Salı, Ocak 7, 2025

İhracatta katma değerin anahtarı; markalaşma

İzmir Tarım Grubu tarafından Ege İhracatçı Birlikleri’nde düzenlenen toplantıda, tarım ve gıda sektörü paydaşları ihracatçılarla bir araya geldi

İzmir Tarım Grubu’nun (İTG) aylık toplantısı Ege İhracatçı Birlikleri’nde gerçekleştirildi. Toplantıda tarım ve gıda sektörü paydaşları, ihracatçılarla bir araya gelerek sektörde yaşanan sorunlara değinerek çözüm önerilerini paylaştılar. Tarımda çalışacak eleman bulunamadığına değinilen toplantıda, tarımda işçilik ücretlerinin üreticiyi zorladığına vurgu yapıldı. Emeğe dayalı ürünlerde istihdamda çalışacak insan bulamadıklarını belirten Ege Hububat, Bakliyat, Yağlı Tohumlar ve Mamulleri Birliği Başkanı Muhammet Öztürk, haşhaş tohumunda ekilebilir arazilerin çok azaldığını ifade etti. Ege Kuru Meyve ve Mamulleri İhracatçıları Birliği Mehmet Ali Işık, sürdürülebilir ve izlenebilir bir tarım yapmak için sivil toplum örgütlerinin önemine değindi. Ege Su Ürünleri ve Hayvansal Mamuller İhracatçıları Birliği Başkan Yardımcısı Mehmet İşleyen ise Türkiye’nin kendi ürünlerinin marka değerini artırarak katma değer yaratması gerektiğini vurguladı.


“Sivil toplum örgütü bu işin olmazsa olmazı”

Tarım ve gıda sektöründe kamuoyu olmadan doğru işler yapmanın mümkün olmadığına değine Ege Kuru Meyve ve Mamulleri İhracatçıları Birliği Mehmet Ali Işık, “Organik tarıma ilk başladığımızda 1989-1990 yıllarıydı. İşin içine girdikten sonra gördük ki tamamen toplumsal bir olay sizin tek başınıza yapabileceğiniz bir olay değil. Her ne kadar yönetmelikler kanunlar çıkmış olsa bile nitelikli, sürdürülebilir ve izlenebilir bir tarım yapmak istiyorsanız sivil toplum örgütü bu işin olmazsa olmazı. Sivil toplum örgütleri olarak hepimiz zamanımızı ayırıp bu çalışmaları devam etmek zorundayız. Çünkü bütünü iyileştirmeden, birey olarak da firma olarak da bir yere kadar ilerleyebiliyorsunuz. Kamuoyu ve toplumsal bir bilinç oluşmadan başarıya ulaşmak mümkün değil” dedi.


“Kuru meyve sektörü mücadele gerektiriyor”

Kuru meyve sektörünün bir başarı örneği olduğuna değinen Işık, “Tam 40-50 yıldır üzerine koya koya ilerleyen kuru meyve sektörü; ihracatçısı, çiftçisi, enstitüsü ve üniversitesiyle bir başarı örneğidir. Bugün 2 milyar dolara varan ürünün minimum yüzde 75’i ihraç ediliyor. Çok geniş bir çiftçi kitlesi var. Ve üretiminde de ihracatında da dünya lideriyiz” diye konuştu.

İklimsel gelişmelerle birlikte her türlü tarım ürününde olduğu gibi kuru meyve sektöründe de zorluklar yaşandığını hatırlatan Işık, “Çünkü aşırı ve düzensiz yağışlar oluyor. Bunlar nem oluşturuyor, nemden ise hastalık meydana geliyor. Bunun gibi birçok sıkıntı var. Bunlar da mücadele gerektiriyor. Toksinler var, bu toksinlerin yönetilmesi gerekiyor. Toksinleri doğa kendisi yapıyor. Yani kurutma anında veya yetişme anında oluyor. Bu da kişisel bir hata değil. Ama bu süreçlerin hepsi yönetilerek hepimiz bunu yapıyoruz. 100’ün zerinde ülkeye ihracat gerçekleştiriyoruz. Bunların çok büyük kısmı gelişmiş ülkeler. Avrupa Birliği’nin tamamına ürün gönderiyoruz.  Amerika, Uzak Doğu, Japonya, Avustralya, Yeni Zelanda, İskandinav ülkeleri hep gelişmiş ekonomiler. Orada bir denetleme ve gıda kontrol sistemi var ve bu ülkelerin isteklerine göre ürün yetiştirebilmek, onların raflarına gelebilmekte başarı öyküsünün en büyük ayağı” ifadelerinde bulundu. 


