eğer olay Amerika Birleşik Devletlerinde olsaydı, Federal Rezerv ( FED ) yani merkez bankası hemen faizleri yükseltme kararı alırdı.


Devamı bir sonraki yazıda…

Tayfun Gözüm

Diğer Yazarlar