Uluslararası Yatırımcılar Derneği (YASED), son dönemde ülkemizde yükselişe geçen Çin menşeli yatırımlara ilişkin değerlendirme paylaştı. Türkiye’nin AB ile Gümrük Birliği ve AB ülkelerinin toplam nüfusunun yüzde 19’una denk gelen 85 milyonu aşkın nüfusunun oluşturduğu iç piyasası sayesinde uluslararası yatırımlar açısından önemli bir destinasyon olduğu belirtilen değerlendirmede, bu niteliklerin, başta imalat sanayi firmaları olmak üzere Çinli yatırımcılar için de cazip fırsatlar sunduğu ifade edildi.
Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı (UNCTAD) verilerine göre, Çin Halk Cumhuriyeti’nin 1990-2023 yılları arasında ABD’den sonra dünya genelindeki uluslararası doğrudan yatırımlardan en fazla pay alan ülke olduğu ifade edilen değerlendirmede, “Çin’in bahsi geçen dönemde aldığı Uluslararası Doğrudan Yatırım’ın (UDY) yaklaşık üçte ikisi 2010-2023 yılları arasında gerçekleşti. Çin, 2010-2023 döneminde dünya genelinde gerçekleşen UDY akımlarının yüzde 9,25’ini çekti. Çin’in uluslararası yatırım çekme performansı sırasıyla 1997’de ve 1999’da Çin’e özel idari bölge statüsünde katılan Hong Kong ve Macao da dahil edildiğinde daha da yüksek bir seviyeye ulaşabilecek” denildi.
Çin yurt dışı yatırımlarıyla öne çıkıyor
Çin’in yatırım çekme performansının yanı sıra hızlı bir biçimde yurt dışına yaptığı yatırımlarla da öne çıkan bir ülke haline geldiği aktarılan değerlendirmede, “Çin, 1990 yılında yurt dışına UDY akışlarında dünya genelinde 22. sırada yer alırken 2010 yılında 5. sıraya yükseldi. 2022 yılında UDY kaynağı ülkeler arasında dünya genelinde 2. ve 2023 yılında ise 3. sırada yer aldı. Bununla birlikte, 2010-2023 döneminde küresel UDY akımları içerisinde Çin anakarası menşeli olanların payı, yaklaşık yüzde 10 düzeyinde gerçekleşti. Çin’den yurt dışına UDY akışlarının küresel ülke dışı UDY akışları içindeki payı ise1990 yılında sadece yüzde 0,34 iken 2000 yılında yüzde 0,8’e, 2010 yılında yüzde 4,95 ve 2020 yılında yüzde 19,72’ye ulaştı” ifadelerinde yer verildi.
Dünya ticaretindeki önemi giderek artıyor
YASED’in değerlendirmesinde, şu ifadelere yer verildi: “Küreselleşme sürecinden en fazla faydalanan ülkelerin başında gelen Çin, Avrupa Birliği’ni (AB) tek bir ülke olarak saymazsak, 2009 yılından bu yana dünyanın en büyük ihracatçısı durumunda. 2001 yılında 6. sırada yer alan ve dünya toplam ihracatının yüzde 4,34’ünü üreten bir ülke olarak 2010 yılında payını yüzde 10,45’e yükseltti ve 2023 itibarıyla küresel ihracattaki payı, yüzde 14,55’e ulaştı. Günümüzde Çin’in ihracatında imalat sanayi ürünlerinin payı yüzde 90’ının üzerinde; bu oran 1992 yılında yüzde 80’inin altındaydı. OECD verilerine göre, Çin’in 2010-2022 yılları arasında gerçekleştirdiği imalat sanayi ihracatının ortalama yüzde 30’unu yüksek teknoloji grubuna giren ürünler oluşturdu. 2013 yılında Çin hükümeti, Çin’in dünya ticaretindeki giderek önemi artan rolünü güçlendirmek ve ticaret yaptığı ülkeler ile lojistik ağlarını geliştirmek amacıyla ‘Kuşak ve Yol İnisiyatifi’ni ilan etti. Çin’in ihraç pazarlarına erişim ve konumunu koruma stratejileri çerçevesinde üretim kapasitesini ve kabiliyetlerini üçüncü ülkelere de kaydırdığı gözlemlendi.”
“Türkiye, uluslararası yatırımlar açısından önemli bir destinasyon”
Türkiye’nin AB ile Gümrük Birliği ve AB ülkelerinin toplam nüfusunun yüzde 19’una denk gelen 85 milyonu aşkın nüfusunun oluşturduğu iç piyasası sayesinde uluslararası yatırımlar açısından önemli bir destinasyon olduğu belirtilen değerlendirmede, “Bu nitelikler, başta imalat sanayi firmaları olmak üzere Çinli yatırımcılar için de cazip fırsatlar sunuyor. Çin firmalarının 2000’li yılların ortasında yükselişe geçen yatırım yoluyla yurt dışına açılım rüzgârı, parçası olduğu tedarik zincirleri ve lojistik avantajları ile imalat sanayindeki uzmanlığı, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’nin de dikkatini çekti. Öte yandan, Çin menşeli firmalarca Türkiye’ye yapılan yatırımlara ait finansal akımların Hollanda gibi Avrupa ülkelerindeki bölgesel merkezler üzerinden geliyor olması nedeniyle bu etki, UDY istatistiklerine yansımış değil. Bilindiği üzere mevcut yatırımcıların ülkemize olan güvenleri ve ülkemizdeki yatırımları sonucu elde ettikleri olumlu deneyimler, aynı ülkeden ve bölgeden diğer firmaların da ilgi göstermesine vesile oluyor. Bu vesileyle, en iyi uluslararası yatırım promosyonu stratejilerinden biri mevcut yatırımcıların memnuniyetinin yüksek düzeyde tutulması. Tabii ki; bunun için makroekonomik parametreler ve düzenleyici çerçevenin öngörülebilirliği büyük bir önem taşıyor” denildi.
Ülkemizin Çin ve dünyanın diğer bölgelerinden alacağı yatırımlarda Gümrük Birliği ve Avrupa’yla olan lojistik entegrasyonunun belirleyici olmaya devam edeceği öngörülen değerlendirmede, “2020 yılında patlak veren COVID-19 pandemi krizinin küresel tedarik zincirlerinde ortaya çıkardığı kırılganlıklar ve yükselen nearshoring/friendshoring trendlerinin Türkiye gibi pazara daha yakın yerlerdeki üretim üslerini birer yatırım destinasyonu olarak öne çıkarması muhtemel. Bu gelişmeler, Gümrük Birliği’nin güncellenmesine yönelik çalışmaları, AB ülkeleri ile lojistik entegrasyonu sağlayacak yatırımları ve özellikle Avrupa Yeşil Mutabakatı çerçevesinde hayata geçirilen regülasyonlara adaptasyonu daha da önemli bir hale getiriyor” ifadelerine yer verildi.