“10 yılda ihracat hedefimize ulaştık” 

Ege Hububat, Bakliyat, Yağlı Tohumlar ve Mamulleri Birliği Başkanı Muhammet Öztürk ise hububat deyince herkesin aklına buğday geldiğini ama sadece buğday ve un ihracatı yapmadıklarını söyledi. Türkiye’de, altı tane hububat bakliyat ihracatçıları birliği bulunduğunu ifade eden Öztürk, “Bunların toplam ihracatı, Türkiye’nin tarım ürünleri ihracatının yarısı. Yani toplamda 12,5 milyar dolar bir ihracat gerçekleştiriyoruz. Ege olarak da bunun 1 milyar dolarını yapıyoruz. 2013 yılında 2023 hedeflerini koyarken Türkiye tarım ürünleri için 500 milyar dolar hedef belirledi. Ege’de Türkiye geneli için hububat birliği olarak 14 milyar dolar hedef koyduk. 2023 yılı itibariyle hububatta özellikle 12,5 milyar dolar ihracatı yakaladık ve 10 yılda istediğimiz hedefi tutturmuş olduk” dedi.


Türk ürünleri fuarlarda tanıtılıyor

Japonya ve Amerika’da dünyanın en büyük fuarlarında tanıtımlara katıldıklarını ifade eden Öztürk, “Son dönemlerde Ege olarak tanıtıma çıkıyoruz ama Ege’nin ürünleri olarak değil Türkiye’nin ürünleri olarak çıkıyoruz. Hububatçılarla iki yıl önce yönetime geldiğimiz zaman sektör kurulumuzla hep beraber fuarlara gidelim ve Türkiye’nin ürünlerini tanıtalım dedik. Türkiye Gıda Platformunu kurduk. Bundan sonra büyük fuarlara beraber gidelim ama daha çok fuara gidelim dedik. Daha sonra dedik ki Türkiye’de her yıl biz 2 yılları Almanya’ya gidiyoruz. Çok da yani isteyerek gidiyoruz çünkü dünyanın gıda pazarı orada kuruluyor. Bundan 20 yıl önce Dubai’de hiçbir şey yoktu. Dubai’de fuarlar dünyanın en büyük fuarları biz de İstanbul’da böyle bir fuar yapalım dedik. Türkiye Gıda Platformu olarak WorldFood İstanbul’a paydaş olduk. Normalde 25 bin metre kareyi zor doldururken, geçen sene 40 bin metre alanımızı açtık. Bu sene çok daha iyi yerlere geleceğimizi düşünüyoruz” sözlerine yer verdi.


“Hayvan yemi ihracatı 120 milyon dolara ulaştı”

Sadece hububat değil ayçiçek yağı ihracatı yaptıklarını aktaran Öztürk, “Öte yandan dünyadaki en büyük un ihracatçısıyız. Baharat, çikolata ve lokum üretiyoruz. Hububatçıların 7-8 tane alt grubu var. Hayvan yemleri de üretiyoruz. Hayvan yeminde bundan 4 yıl önce 20 milyon dolar ihracat yaparken, bugün, pandeminin etkisiyle 120 milyon dolara ulaştık. Bu sektörde ciddi hedeflerimiz var, çok ciddi yatırımlar da yapılıyor. Dünyadaki ihracat pazarının 20 milyar dolar olduğunu düşünürsek Türkiye hala emekleme seviyesinde ama önümüzdeki yıllarda çok daha iyi işler yapacağız” dedi.


