2024 yazı Türkiye’de tarım sektöründe yaşanan krizleri daha görünür hale getirdi. Artan maliyetler ve düşük alım fiyatları nedeniyle çiftçiler zorlu bir süreçten geçiyor ve seslerini duyurmak için yurdun dört bir yanında eylemler düzenliyor. Malatya’da kayısı, Balıkesir’de domates, Tekirdağ’da ayçiçeği ve Kahramanmaraş’ta biber üreticileri traktörleriyle yolları kapatarak maliyetlerini karşılayamadıkları fiyatları protesto etti. Çukurova’da ise su kaynaklarının tükenmesi sonucu çiftçilere resmi yazılarla güzlük ekim yapmamaları bildirildi. Tarla ile pazar arasındaki fiyat uçurumu ise dikkat çekiyor. Üreticiden 1 TL’ye alınmayan limonlar, yaz aylarında marketlerde 100 TL’ye kadar satılarak tüketiciye ulaştı. Ürünler tarla fiyatıyla market fiyatı arasında büyük farklarla satılırken, maliyet baskısı altındaki çiftçiler tarlalarını terk etmek zorunda kalıyor. Tarım sektöründeki bu darboğaz, gıda güvenliğini tehdit eder hale geldi.
Tarım arazileri ve istihdam hızla azalıyor
Türkiye’de tarım arazileri ve tarımsal istihdam hızla geriliyor. 2011’de tarım sektörü toplam istihdamın yüzde 24,8’ini oluştururken, 2024 yılında bu oran yüzde 14,7’ye kadar düştü. 2011’den bu yana istihdam artmasına rağmen, tarımda çalışanların sayısı 1 milyon azalarak 4 milyon 801 bine geriledi. Tarım arazileri de giderek küçülüyor; 2002’de 26 milyon 579 bin hektar olan tarım alanları, 2010’da 24 milyon 394 bine, 2023’te ise 23 milyon 971 bin hektara düştü. Tarım ekonomisti Dr. Fatih Özden, ekonomik gelişim sürecinde tarımda çalışan nüfusun azalmasının doğal görülebileceğini, ancak Türkiye’de bu sürecin ekonomik zorluklarla, sosyal-sosyoekonomik sıkıntılarla birlikte yaşandığını ifade etti. Dr. Özden’e göre, tarım arazilerinin sanayileşme ve kentleşme baskısıyla daralması, üreticiyi tarım dışına iten başlıca sebeplerden biri. Özellikle enerji ve sanayi yatırımları için kamulaştırılan tarım arazileri veya son yıllarda sıklaşan acele kamulaştırma kararları, çiftçiyi alternatif alanlara yönlendiriyor.
Maliyetler çiftçiyi zorluyor
Tarım arazilerindeki daralmanın yanında çiftçiler artan maliyetler karşısında da zorluk yaşıyor. Gübre, tohum, mazot gibi temel girdilerin fiyatları sürekli yükselirken, çiftçiler ürünlerini bu maliyetleri karşılamayan fiyatlara satmak zorunda kalıyor. Bu nedenle üreticiler, tarım arazilerini satarak sektörden çekilmeyi düşünmeye başlıyor. Tarım ekonomisti Dr. Özden, çiftçilerin maliyetleri karşılamayan alım fiyatları nedeniyle zarar etmesinin, Türkiye için büyük bir risk oluşturduğunu belirtti. Dr. Özden, “Kalkınmacı bakış açısına göre, ülkelerin ekonomik gelişimine bağlı olarak tarımda çalışan nüfusun azalması beklenen bir durum olarak kabul edilse de tarihsel sürece bakıldığında ekonomik gelişmeyle ilerleyen bu sürecin çoğu zaman zora dayalı, sosyal-ekonomik acılar, sıkıntılar eşliğinde yaşandı” dedi.
