Tarih tekerrürden ibarettir. Önemli olan gerçeğin halk kesimleri tarafından doğru algılanmasıdır
Bir önceki yazıdan devam…
Son dönemde yine istatistik datalar, dikkate alındığında, 500.000 çocuk eğitim görmekte olduğu okullardan kaydını sildirmiştir. Bunlardan birçoğunun çok küçük yaşta evlendirilen, “çocuk gelinler“ olduğunu bölgelerde yer alan bazı okul müdürlerinden öğrendim. Sanayi sektörü içinde, yapmış olduğum detaylı araştırmada ise, erkek çocukların okulu bırakıp çalışmaya gidenlerin sayısı ancak % 45 ile %50 civarında olduğu ifade edilmektedir. Bu arada hiç kaydını yaptırmamış, okul çağında olan çocukların ise 1.000.000 olduğunu not etmek gereklidir. Bunun yanı sıra, OECD tarafından hazırlanan raporlara bakıldığında, Türkiye’de her 4 çocuktan birisinin yatağa aç girdiği ise, yönetimin uyguladığı, ekonomik sistemsizliğin, “nas dinsel olgusunu“ esas alarak yarattıkları yüksek enflasyonun bir sonucu olduğu unutulmamalıdır.
Yöneticilerin özellikle Hazine ve Maliye Bakanı Sayın MEHMET ŞİMŞEK’in tasarruf tedbirlerini gerekçe göstererek, okullara gidebilecek kadar şanslı olan “öğrencileri köylerden kasabalara taşımamak“ kararı acaba nasıl değerlendirilir bilmiyorum. Ülke genelinde, yine bu kararlar çerçevesinde okullar hijyen açısından tamamen ihmal edildikleri için bu tasarruf tedbirlerine dayanarak, okullardaki hizmetli personeller kaldırılmıştır. Temizleme işleri maalesef yapılmamaktadır. Bulaşıcı hastalıkların, yayılmasının an meselesi olduğu görülmektedir. Bu okulları, belediyeler temizlemek istemelerine karşın, siyasi ideolojileri nedeniyle ona da AKP tarafından müsaade edilmemektedir. Yine rakamların diline dönersek, 2023 yılında 540.000 adli işlem yapıldığı tespit edilmektedir. 250.000 dosya çocuklar için açılmıştır.
Yapmış olduğum bazı inceleme ve görüşmeler kapsamında 263.000 çocuğun ise, suça sürüklenmiş olduğunu gördüm. Bu suçların ağırlığını ise, gasp, darp ile narkotik suçları teşkil etmektedir. Yine bir başka istatistik üzerinde değerlendirme yapılırsa 2024 yılının ilk 6 ayında hayattan ümidini kesip intihar eden çocukların ise 33 olduğunu belirtmek önemlidir. Ayrıca yine istatistik veriler dikkate alındığında 2023 yılında 26.000 çocuğa cinsel istismar yapıldığı belirlenmektedir. Bu durum başka bir anlatımla, her gün ortalama 71 çocuğa cinsel istismar vakasının gerçekleşmesi söz konusudur ki bunun dünyada başka bir benzerini bulmak oldukça zordur. Bu cinsel istismar vakalarının çoğunluğunun ise, tarikat ve cemaat vakıflarının bünyelerinde gündeme gelmesi iddiası ise, inanç açısından çok daha başka soru işaretlerini ortaya getirmektedir.
Bir diğer taraftan bu gelişmenin sosyal yapı üzerinde olumsuz etkisinin olduğunu işaret etmekte yarar vardır. Gözlemler, sosyal çürümenin ve yozlaşmanın ülke geneline yayılmakta olduğunu göstermektedir. Tüm bu rakamsal gelişmelerin, halkın devlete ve onun yöneticilerine olan güveni boyutunda “iç cephenin güçlenmesi ile bağlantılı“ olduğu unutulmamalıdır.
İç cepheyi güçlendirmek için çağrıda bulunan Sayın Erdoğan hükümetinin kontrol ve denetim mekanizmalarını kaldırmasının sonucunda kurumlar ve özel şirketler içinde özellikle “sağlık sektöründe“ sayılamayacak kadar çok dramatik olayların meydana geldiği son günlerde bütün çıplaklığı ile kamuoyunun gündemine oturmuştur. Bazı çarpıcı örnekleri burada vermeden geçmek istemiyorum. Balıkesir çocuk yuvasından bir kız çocuğu kaçırılıyor ve kaçıran kişiler onu bir eve götürüp zorla uyuşturucu madde veriyorlar. Olay, yurdun sorumlusuna haber verilince “olsun kaçırılsın sabah olunca bakarız“ diye cevap vermiş olduğu bölgenin milletvekili tarafından ilgili bakana soru önergesi olarak verilmesi söz konusudur. Ancak, Sayın Bakan’ın cevap bile verme lütfunda bulunmadığı milletvekili tarafından iddia edilmektedir. Kaçıranlar tesadüfen çıkan yangında ölüyorlar. Bu Bakan düzeyinde meydana gelen nasıl bir ilgisizlik ve aymazlıktır anlamak mümkün değildir. İşte bu gelişmelerin “iç cephenin güçlenmesi“ kapsamında etken olduğunu unutmamak gereklidir.
