2025’e partiler hızlı girdi. Erdoğan bazı tartışmaların gerisinde kalsa bile, ekibi her yönde konuşarak kafalarda farklı algılama yaratıyor. Bunlardan biri Öcalan konusu. 26 Ekim’de Devlet Bahçeli’nin gündeme getirdiği “Öcalan mecliste DEM Parti grubunda konuşsun” önerisi üç aydır tartışılıyor. Her görüşme ve beyandan sonra muhtemelen kamuoyu araştırması yapılıyor, tepkiler ve destekler ölçülüyor.
Görünen o ki, istenilen sonuca henüz ulaşılmış değil. Görüşme sonrasında birkaç gün ara vererek açıklama yapılması bunun bir göstergesi. Öcalan’ın mesajlarının aktarıldığı ve görüş alındığı iddia edilen görüşmelerden sonra, ikinci Öcalan “ziyareti” için araya yine süre kondu. Öcalan “piyesi” yeniden yazılacak. Yaptığı öneri nedeniyle 3 aydır gündemde yer alan MHP, en kötü reklam yarar getirir” söyleminden ne derece yararlanacak belli değil.
2025 yılında belediyelere kayyum atamaları, gözaltına almalar, tutuklamalar sürüyor. Bu konuda Erdoğan çok rahat. AKP genel başkanı olarak istediğine istediği sözü söylüyor. “Aynısını iade ediyorum” diyen hemen “Cumhurbaşkanına hakaretten” yargılanıyor. Evet. Erdoğan’ın çift şapkası kendisine yöneltilen eleştiriler karşısında kalkan gibi duruyor.
Geçen hafta Beşiktaş Belediye Başkanının gözaltına alınmasından sonra, CHP Gençlik kolları başkanı da ifadesi alınmak üzere savcılığa 7- 8 polisle götürüldü. Bir yandan Ekrem İmamoğlu diğer yandan Özgür Özel İstanbul Cumhuriyet Başsavcısını eleştirdi. İmamoğlu’nun konuşmasından sonra, iki saat geçmeden kendisine soruşturma açıldı. Bu vesile ile bir durumu daha öğrenmiş olduk. O da şu: Erdoğan nasıl bir şapkası ile konuşup diğeri ile kendisini koruyorsa, yani eleştirilerin önünü “yasal tehdit” ile koruyorsa, aynı durum başsavcı için de geçerli. Tabii ki yapılan eleştirinin içeriği, tonu ve algılama veya algılatma özellikleri de önemli.
Ekrem İmamoğlu’na açılan soruşturmanın dayanağı başsavcılık açıklamasında şöyle yer aldı: “Tehdit ve Terörle mücadelede görev alan kişileri hedef göstermek suçlarından resen soruşturma” başlatıldı.
Terör ve terörle mücadelede görev tüm devlet memurlarına düşmüyor mu? Hakimler, savcılar, polisler, askerler, diğer güvelik güçleri, istihbarat birimleri…. Hepsinin görevi vatandaşı terörden ve teröristlerden korumak değil mi?
Şeytanın avukatlığını yaparak bir soru sorsak: FETÖ döneminde hayali suçlardan, hayali gizli tanıklarla bu ülkenin seçkin, onurlu ve yıllarını Öcalan terörüne ve teröristlerine karşı mücadeleye adamış olanlar gözaltına alındılar, mahkûm edildiler. Bunlardan biri bir teröristin gizli tanık olarak suçladığı eski Genel Kurmay Başkanının mahkûm edilmesiydi. Mahkumların bir kısmı hapishanede vefat etti. O dönemin savcı ve hakimlerinden bir kısmı şimdi FETÖ’den tutuklu veya kaçak. O zaman savcılar hukukun üstünlüğüne bağlı kalarak, kanıtlarla karar verseler daha yararlı olamaz mı?
Bu tartışmalar sürecek. Biz de sabırla izleyeceğiz.
Konu sadece Erdoğan ve AKP cephesindeki haraketlilik, heyecan içinde baskı uygulaması değil, aynı heyecan CHP tarafında politikada ve belediyelerin davranışlarında da geçerli.
İmamoğlu Türkiye Belediyeler Birliği başkanı olarak gerçekten önemli girişimlerde bulunuyor. Zaman zaman kendini cumhurbaşkanı adayı gibi değil de, yurtdışı ilişkilerinde bir yüksek devlet adamı statüsünde davranmaya çalışıyor. Örneğin, Suriye’de Türkiye Cumhuriyeti belediyeleri olarak kreş açma, okul yapma gibi önerileri yerli medyaya yaptılar. Ancak Suriye tarafından randevu verilmedi. Bu tutum bana Özel’in Esad ile görüşmeye gideceğim sözünü hatırlattı. Esad’a gidene kadar Esad gitti. Gazze’de Sosyalist Enternasyonal toplantısı yapacağız dedi. Olmadı.
Şimdi Özel, başkanımız hazır dedi, sonra buna kurullar karar verir diye çevirdi (tevil etti).
Özetle durum şöyle: Erdoğan ve kontrolündeki devlet kurumları “yasal fakat hukuka aykırı” işlemleri yapmakta özgür. Özgür Özel de kendini CHP adına her türlü kararı almakta yetkili sanıyor. Yetkinliği zaman içinde tartışır duruma gelirse sakın şaşırmasın.
Ancak bu durumda olan çalışana, emekliye, köylüye, üreticiye ve ihracatçıya oluyor.