28 Eylül Cumartesi günü Yakın Kitabevi’ndeki bir imza ve söyleşi günü için davet almıştım. Ancak aynı saatlerde Göztepe’nin maçı olduğu için istesem de katılamadım. Malum, aynı zamanda İzmir futbolunu, Göztepe’yi de kaleme alan bir yazarım. Davetin sahibi, ilk kitabını kaleme alan kıdemli bir gazeteci, Efsun Erbalaban Yılmaz’dı. Öncelikle nazik daveti için teşekkür ederim.
Bildiğim kadarıyla Anadolu Ajansı’ndan emekli olduktan sonra da mesleğini yerel Egeli Gazete’de sürdüren aktif bir kıdemli gazeteci Efsun Hanım. 30 Eylül’deki, yani imza ve söyleşisinden iki gün sonra Egeli Gazete’de kaleme aldığı “İzmir Gazeteciler Cemiyeti’ni yönetenler ne iş yapar?” başlıklı yazıdan anlıyoruz ki, imza ve söyleşiye İGC Başkanı Dilek Gappi’yi de davet etmiş ve Gappi bu davete icabet etmeyince de çok üzülmüş, içerlemiş ve söz konusu yazıyla tepki göstermiş.
Hemen belirteyim; keşke Gappi hemcinsi olan bir gazetecinin hem de konusu gazetecilikle ilgili bir kitabının etkinliğine katılarak davete icabet etse ne iyi olurmuş… Hadi mazereti vardı diyelim, bir yönetim kurulu arkadaşını cemiyeti temsilen gönderebilir, hadi yine olmadı bir çiçek, bir mesaj gönderebilirdi. Zarafet bunu gerektirirdi.
Amacım üzüm yemek
Amacım iki kadın gazeteci ya da bir gazeteci ile üyesi olduğu kurum arasındaki polemikte taraf olmak değil. Bu polemiği kızıştırmak hiç değil. Hatta bir araya gelip bir kahve eşliğinde gülümsemelerini görmekten çok mutlu da olurum. Bendeniz burada durup sözü çok incindiği anlaşılan Efsun Hanım’a veriyorum; onun yazısından kimi kesitleri aktarıp yorumu okura bırakıyorum. Tabii muhatabından bir yanıt gelirse cevap hakkı bağlamında yine okurla paylaşacağım.
Efsun Erbalaban Yılmaz’ın satırları
“(…) Neden bir cemiyet başkanı üyelerinden daha çok siyasetçilerin, ekonomi dünyasının yanında yer alır? Dış destek alarak yürüttüğü kadın projelerini avaz avaz bağırarak anlattığı halde, habercilikle, gazetecilikle ilgili kitap yazan bir kadın meslektaşını işini yaparken de söyleşi ve imza gününde de yalnız bırakır?
Üniversite eğitimimi yeni tamamlamıştım. İstanbul merkezli Türkiye Gazeteciler Cemiyeti aracılığıyla Almanya’daki prestijli basın enstitülerinden FAZ Institut, o dönem gelecek vaat eden genç gazetecilere Frankfurt am Main ve Bonn’da gazetecilik bursu veriyordu ve o yıl da Türkiye’den beni davet etmişlerdi. İzmir’de gazetecilik yaparken aldığım bursla Almanya’daki saygın gazetelerde, televizyonlarda habercilik yaptım, çok şey öğrendim. Benim için büyük bir fırsat oldu. Genç bir kadın gazeteci olarak meslek hayatımdaki önemli yapı taşlarından birini ben İstanbul’daki Gazeteciler Cemiyeti sayesinde döşedim.
O günlerin üstünden neredeyse çeyrek asır geçti. Bu yılların hemen hepsini gazetecilik doldurdu. (…)
‘İnsandan Haber Var’ adlı kitabım işte o yıllardan, yollardan damıtılmış öykülerin yer aldığı bir kitap oldu. Haberlerin ve farklı hayatların kahramanlarının buluştuğu kitabımın okuru da hayalimin ötesinde oldu. Birkaç hafta önce de İzmir’in en önemli kitabevlerinden birinden aldığım imza günü ve söyleşi daveti beni gururlandırdı. (…)
Bu gururda benim sabrımla, emeğimle geçen yıllarımın yanında genç bir gazeteciyi desteklemiş o dönemin İstanbul’daki Türkiye Gazeteciler Cemiyeti yönetiminin de payı vardı. Hatta o yıllarda İzmir Gazeteciler Cemiyeti’nin (İGC) başkanlık koltuğunda oturan İsmail Sivri’nin kapsayıcı tutumunun mesleği cazip kılan etkisinin de olduğunu söyleyebilirim. Sivri’den sonra gelen İGC başkanları da güçlü, güvenilir, bağımsız bir kurumu temsil ediyordu. Ben hem mesleki hem akademik anlamda kendimi geliştirirken mesleki örgütümün gücünü de yanımda hissediyordum. Çünkü kente gelen cumhurbaşkanları, başbakanlar, bakanlar İzmir Gazeteciler Cemiyeti’ni de ziyaret ediyordu. Siyasi aktörler, ekonomik çevreler, herkes İGC ve yönetim kuruluna saygı gösteriyordu. İGC gücünü korudukça üyeler olarak bizler de kendimizi güçlü hissediyorduk.
