Cuma, Ekim 18, 2024

Kesnizani Tarikatı ve MOSSAD -I

Cemaat ve tarikatlar, haçlıların Mezopotamya ve Anadolu’da kurdukları ileri karakollarıdır


Sevgili okurlarım,

Bu makalemde, sizlere oldukça eski fakat kamuoyunun gözünden özellikle kaçırılmış, tarikat görünümlü, içi yönlendirilmiş profesyonel ajanlarla dolu, istihbarat ve operasyon amaçlı hale getirilmiş bir örgütten bahsetmek istiyorum. İşte bu örgüt, ülkemizde, FETHULLAH GÜLEN cemaati olarak, ortaya çıkıp, iktidar partisi AKP tarafından sonsuz itibar gören, onların her dediği devlet kademelerinde yerine getirilen, nihayetinde silahlı iç isyana kadar varabilen FETÖ silahlı terör örgütü ile aynı zihniyet ve proje kapsamında hazırlanmıştır.

Söz konusu bu tarikat görünümlü örgütün, proje kapsamında hazırlanarak, pratiğe MOSSAD, AMAN ve C.I.A işbirliği eliyle dökülmüştür. Dünya kamuoyu, Irak’a demokrasi getirip halkını özgürleştireceğiz diyen Amerika Birleşik Devletlerinin ( ABD ) başı çektiği koalisyon güçlerinin 10 Nisan 2003 tarihinde Irak silahlı kuvvetlerinin nasıl teslim aldığının hangi esaslara dayandığını, açıklayabildiğim çerçevede gündeme getirmek istiyorum. ABD ve koalisyon güçlerinin, komutanlarına, Irak topraklarını teslim eden Kürt kökenli KESNİZANİ tarikatı müritleri olan Irak askerleri, subayları ile generalleridir. Dikkat etmek gerekir ki Amerikan ordusu, Bağdat şehrini 20 gün gibi kısa bir süreçte teslim almıştır. Bunun arkasındaki başarının hangi argümanlarla sağlanmış olduğu ise, kamuoyu tarafından hiçbir zaman, irdelenip değerlendirilememiştir.

Emperyalist güçler içinde, dünya genelinde, önemli bir yeri olan, Amerika Birleşik Devletlerinin (ABD), Ortadoğu üzerinde, enerji kaynak ve rezerv havzalarını tam kontrol altına alabilmek amacıyla, düşünce kuruluşları ile istihbarat birimleri tarafından geliştirilen Büyük Ortadoğu Projesini ( BOP ) güncel hale getirip hayata geçirmek için çalışmalarına günümüzde bile devam etmektedirler.

Bu proje, AKP lideri, Sayın ERDOĞAN dahil bazı ülke yöneticilerine de hangi motivasyon veya taviz unsurlarının kullanıldığı kamuoyu tarafından, bilinmemesine rağmen, maalesef benimsetilmiştir ki, bu yöneticilerin kendi milli menfaat, çıkar ve yararlarını düşünmedikleri, emperyalist güçlerin oyuncağı, hatta bir aparatı, haline geldiği, iddia edilmektedir. Ancak gelişen zaman içinde, ülke halkları tarafından, coğrafi sınırları ve sosyal toplum yapısını, değiştirecek, kabul edilemez projeye dayalı uygulamanın anlaşılması sonucunda, iktidar mensuplarının da kamuoyu önünde hesap verebileceği gözden uzak tutulmamalıdır.

Kesnizani tarikatının kuruluş aşaması
Yenidünya düzeninde, uhrevi olan masalla, gerçek, efsane ile hayatın kendisi birbirine karışmış durumdadır. Ayrıca bu karışıklığın da emperyalist ülkelerin işine geldiği, güncel sonuçların değerlendirilmesinden anlaşılmaktadır.

KESNİZANİ, bilindiği üzere, yörede bulunan bir Kürt aşiretidir ve Osmanlı imparatorluğu topraklarında yaşamasına devam etmektedir. KESNİZANİ tarikatı başlangıçta KADİRİLİK ya da KADİRİYYE tarikatının bir kolu olarak hayata geçmiştir. Aşiret reisi aynı zamanda kadiri tarikatı şeyhi olarak anılmaktaydı. Sırası gelmişken, KADİRİYYE tarikatı ile de birkaç not vermek yararlı olacaktır. BAZ-ÜL EŞHEB, yani “avını kaçırmayan şahin“ anlamında olup, aynı zamanda GAVSÜL AZAM başka bir anlatımla “veliler topluluğu başkanı“ olarak ta bilinen tasavvuf ehli, ABDÜLKADİR GEYLANİ tarafından 12. Yüzyılda kurulmuştur. İslam tarihinde, sesli zikir yapan ve bu nedenle de CEHRİ tarikatlar arasında yerini almıştır. İşte bu tarikatın günümüze kadar uzanan etkin birçok kolları da mevcuttur.