İstihdam sorunu sürüyor

En büyük sorunlardan bir tanesinin su ve iklim problemi olduğunu belirten Öztürk, şunları söyledi: “Son yıllarda istihdamda da ciddi sorunlar yaşamaya başladık. Özellikle bazı emeğe dayalı ürünlerde istihdamda çalışacak insanlar bulamıyoruz. Bizim ürünümüzde makineleşme çok yavaş. Türkiye’nin haşhaş tohumunda 700 bin dekar Birleşmiş Milletler’in vermiş olduğu bir kota var. Türkiye dünyada bu kadar alanı ekme izni olan tek ülke. Bu sene maalesef bunu 100 bin dekarla tamamlayabildik. Birkaç yıl önce 500-600 bin dekardı. Artık insanlar ekmek istemiyorlar. Çünkü araziler ve ekilebilir araziler küçük. Nereden baksanız 200-300 milyon dolarlık ihracat kaybımız var.”


“Önemli konulardan bir tanesi ülke imajı ve markası”

Ege Su Ürünleri ve Hayvansal Mamuller İhracatçıları Birliği Başkan Yardımcısı Mehmet İşleyen de farkındalık anlamında önemli konulardan bir tanesinin ülke imajı ve ülke markası olduğunu ifade etti. İşleyen, “Örneğin; İtalya ve İspanya ülke imajını ön plana çıkartarak kendi gıda markalarını pazarlıyor. Bölgesel işaretli ürünlerin standardizasyon işlemleri yapılıyor. Yunanistan Feta peynirini sahiplendi. Peynirin içerisindeki koyun sütü oranı katkısıyla bunu Feta olarak tanımladı. Yurt dışında bunun hukuki mücadelesi sürüyor. Diğer taraftan Güney Kıbrıs’ta ise hellim peynirini örnek verebiliriz.  Şimdi Kuzey Kıbrıs’ta bu peyniri alma konusunda ilerleme sağladı. Ürünleri değerlendirmek ve değerini artırmak çok önemli. Türkiye’de de bu konuda ciddi girişimler var ama bunları daha da yüreklendirmeliyiz” değerlendirmelerinde bulundu.


“Ürünlerimize sahip çıkmalıyız”

Ürünün katma değerini arttıran çalışmaların ve bunların kültürle birleşmesinin önemine değinen İşleyen, “Yunanların kendi kültürlerini pazarlarken, kendi gıdalarını ön plana çıkartma girişimlerini görüyoruz. Örneğin biz bir beyaz peynir satıyoruz ihracat rakamlarına da yansıyor. Beyaz peynirin kilosunu 5 dolardan satıyoruz. Ama baktığınız zaman Feta peyniri 10 doların üzerinde satılıyor. Parmesan peyniri 15-20 dolar, İsviçre peynirleri 20-25 doların üstünde satılıyor. Bu da hep bir şeylere değer katmakla ve inanmakla oluyor. Uzun yıllardır, bizim iştigal alanımızda kültür balıkçılığı da var. Bu balık kötüdür kültür balığı yenmez deniliyor. Akdeniz havzasının en büyük üreticisi Türkiye oldu. Elimizde böyle bir değer var. Bu ürün bu denizlerde üretilebiliyor. Ürüne sahip çıkmak anlamında değerini vermek gerektiğini düşünüyorum” diye konuştu.

Tüm dünyanın ve Türkiye’nin gerçeği olan nüfus yoğunluğunu vurgulayan İşleyen, “Bu nüfusu beslemek için reel olarak, bilimsel olarak bir defa çözümlerle gıdaların peşinde olmanız lazım. İhracat bizim için önemli. Ama yurt içinde üretim yapıp halkımızı doyurmak hepsinden önemli” dedi.


“Tarım ve gıda sektörü stratejik rol oynuyor”

İTG’nin her şeyden önce bir sivil toplum girişimi olduğunu söyleyen Tarım Gazetecileri ve Yazarları Derneği (TAGYAD) Başkanı İsmail Uğural ise “2008 yılından bu yana ‘Tarım Önemlidir’ başlığı altında tarım, gıda ve ormancılık sektörümüzün bütün sorunlarını bilgiye ve analize dayalı olarak görüşmeye, tartışmaya çalışan İzmir çevresinde sektörün belli başlı temsilcilerini bir araya getiren bir oluşum olarak karşınızdayız. Tarım ve gıda sektörünün bütün bileşenlerini bir araya getirmeye çalıştık. Tarım ve gıda ihracatının genelde Türkiye ekonomisi için daha özelde ise sektör için çok stratejik bir rol oynadığına inanıyoruz” ifadelerine yer verdi.

İLGİLİ HABERLER

GÜNDEM