Bir gazeteci olarak, özellikle bir kadın gazeteci olarak kariyer yolumda beni destekleyen, yalnız bırakmayan, bugüne ulaşmamı sağlayan tüm ustaları saygıyla anıyorum. Bana onurlu gazeteciliğin beslendiği mesleki örgütlerin gücünü hissettirdiler. Son yıllara kadar…
Ne yazık ki artık İzmirli gazetecilerin dikkate değer orandaki bir bölümü mesleki örgütlerinin desteğini hissedemiyor. Çünkü İGC Başkanı ve çevresindeki birkaç kişi, kıdem tazminatı gerekçesiyle gazetecileri işten çıkarmakla, geçen yıllara rağmen İGC binasını bir türlü tamamlayamamakla, gazetecilerin sendikasıyla ulusal basına yansıyacak kadar ileri giden tartışmalarla, sendikanın sağladığı uluslararası destekleri kullanmakla, 9 Eylül Gazetesi’ni yandaşlarıyla doldurmakla, o gazetede çalışan genç (özellikle de kadın) gazetecilere uyguladıkları mobbingle (…) ve benzeri savlarla anılıyor. (…)
Bunca etik eleştiri ile karşı karşıya kalmış yöneticilerin gazetecilerin ücret, çalışma koşulları gibi esas sorunlarıyla uğraşmaya, meslek örgütümüzün itibarını korumaya hali de kalmıyor. Özetle İzmirli gazeteciler başkan ve yanındaki birkaç kişiye yakın değilse dışlanıyor, sorunları görmezden geliniyor. Dış kaynaklarla açılmış birkaç kurs ve destek programı da ağızlara çalınan bir parça bal tadıyla eriyip gidiyor. (…)
Kötü günlerde desteğini alamadığımız bu grup ve başkanının iyi bir günde de bizimle olması zaten beklenemezdi. Oysa, ‘İnsandan Haber Var’ adlı kitabımın imza gününde kadın bir İGC başkanının, zaten zor olan bir mesleği kadın olduğu için daha da çetrefilli şartlarda yürütmek zorunda kalan bir üyesinin yanında yer alması, mesleğimiz adına önemliydi. Öyle bir başkan genç gazetecileri de özellikle kadın olanları yüreklendirirdi.
Oysa o cemiyet başkanını ve bazı yönetim kurulu üyelerini siyasetçilerin yanında, ekonomi çevrelerinde, kokteyllerde sıkça görüyoruz. Gazetecilerin ekmek kavgası için verilen mücadelelerde çekilmiş birkaç fotoğrafı, sosyal medya sergisindeki iş insanları etkinliklerinin yanında küçücük bir yer kaplıyor. Hatta, bazı yönetim kurulu üyeleri gerekli gereksiz her kokteyle, düğüne, pazarlama etkinliğine katıldığı için meslek itibarını düşürmekle bile eleştiriliyor.
Ben isterdim ki hiç değilse az sayıdaki gazeteci meslek kitaplarından birini yazabilmiş üyesini, meslektaşını, bir kadın gazeteciyi, İGC’deki 20 yılını tamamlayarak Şeref Divanı Üyesi unvanına kavuşmuş üyesini meslek adına desteklesin. Mesela kokteyle gideceğine imza gününe gelsin. Gelemiyor mu? Olsun, hiç değilse bir yönetim kurulu üyesini katılması için teşvik etsin… Yapamıyor mu? Olsun, bir destek telefonu etsin, hiç değilse ayrımcılık yaptığı iddialarının gerçeği yansıtmadığı umudunu hala taşıyabilelim.(…)
Başlığımıza dönersek, meslek örgütümüz eğer saygınlığını korursa ve üyelerinin yanında yer alırsa bir gazetecinin hayatını aydınlatabilir, değiştirebilir. Benim mesleki serüvenimin başlangıcı buna en iyi örneklerdendir. (…)
Bağımsız ve ilkeli gazetecilerin çabasıyla meslek onuruna yakışır, üyelerinin yanında yer alan bir meslek örgütü yapısına kavuşmak dileğiyle… (…)”