Bir diğer taraftan Zonguldak Kozlu Çocuk Yuvasında bulunan bir kız, yuvanın görevlisi tarafından tecavüze uğramıştır. Bölgenin milletvekili bu konuyu ilgili Bakan’dan soru önergesi ile gündeme getirmesine rağmen yine aynı senaryo tekrar edilerek, Bakan hiçbir cevap vermez. Sayın Bakan siz atanmış bir devlet memurusunuz. TBMM bünyesinde çalışan milletvekillerinin soru önergelerini cevaplamak asli görevinizdir diye düşünüyoruz. Acaba değil mi? Ancak benim öğrendiğime göre Sayın Bakan hemen bir gizli soruşturma açarak, bu bilginin nereden sızdığını inceleme yolunu seçmiştir. Yani, kendi bünyesindeki memurun yaptığı bu tecavüzü soruşturup gereğini, yasal yoldan yapmak yerine bilginin nasıl sızdırıldığını araştırmıştır.
Bir başka örnek olması açısından, Mersin Çocuk Yuvasından bir çocuk kaçırılmış ve PKK terör örgütüne katılmıştır. Bu hususta nasıl bir işlem yapıldığını ise artık belirtmekten yoruldum lütfen siz anlamaya çalışınız. Bir diğer taraftan ise, Bahçelievler Çocuk Yuvasındaki olayları buraya getirmek istemiyorum, ancak oldukça kayda değer olduğunu bu vesile ile açıklamak isterim. Aklımızla alay etmeyin Sayın Bakan. Tüm bunların tek tek hesabının kamuoyu önünde veya TBMM bünyesinde açıklıkla gündeme getirilmelidir ki, ülke kendisi ile yüzleşebilsin. Örnekler o kadar çok ki, burada yazmakla bitirebileceğimi sanmıyorum ancak en ilgi çekmesi gerekenleri sizlere takdim ediyorum. Niğde Çocuk Yuvasında 9 yaşında bir çocuğumuz, hastaneye götürülmesine rağmen, maalesef hayatını kaybediyor. Kendisine sistematik olarak yapılan darp yüzünden olduğu, birçok kaynaktan iddia edilmesine karşın, resmen herhangi bir cevap verilmemekte ve dosyası tamamen gizlilik kaydı çerçevesinde açıklanmamaktadır.
AKP sağlık politikaları kapsamında iç cephenin güçlenmesi
Bilindiği üzere AKP’nin sağlık politikasında, binalar ve cihazlar ana tema olarak ön plana çıkmaktadır. Önemli olan “rant hesabının“ tutmasıdır. Yap – İşlet – Devret kapsamında yapılan şehir hastaneleri ülke için bir kambur olup neredeyse kara delik mahiyetindedir. Yapılan hesaplamada yatak başına 315 metrekare kapalı alan düşmektedir. Bu gelişmiş ülkelerde bu seviyede bile değildir. Rakamsal olarak ele alındığında ortalama yatak başına 200 metrekare olduğu söylenebilir. Eski Sağlık Bakanı Sayın Koca’ya ait olan “Medipol Hastanesinde“ kapalı alan yatak başına 150 metrekare olarak uygulanmış bulunmaktadır. Bu kapalı alan miktarı başlı başına önemlidir ki, ödenen kira bedelleri tamamen bu metrekare başına gerçekleşmektedir. İşte bu nedenle şehir hastaneleri bina açısından oldukça geniş alanlı projeler şeklinde uygulamaya konmuştur. İşte böylece ”sağlıkta özelleştirme furyası“ gündeme gelmiş ve devlet tamamen sağlıktan uzaklaşarak üzerinden atmıştır. Özel’e verilen bu hizmet alımı, cemaat, tarikat, siyaset ve mafya tipi örgütlenmelerin eline geçmiş bulunmaktadır.
