Cemaat ve tarikatlar, haçlıların Mezopotamya ve Anadolu’da kurdukları ileri karakollarıdır
Bir önceki yazıdan devam…
Sevgili okurlarım,
Kesnizani tarikatının Türkmenler üzerindeki çalışmaları
Kesnizani tarikatının, Türkmenler üzerindeki çalışmaları ise, başlı başına önemlidir. MOSSAD aynı zamanda, Türkmen köylerine sızılmasının siyaseten ileride atılacak adımlar öngörülerek, çok önemli olduğunu düşünerek bu hususta belli aşamaların geçilmesine karar vermiştir. Bilindiği üzere TELAFER bir Türkmen kentidir. Yani Türklerin yaşadığı bir bölgedir. Onlara Türkmen denilip Türklerden ayrıymış gibi gösterilmesinin tek nedeni, İngilizler tarafından özellikle ayrıştırma amaçlı kullanılan TÜRKMEN ifadesidir.
Kesnizani tarikatının, Telafer içindeki, ilk faaliyetleri, 1960 ile 1962 yıllarında başlayarak yavaş ve emin adımlarla, ilerleme kaydettiği görülmektedir. Türkmenlerin daha dikkatli ve dini duygularının daha hassas olması, göz önüne alınarak, bu yörede hemen hızlı bir şekilde, dinsel ögelerin ortaya atılarak, bir reaksiyon gelmesi önlenmeye çalışılmıştır. İstihbarat konseptinde bir kontra eylem yapılıp çifte ajan yaratılmasının, önüne geçilmesi dikkate alınmıştır.
Gelişen bu süreç içerisinde, yavaş eylemler sonucunda 1967 – 1968 yıllarında Telafer kentinin birkaç kilometre kuzeyinde yer alan FAKA köyünde bir tekke kurularak faaliyete geçmiştir. Bu tekke, aslen Telaferli olan DENNUR HAYDAR tarafından HASANKÖY semtinde açılmıştır. Dennur Haydar, Abdülkerim Kesnizani’nin Telafer halifesi olarak görev yapmaktadır. Açılmış olan bu tekkeye daha ziyade yörenin yaşlıları katılmışlardır. Ancak 1970 yılında ise, FADIL KARABAŞ isimli fizik öğrencisinin de tekkeye dahil olduğu izlenmektedir. Bu katılımın oldukça önemli olması söz konusudur ki, gelişen olaylar bunu daha belirgin olarak ortaya koymuştur.
Abdülkerim Kesnizani yerine geçen oğlu Muhammed Kesnizani, hemen çeşitli bahaneler göstererek, Dennun Haydar’ı tarikattan kovmuştur. Bu tarikattan kovma eyleminin akabinde, Muhammed Kesnizani, yine bir Kürt aşireti olan, EFENDİEVİ aşireti ağası Abdulaziz Efendiye ve Fadıl Karabaş’a beraberce Telafer halifeliğini vermiştir. Bu yeni atanan halifeler, kendilerine iki ayrı tekke açarak eylemlerine başlamışlardır.
Abdülaziz Efendi, kendi tekkesini, Hasan köy semtinde EL NAHVA caddesinde bulunan evinde açmayı uygun görmüştür. Bu tekkeye de yine orta ve yaşlı nesillerin rağbet ettikleri ve toplam 30 kişi oldukları belirlenmektedir. Diğer halife olan, Fadıl Karabaş ise tekkesini Yedi Nisan semtinde açarak genç nesiller üzerinde çalışmalarına başlamıştır. Onun tekkesinde ise 60 müritin devam ettiği görülmektedir.
1986 yılına gelindiğinde ise, HACI AHMET PEYGAMBERLİ’nin Musul – Telafer genel halifesi olarak atanması gündeme gelmiştir. Kendisi halife ünvanını aldıktan sonra varlıklı olan bu zat, el Nahva caddesinde büyük yeni bir tekke inşa ettirmiştir. İşte bu tarihten sonra Kesnizani tarikatının 1990 yılına kadar Telafer kentinde gelişmesine devam ettiği izlenmektedir.
1990 – 1993 yıllarına gelindiğinde ise, tarikat bünyesinde, çıkar kavgaları nedeniyle, Telafer grubunda, çözülme ve dağılma gündeme gelmiş bulunmaktadır. Bu çözülmeler kapsamında, daha önce Telafer halifelerinden birisi olan Abdülaziz Efendi tarikattan kendi isteği ile ayrılmış, son dönemde, Telafer genel halifesi atanmış olan, Hacı Ahmet Peygamberli ise Şeyh Muhammed Kesnizani tarafından tarikattan kovulmuştur.
