Dünyanın görünen sevk ve idari ajandasında yer alan gelişmelerde son seksen yıllık sürecin uluslar arası münasebetlerde gelişmişliğin sinerjisi telakki edilen ‘demokrasi’ ikliminin sahiplenilen çekirdek merkezler ve de diğer çevrelerin idari yapılarında kâğıt üzerinde de olsa, iyi kötü yer edinebilmişliğidir. Ne kadar birikim sağlanabilmişliği henüz üzerinde tatmin edici olmaktan uzak bir mutabakat konusu olarak 21.asıra devredilmiş bulunuyor.
Hali hazırda idari biçimi monarşiden tutunuz, teokratik veya otokrasiden parlamenterizme şekillenebilen geniş bir camia var. Pratikte ise çağdaş devlet unsuru ve idarelerine tabi kitlelerin ekonomik, kültürel, sosyal, tarihi bileşenleri ile hem kendi içlerinde hem de çevreleri ile ne derece kurumsal senkronize olabildikleri doğrusu su kaldırmakta.
Şüphesiz devlet kurumsallığının kutsi addedilse de; devlet’e tabi halk zümrelerine musallat olan çağa mahsus problemler, geleceğe matuf beklentilerle dolu belirsizlik ve güvensizlik ortamında törpülendiği, aralarındaki münasebetler çerçevesinde manipüle edildiğidir.
Devletin idari kimliği ve idare şekli ile kurumsal olarak ne kadar demokratik olduğunun genellikle karıştırıldığı gözden kaçırılmamak gerektir. Yine de yönetimsel açıdan devlet idarelerinin, idari yönetim biçiminde ne kadar demokratik veya anti demokratik olduğunun daha çok ne kadar bürokratik veya şeffaf olunduğu gibi özelliklerle de ilgisi mevcuttur.
Kaldı ki, ticari teşekküllerin şirket ismi ve ünvanı, faaliyet alanına benzer hatta ilaveten ironik olmakla beraber, lafzi anlamda devletlerin ünvanları ile idari rejimlerinin ne derece inandırıcı veya kendileri açısından kabul göründüğü ile ilgili ‘sözde’ tecrübeler az değildir.(Demokratik Almanya Cumhuriyeti, Kongo Demokratik Cumhuriyeti)
2025 yılına girildiği şu günlerde konunun demokratik idarelerden açıldığından ve dünyanın bugüne kadar ki en sofistike birliğini(AB) kurmuş; ülkeler arası küreselleşen münasebetlerde tecrübelerine binaen en iyi slalom kabiliyetine haiz; kıtanın çoğunlukla demokrasi ile idare edilen ülkeler olduklarından bahisle, Avrupa’nın üzerinde dolaşan yönetilemezlik hayaletinden bir haylidir konuşuluyor.
Avrupa siyasetine yeni bir hayalet musallat olmuş durumda: Yönetilmezlik. 2024 yılı sonunda Almanya ve Fransa’da hükümetler düşerken, Hollanda’da, Belçika’da hükümet kurma süreci son derece karmaşık bir hal almışken, şimdi de Avusturya’da müzakereler başarısızlıkla sonuçlanıyor. Aşırı Sağ’ın istikrarlı şekilde güç kazandığına dair belirgin bir eğilim söz konusu. Bu eğilim, çok sayıda krizden, göçmenlerin entegrasyonunda yaşanan zorluklardan, sosyal ağların geleneksel medyaya karşı yükselişinden ve Avrupa genelindeki kötümserlikten besleniyor yargısı mevcut. Çoğu ülkede olduğu gibi bu partilerin dahil olmadığı bir koalisyon kurmak giderek daha zor hale geliyor şeklinde düşünenlerin sayısı yükseliyor.
Fazla ileriye bakmadan Avrupa Birliği üyelerinin yeri geldiğinde tüm dünyaya her derde deva kabilinden salık verdikleri demokrasinin mevcutlar arasında makul yol olduğu kabul görüyorsa onun önemli araçlarından sistemin içindeki tüm siyasi partilerin katılmışlığı da, seçmenlerin oy tercihlerine rağmen bazılarının istedikleri için ancak dahil olmadığı koalisyonları kurmak giderek daha zor hale geliyor ise seçmenlerde yükselen kötümserlik dalgalarının müsebbibi evvelindekilerin serencamıdır.