Bu özel hastanelerin hiçbirinde denetleme yoktur ve daha doğrusu denetleme kriterleri de gereği gibi oluşturulamamıştır. Bu hususta ülkemizde çok ciddi bir suç işlenmesi hastaneler bünyesinde yıllardan beri devam etmesine rağmen son günlerde çok ciddi şekilde kendisini göstermiştir. Yolsuzluk hastanelerin her ünitesinde mevcuttur ki bunlar, diyaliz ünitelerinde, anjiyo merkezlerinde, yoğun bakım merkezlerinde, görüntüleme merkezlerinde öne çıkmaktadır. Çarpıcı bir örnekle başlamak gerekirse, “DAVİVA Diyaliz Merkezinde “ güncelleşmektedir. Daha yeni olarak FMC Fresenius Medical Care kuruluşundan Daviva tarafından satın alınmasına rağmen, tamamı Alman sermayesi olan bu kuruluştan, bütün hastaların bilgisayarlarda kayıtlı olan çok değerli teknik verileri alım – satım aşamasında Alman kuruluşundan talep edilmemiştir. Alman kuruluş bir gün içinde bilgisayar programlarını kapatmış ve hasta dataları, “6698 Sayılı Kişisel Verilerin Koruması Kanununa“ rağmen Almanlarda kalmış ve devamı niteliğinde olan Daviva kuruluşu tarafından maalesef alınmamıştır.
İzlendiği kadarıyla hastanelerde, “bir rant düzeninin“ çeteleşme kapsamında kurulduğu birçok vesile ile ortaya çıkmasına rağmen Bakanlık ve adli merciler tarafından yeteri kadar üzerine gidilmediği iddia edilmektedir. Son dönemde insanların kanını donduracak şekilde, bir yeni doğan bebek çetesi gündeme gelmiştir ki, en basit açıklama çerçevesinde asgari 22 bebek ölümünden bahsedilmektedir. Klinik endikasyonu olmadan, yeni doğmuş bebekler kuvözlere alınarak, kurulmuş olan bir rant çemberinde hareket eden doktor ve hemşireler ile yeni doğan bebeklerin, kasten aç bırakılarak ölümlerine sebep olukları tespit edilmiş bulunmaktadır. Yeni doğan bebeklere, resüstasyon ve re animasyon yapılmadığı belirlenmiş olup, yüksek basınçlı oksijen veya hava verilerek akciğerlerinin patlaması gerçekleşmiştir. Bu yeni doğanların malnütrisyon’a maruz bırakılarak özellikle beslenmeyip aç bırakılmaları söz konusudur.
Bu konuyla ilgili olan ilk ihbarın 27 Mart 2023 tarihinde yapılmış olduğu ve İl Sağlık Müdürlüğünün haberi olduğu anlaşılmaktadır. 5 Nisan 2023 tarihinde ise, emniyetle beraber gizli bir operasyon yapılması planlanmış ancak 11 Temmuz 2023 tarihinde ise, operasyon yapılan hastanelere gidilerek aynı doktorlarla fotoğraf çektirilmesini açıklamak mümkün değildir. Bu yoğun bakımda ölen yeni doğan bebeklerle ilgili olarak 19 hastane hakkında inceleme ve soruşturma başlatılmış ve bunların 10 tanesinin ruhsatı iptal edilmiştir. Bu hastanelere “bebek dostu hastane“ statüsü verilmesinin yanı sıra “afiliye hastane“ denilmiştir. Böylece bu hastanelerin Sosyal Güvenlik Kurumundan ( SGK ) % 30 oranında daha fazla ödeme almasının yanı sıra, katma değer vergisi ( KDV ) ödememe ayrıcalığı da getirilmiştir. Ölmüş yeni doğan bebekleri bile günlerce kuvözlerde bekleterek günlük para almaya devam ettikleri aileler tarafından iddia edilmektedir.
Açlık ve yanlış tedavi yapılması ise, yeni doğan bebeklerin ölüm nedenlerinin başında gelmektedir. 2016 yılında bile hazırlanmış olan bu konudaki raporlara rağmen sağlık bakanlığının harekete geçmemesini anlamak oldukça zordur. Bu hususta bir örnek olması açısından İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü bünyesinden Dr. Malik Türkay tarafından çok detaylı hazırlanan bir rapor olmasına rağmen, denetlenen hastanenin faaliyetine nasıl devam ettiğinin ve kimler vasıtasıyla korunduğunun araştırılarak yargıya intikal ettirilmesi gereklidir. Yapmış olduğum araştırmalar kapsamında, ruhsatı iptal edilen hastane sahiplerinin üzerlerinin örtülerek dosya haricine çıkmalarının yolunun açılmasını değerlendiriyorum. Bu hastanelerde çalışan tüm doktorların olaydan sorumlu oldukları hiçbir zaman unutulmamalıdır. Etik olmayan davranışlarda bulunan bu doktorların da diplomalarının iptal edilerek meslekten men edilmelerinin önemi çok büyüktür.
Devamı bir sonraki yazıda…