Tarikatın geçmişine bakılacak olursa, 1819 yılında Süleymaniye civarına gelerek yerleşen Şeyh ABDÜLKADİR EL KESNİZANİ burada bir tekke kurarak tebliğ, tespih, vaaz, hutbe, Kur’an öğretimi, Kadiriyye tarikatı ritüelleri gibi dinsel çalışmalarına başlamıştır. Bu kuruluş döneminde, tarikatın tamamen Kürt halkı içinde, şeyhlerin kurduğu bir oluşum olduğu bilinmektedir. KESNİZANİ kelime anlamı itibariyle, “kimse bilmiyor“ ifadesinin tam karşılığıdır. Tarikat şeyhlerinin aynı zamanda, Kadiri şeyhleri de olduğu batılı istihbarat birimleri tarafından, öncelikle dikkate alınmıştır.

Ancak tarikat içinde, KADİRİYYE ekolünde yer almayan birçok uygulamanın müritler arasında, vücuda şiş sokma, ateş yutma, kılıç sokma gibi ritüeller devreye girmişti. KESNİZANİ tarikatını, KADİRİYYEDEN ayırmak için istihbarat uzmanlarının bu uygulamaları özellikle tarikat bünyesine, koymuş olduklarını çok zaman sonra Londra’da konuştuğum MI 5 başkanı büyük casus avcısı PETER WRITE dostumdan öğrenmiştim. Çünkü bu tarikat ile ilgili olarak, İngiliz istihbarat arşivlerinde oldukça detaylı bilgiler olduğunu yakından görmüştüm.

Süleymaniye’nin İngilizler tarafından işgal edilmesinden sonra, Şeyh Abdülkadir tüm vaaz ve hutbelerinde halkı İngilizlere karşı direniş için devamlı çağrılarda bulunmuştur. Şeyhin müritleri ile beraber, İngilizlere karşı silahlı mücadele verdiği bilinmektedir. Bu silahlı kalkışmalardan sonra, işgalci İngiliz askerleri Abdülkadir’in köyünü basarak herkesi öldürmüşlerdir.

Bu baskını erken öğrenebilen şeyh Abdülkadir kaçarak İRAN’A sığınmış ve orada hayatına ve dinsel çalışmalarına devam ettiği bilinmektedir. Abdülkadir Kesnizani SADDAM HÜSEYİN’E çok bağlı birisidir. Bu konuda, müritlerine de aynı bağlılığı aşıladığı için, rejim muhalifleri olan Kürt, Arap, Türkmen kişi ve gruplarını BAAS partisinin ilgili istasyonlarına bildirerek aynı zamanda onlara jurnalcilik yapıp enformasyon da vermeleri söz konusudur.

Hayatının büyük bir kısmı mücadele ile geçen Abdülkadir el Kesnizani sığınmış olduğu İran’da 1919 yılında ölmüş ve cenazesi tekkesinin olduğu KERBEÇNE köyüne getirilerek orada defnedilmiştir.

Şeyh Abdülkadir el Kesnizani öldüğü 1919 yılı içinde, o bölgede, çok önemli olayların da meydana geldiği bilinmektedir. Osmanlı askerleri ile garnizon komutanlığının, Süleymaniye’den çekilmesinden sonra tamamen hürriyet ve bağımsızlığını ilân eden, Şeyh Mahmut’a bu eylemleri yapması aşamasında, belli bazı siyasi ve mali güvencelerin İngilizler tarafından verildiği, İngiliz arşiv kayıtlarında yer almaktadır.

Şeyh MAHMUT, bağımsızlığını ilan ederek kendi teşkilâtını kurmuş bulunmaktadır. İngilizlerin, Kerkük’te bulunan siyasi ve idari yetkilileri, Şeyh Mahmut’un bu girişimini öğrendikten hemen sonra, Süleymaniye’ye giderek “hükümetim sizin bağımsızlığınızı kutlar ve barış konferansında tamamen sizin mülkiyetinizi ve hâkimiyetinizi temin edeceğinin bildirilmesine yetkiliyim“ demiştir.

Bir müddet sonra Bağdat hâkimi ve Irak mıntıkası kumandanı, İngiliz yetkilileri uçak ile Süleymaniye’ye gelmiş ve Şeyh Mahmut ile görüşerek Süleymaniye’de bir siyasi yetkili, bir mâliye memuru bulunmak ve ebediyen NAKZ-I AHD etmemek, yani yapılan anlaşmayı bozmamak şartlarıyla mutabık kalmışlardır. Ancak gelişen süreçte, çoğu zaman olduğu gibi İngiliz siyasetinin çifte standartlı yüzü ortaya çıkmış olup, sözlerinde durmadıkları gibi yapılan sözleşmeye bile uymadıkları görülmektedir.