“Türkiye 22 yılda 2,6 milyon hektar tarım arazisini kaybetti”
2013’te uygulanmaya başlanan Büyükşehir Kanunu ile köylerin mahalle olması tarım arazileri üzerindeki rant baskısını artırdığını ifade eden Dr. Özden, “Tarım arazilerinin arsaya dönüştürülmesinin kolaylaşması nedeniyle arazi fiyatlarında dramatik artışlar yaşanıyor. Bu durum birçok çiftçiyi ister istemez, tarımdan on yıllarca emeği karşılığında elde edemeyeceği geliri, arazi satışından el etmeye yöneltiyor. Tüm bunların sonucunda Türkiye 2002’den bu yana 2,6 milyon hektar tarım arazisini kaybetti ve kaybetmeye devam ediyor. Nicelik olarak yaşanan bu kaybın yanında, aşırı kimyasal kullanımına dayalı endüstriyel tarım pratiklerine bağlı olarak tarım arazilerinde nitelik kaybı da yaşanıyor. Örneğin Türkiye’de kullanılan toplam pestisitin yaklaşık yarısı tarımsal üretim faaliyetlerinin en yoğun yapıldığı 10 ilde kullanılıyor. İklim değişiklikleri, erozyon gibi faktörleri de dahil ettiğimizde tarım arazilerinin kaybına yönelik tablo daha da kararıyor” diye konuştu.
İklim krizinin tarıma etkisi
Türkiye, iklim krizinin etkilerini en yoğun hisseden ülkelerden biri. Çukurova gibi ülkenin en verimli ovalarında su kaynaklarının azalması çiftçilerin üretimini zorlaştırıyor. Çukurova’da sulama birliği tarafından köy muhtarlıklarına gönderilen yazıda, güzlük ekim yapılması halinde su verilemeyeceği bildirildi. Kuraklık, tarım için büyük bir tehdit oluştururken, ani yağışlar ve sıcaklık dalgalanmaları gibi iklim değişikliği etkileri de verimliliği düşürüyor.
İklim dostu üretim yöntemleriyle gıda güvenliğini sağlamaya yönelik analizler yapan Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği, mevsimsel dalgalanmaların ürün kayıplarına neden olduğunu rapor etti. Proje danışmanlarından Arzu Balkuv, iklim kriziyle zararlıların arttığını, güvelerin kısa sürede domates gibi ürünleri yok edebildiğini belirtti. Organik tarım üreticisi Şaban Burhan da, Karacabey Ovası’nda konvansiyonel domates üreticilerinin verim kaybı yaşadığını, geçmişte 10-18 ton ürün alınan tarlalardan bu yaz yalnızca 5-6 ton ürün elde edilebildiğini vurguladı.
Çözüm; agroekolojik üretime geçiş
Uzmanlar, sürdürülebilir tarımı sağlamak için iklim dostu tarım politikalarının hayata geçirilmesi gerektiğini belirtiyor. Agroekolojik üretim, yerel üretim ve tüketim modelleri, çiftçilerin örgütlenmesi ve dayanışma ekonomileri gibi yaklaşımlar önem kazanıyor. Onarıcı tarım yöntemleri, toprağın zenginleşmesini sağlarken, su tutma kapasitesini artırıyor, böylece bitkiler kuraklığa ve zararlılara karşı daha dirençli hale geliyor. Bu da çiftçilerin üretim maliyetlerini azaltarak gelirlerini artırıyor.
Buğday Derneği ve Köy-Koop İzmir gibi kuruluşlar, Türkiye’nin farklı bölgelerinde çiftçilere onarıcı tarım eğitimleri veriyor. Çiftçilere sağlıklı ürünleri pazara sunma fırsatı tanıyan bu projeler, gıda toplulukları, tüketici kooperatifleri ve Topluluk Destekli Tarım modellerini destekleyerek sağlıklı gıdaya erişimi kolaylaştırıyor. Buğday Derneği, tarım-gıda sisteminin kontrol süreçlerinde küçük üreticiler ve tüketicilerin de yer alması gerektiğine dikkat çekiyor ve ‘türetici’ eğitimleri düzenleyerek ekolojik çiftlik ziyaretleri programları yürütüyor. Dr. Özden, gıda güvenliğinin teminatının, küçük çiftçiler olduğunun altını çizerek, ‘Ülkemizde çiftçilerin şirketlerle rekabete zorlanması adil değil’ dedi. Agroekolojik yöntemlerin uygulanması, tarım alanlarının nitelik ve nicelik olarak korunmasına katkı sağlayarak tarımın geleceğini güvence altına alabilir.