Bu kovulma olayından sonra, yine aynı tarihte, ailesi Musul’dan Telafer’e göç etmiş ve bir aşiret ile bağı olmayan, ALİ ŞABAN adlı kişi, Kesnizani tarikatının Telafer’de halifesi olarak göreve başlamıştır. Bu görev değişiminden iki yıl sonraya denk gelen 1995 içinde eski Telafer halifelerinden birisi olan, Fadıl Karabaş da kendi tercihi doğrultusunda tarikatı terk etmiştir. 2002 yılı sonunda Kesnizani tarikatının Telafer halifesi, Ali Şaban bir kamyonet satın alarak temin edebildiği silahları toplamaya başlamıştır.
Bu silah toplama aşamasında birçok defa satın aldığı da izlenmektedir. Ancak bu eylemin finansmanı hakkında o dönemde kimsenin herhangi bir bilgisi olmadığı gerçeği de ortadadır. Benim tespitlerime göre, bu silahların satın alınmasında MOSSAD tarafından aktarılan dolarların çok ciddi payı olduğunu belirtmemde yarar vardır.
Çevreden ve tarikatın içinden gelen bazı meraklı sorulara karşı, Ali Şaban bu faaliyetlerini yaklaşan Amerikan işgaline karşı yapılacak direniş hareketi çerçevesinde açıklamaya çalışmıştır. Benim edindiğim bilgilere göre, bu silah toplama faaliyetlerinin ana amacının direniş yapabilecek sivil halkın silahsız bırakılması olduğudur. 2003 yılı başında Saddam Hüseyin’in talimatı ile el muhaberat elemanları tarafından, Kesnizani tarikatına karşı öncelikle Bağdat kentinde bazı tutuklamalar başlayınca, Telafer halifesi olan Ali Şaban da hemen acil bir şekilde ortadan kaybolmuştur.
Bu kayboluştan tam dört ay sonra nisan ayı içinde, halife Ali Şaban, elinde Amerikan istihbaratının dağıttığı bir uydu telefon ile Telafer kentine geri döndüğü görülmektedir. Ali Şaban, bu ortadan kaybolduğu süreçte, Süleymaniye’de savaş öncesinde istihbarat kurslarına katılarak, Amerikan işgal ordusuna yardımcı olduklarını gerçeği vardır. Amerikan ordusu ile nasıl bu kadar çabuk temasa geçtiklerinin ise, çok önceden istihbarat ajanları ile olan teması şeklinde açıklanması söz konusudur.
Kısa bir süre sonra Ali Şaban Şeyh Muhammed Kesnizani tarafından kurulan “TECEMMU EL VAHDE EL VATANİYE” adlı partinin Telafer temsilcisi olmuştur. Ancak tarikat halifeliği ile parti temsilciliğinin uzlaşmayacağı konusunda tarikat içinde tartışma çıkınca ALİ FERHATLI adlı Irak Ordusu’nda füze bataryası komutanı olan emekli bir Albay TECEMMU EL VAHDE EL VATANİYE’NİN Telafer temsilcisi olurken, Ali Şaban tarikat halifeliği görevinde kalmıştır.
Bu gelişmeden iki ay sonra, ALİ FERHATLI Tecemmu El Vahde El Vataniye’nin Musul temsilciliğine atanmıştır. Yerine ise tarikat ve parti ile ilgisi olmayan ancak Ali Ferhatlı gibi Irak Ordusu’nda füze bataryası komutanı olan emekli Albay olan MUHAMMED REŞİT’i getirmiştir. Her iki albayın da öncelikle SADDAM HÜSEYİN’e ihanet edip Kesnizani tarikatı müritleri içinde yer aldıklarını iddia edilmiştir.
Kesnizani tarikatının dönüşümü ve MOSSAD, Aman ve C.I.A tarafından ele geçirilmesi
KESNİZANİ temelinde Süleymaniye yöresinde bulunan bir Kürt tarikatıdır, fakat zaman içinde mistik duygularla yönlendirilebilecek halk kitlelerinin, yörede ve bölgede eğitimsizlik nedeniyle oldukça fazla yer işgal etmesini, dikkatle takip eden, İsrail istihbarat örgütü MOSSAD, AMAN ile C.I.A KESNİZANİ tarikatını bir aparat olarak kullanabileceklerine karar vermiştir.
