Cuma, Eylül 13, 2024

Gidişat

Avrupa’da 19. Asır boyunca hırpalanan ve ezilen işçi hareketleri 2.Dünya Savaşı sonrasında Kapitalizm tarafından yatıştırılarak nesnelleştirilme tercihini kabullendi. Gelinen o noktada Fransız İhtilalinin(1789) Avrupa başta olmak üzere dünyada uyandırdığı yakın çağ sınıfsal değişiminin toplumsal izdüşümleri vardır. Monarşiler ile Liberal uçların Avrupa siyasetini ihtilal savaşlarından 1830’lar, 1848’ler toplumsal anaforlarına bulaştırması dönemleridir.19.asrın ikinci yarısında milliyetçilik ve sosyalizm akışa girecektir.

20.asrın ilk yarısı ve soğuk savaş yılları Batı için orta sınıflaşma süreçleri sadece işçi sınıfının siyasal-ideolojik mücadele azmini kırmakla kalmadı; kapitalist verimlilikleri de akamete uğrattı. Batı’da palazlanan orta sınıf işgücü iş beğenmez karakteriyle yirminci asrın ikinci yarısı ile beraber o meşhur ‘tam istihdam’ eşiği kırılarak işgücü açığı doğdu. Sovyetler ekonomisi de sonrası Rusya Federasyonu da adeta Batı’daki gelişmelerin benzer bir kopyasıdır. Görece muhafazakar Çin Halk Cumhuriyeti bu derece etkilenmemiştir. 

Günümüzde hali hazırdaki rakamlar asimetriyi göstermesi açısından oldukça fikir vericidir; Rusya’nın toplam dış ticareti içinde Çin’in payı yüzde 33’e ulaşmış durumda. Çin’in toplam dış ticareti içinde Rusya’nın payı ise sadece yüzde 4.tür, siyasi açıdan ise Rusya’nın Ukrayna’ya odaklanması ve savaş nedeniyle güç kaybetmesi bir anlamda Orta Asya’daki Türki Cumhuriyet’ler üzerindeki ağabeylik etkisinin de azalmasına yol açıyor. Tabii Rusya’nın boşalttığı bu makama Çin yerleşiyor.

Bu gidişle Çin şu an çevresindeki bir çok devletle olduğu gibi belki de ileride Rusya ile MÖ 3.yüzyıldan başlayarak kendisinden zayıf devletlerle hiyerarşik bağımlılık ilişkileri kurmuş olmaya başladığı gibi merkezinde kendisinin, Rusya’nın da içinde bulunduğu yıldız şeklinde bir ilişkiler biçimine sahip devletler gurubunu teşkil edebilir.

Gelişmiş ekonomilerin ciddi işgücü açığı daha o zamanlar(1960) siyasal bağımsızlıklarını elde etmiş fakir ekonomilere sahip uluslar halklarından devşirildi. Düşük ücretlerle çalışan topluluklar, orta sınıflaşmış işçi topluluklarının rağbet etmediği işleri görüyorlardı. Elbette bu nüfus trafiğinin zaman içerisinde kontrol edilemez bir çevrimi oluştu.

1990’lardan başlayarak sermayenin ucuz maliyetlere sahip coğrafyalara kayması bu gelişmeleri hızlandırdı. İstihdam eksilmeleri ve neoliberal politikalar refaha alışmış orta sınıfları daha da sıkıntıya düşürdü. Nihayet borçlanma dinamiği ve yeni sömürgecilik mağduru sözde bağımsız ulusların ulus-devlet itibarına gölge düşürdüğü bir süreç revaçtadır.

Neocon ağında, savaşlar ve iç savaşlardan kaçan milyonlarca insan artık yasa dışı göç olarak tarif edilen gayri insani bir trafik üzerinden kendilerini Avrupa, Amerika’ya atmanın derdine düştüler. Göründüğü üzere gidişat, bu dolaşımın küreselleşme olgusuna zorunlu paralellikte ve belirsizlik frekansında devam edeceği şeklindedir.

Demir Uzun

Diğer Yazarlar