İngilizler, Şeyh Mahmut aleyhine ihtilâl çıkartmak, onun nüfuzunu kırmak, düşüncelerini öğrenmek amacıyla devamlı olarak izlemişlerdir. Süleymaniye’de İngiliz bayrağı çekilmiş kaza ve nahiyelere İngiliz memurları ile idari yöneticileri gönderilmiştir. Kendisine yapılan bu eylem ve girişimlere Şeyh Mahmut tahammül edemeyerek hazırlıklar yapıp, nihayet 26 Mayıs 1919 tarihinde, İngiliz memur ve askerleri üzerine saldırarak, bunları esîr etmiştir.

Süleymaniye’deki İngiliz esîrleri kurtarmak üzere gönderilen İngiliz silahlı birliklerini Nasluca’da yenme başarısını göstermiştir. Çıkan silahlı çatışma sonucunda Şeyh Mahmut, ganimet olarak, İngilizlerden otomobil, makineli tüfekler, muhtelif tüfek ve hafif silahlar, mühimmat, çok miktarda yiyecek malzemesi elde ederek, hemen akabinde Kerkük’e doğru ilerleyip, cem mahaldeki İngiliz güçlerini çember altına alarak kuşatmış ve yenmiştir. Bundan sonra Kerkük çevresindeki çatışmaların çok şiddetlendiği izlenmektedir.

İngilizlerin devamlı surette kuvvetlerinin artması ve günde, 12 uçak ile saldırıp, top ve makineli tüfeklerle yürüttükleri bu savaşta, şeyh Mahmut direniş göstermiş, ancak, mühimmat ve cephanelerinin bitmesi hasebiyle 18 Haziran 1919 tarihinde, kuvvetini toplamak için İran sınırına çekilmiştir. Şeyh Mahmut’un çekilmesinden faydalanan, İngilizler Süleymaniye’ye tekrar girerler ve Şeyh Mahmut’un 300 adet köyünü tahrip edip yağma ve talan yaparlar. Bunun yanı sıra, insanları öldürdükleri gibi, sadece isim benzerliği olan Şeyh Mahmut adında Süleymaniyeli diğer bir Müslümanı şehit ederler.

Bu muharebelerde Şeyh Mahmut, İngilizler ‘den 150 otomobil, 4.000 tüfek, 12 makineli, tüfek, 500 katana ve ester, 37 yük gümüş pare, 40 ruble elde etmiş, buna karşılık İngilizlere 2500 ölü verdirmiştir. Şeyh Mahmut vakasından evvel Musul vilâyetinde mevcut tümene ilaveten bu vaka ile bir tümen daha getirmişlerdir. Şeyh Mahmut, bütün Arap ve Kürtlerin Osmanlı Hükümeti aleyhine önceden yaptıklarına pişman olarak Osmanlı idaresini istediklerini yazılı beyanlarıyla, açıkça ortaya koymuştur.

Şeyh Abdülkadir’in ölümünden sonra KESNİZANİ tarikatının başına şeyh HÜSEYİN geçmiştir. Şeyh Hüseyin de tarikatın İngiliz işgaline karşı koyma geleneğine uyarak, silahlı müritler ile beraber, İngilizlere karşı 19 yıl süresince savaşmıştır. Kendisi 1938 yılında vefat edene kadar tebliğ ve dinsel çalışmalarına devam etmiştir. Şeyh Hüseyin’in ölümünden sonra onun yerine Post’a tarikat şeyhi olarak ABDÜLKERİM EL KESNİZANİ oturmuştur. Onun döneminde ise, yine bağlılık ve sadakatleri devam etmiş ancak, dinsel çalışmaların biraz daha yavaşladığı mürit bulmanın zorluğu gündeme gelmiştir.

1978 yılına gelindiğinde, KESNİZANİ tarikatı şeyhi ABDÜLKERİM EL KESNİZANİ vefat ederek yerine oğlu MUHAMMET KESNİZANİ geçer. Görüldüğü üzere tarikat şeyhliği, liyakat, bilgi birikimi ve kıdem esasına göre değil babadan oğula geçer bir hal almıştır. Bu durumun diğer birçok tarikat için de aynı olduğu söylenebilir. Böylece, postun bir hanedanlık haline getirildiği yakından izlenmektedir. Unutmamak gerekir ki, şeyh tarikat içinde, irşat ve terbiyede en kâmil kişi olmalıdır.


Önceki İçerik
Sonraki İçerik

Tayfun Gözüm

Diğer Yazarlar