Mezopotamya coğrafyasına bakarsak, SÜMER, AKAD, BABİL, HİTİT, FRİG, ASUR, ELAM, ROMA, ARAP ve TÜRK kavimlerinin yer aldığı görülmektedir. Irakta 33 yıldır totaliter bir yaklaşımla iktidarını sürdüren SADDAM HÜSEYİN’in Amerika Birleşik Devletlerinin (ABD) başını çektiği, İngiltere’nin de yer aldığı emperyalist koalisyon güçleri vasıtasıyla, bertaraf edilmesiyle Mezopotamya’nın zulümden kurtulduğunu söylemek ise, tamamen hayaldir.
KESNİZANİ tarikatı SADDAM HÜSEYİN’i içten yıkmak amacıyla, MOSSAD ve CIA ortak harekâtı tarafından ele geçirilerek kontrol altına alınmıştı. Bu projeli ve uzun vadeli operasyon çerçevesinde CIA içinde sadece 5 veya 6 kişinin görevlendirildiği aynı zamanda da, MOSSAD teşkilatının yanı sıra AMAN grubu içinden bazı görevlilerin yer aldığı iddia edilmektedir. Planlama aşamasında kadın görevlilerinde CIA bünyesinde görev aldığı bazı emekli istihbarat kaynakları tarafından ileri sürülmektedir.
Şeyh MUHAMMET EL KESNİZANİ, tekke bünyesinde, tebliğ, tespih, vaaz, hutbe, ritüeller ile Kur’an öğretimi gibi dinsel uygulamalardan ziyade tamamen siyaset ile ilgilidir. Süleymaniye’nin ÇAMÇAMAL ilçesinde doğan MUHAMMET, Bağdat Üniversitesi, İktisadi İlimler Fakültesini bitirmiş olup, hiçbir dini eğitiminin de olmadığı bilinmektedir. Kamuoyu önünde pek görülmeyen ve medyatik olmayan bir kişiliğe sahiptir.
KESNİZANİ tarikatı, gelişen zaman sürecinde KADİRİYE’den özellikle kopartılarak, farklı siyasi amaçlara dönüşüp, gizli servislerin tamamen manipülasyon aparatı haline gelmesi stratejik olarak planlanmıştır.
Daha önce de bahsettiğim gibi, KESNİZANİ tarikatı, KADİRİYYE tarikatının bir kolu gibi, zikir, vaaz, hutbe, ritüeller, toplu dualar, Kur’an öğrenimi gibi, dinsel konularla devam ederken, şeyh MUHAMMET EL KESNİZANİ döneminde bir değişim ve dönüşümün başladığı gün yüzüne çıkmaktadır. Çünkü, zaman içinde bu tarikatı bir aparat olarak kullanmak amacıyla projeli çalışmalarına devam eden MOSSAD, ve AMAN ( İsrail askeri istihbarat teşkilatı ) EHUD BARAK, ki gerçek adı EHUD BROG olup, daha sonra soyadını, “yıldırım“ anlamına gelen BARAK ile değiştirmiştir.
Fizikçi ve matematikçi olup Stanford üniversitesinden de mühendislik diploması almış bu kişi döneminde tarikatın dönüşümü çalışmalarına çok daha önem ve hız verildiğini eski MOSSAD emeklilerinden öğrenmiştim. Böylece MOSSAD ve AMAN planlaması çerçevesinde, bu tarikatın KADİRİYYE den ayrılıp dönüştürülmesi esas alınmıştı. Bu değişim ve dönüşümün de öncelikle tarikat içi eğitim, telkin ve ikna yolları ile olabileceğinin bilincinde olan MOSSAD ve AMAN, bu süreçte maddi imkanlar için CIA’den yardım aldığı gerçeği gözlerden uzak tutulmamalıdır.
Kesnizani tarikatı uzun bir dönem, Irak diktatörü, SADDAM HÜSEYİN’E olan bağlılık ve sadakatini birçok olayla teyit etme geleneğinden vazgeçmemişdir. Bu sadakatin devam etmesi ise, MOSSAD görevlilerinin ( case officers ) istediği bir olgu değildir. Bu konuda şeyh MUHAMMET ile temasa geçip, çok miktarda dolar takviyesi ile yakınlaşmayı sağlarlar. Bu aşamada kendisine “on milyon dolar“ civarında para verildiği de iddia edilmektedir. Bana bu konuyu Basra’da bulunduğum süreçte, onun en yakınında bulunan bir kişinin anlattığını belirtmek isterim. Söz konusu olan N.S. ismiyle kendini tanıtan bu kişiye, önemli bir siyasetçiyi ortadan kaldırması, üstü kapalı olarak, önerilmiş olduğu için onun da tarikattan kaçmasının nedeni olduğunu bana ifade etmiştir.
Devamı bir sonraki yazıda…