Bireyler, kurumsal meselelerin büyük bir kısmını “devlet” üzerinden düşünürler ki bu davranışın haklı nedenleri vardır. Kutsi değerlerin öncelikli olduğu sergüzeşti(maceraperest) devirlerin ardından iktisadi unsurlar ile ortaya çıkan süreçlerde, ‘kamu düzeni’ yaşamın pratiğine, sosyal alanda gerçeğe dönüşün güvenini tesis eden, ‘ayakları yere basan’ sorumlu ve teşkilatlandıran idi.
Bu meyanda, şablonun tepe noktası yirminci asrın ikinci yarısında ideolojik cereyanların ve onlara tabi olan devletler kümelerine bağlı hiyerarşik, sınırlı sayıda da olsa vahşi rekabet dönemidir.
O dönemler boyunca “Devlet” toplulukları, birlikleri oldum olası etkilemiş tarihi ve sosyal birikimin, medeniyetler arasında birbirine intikal etmiş, imbikten geçmiş geniş muhteviyatını ideolojiler ile ete kemiğe büründürecek mükemmel bir araç oldular.
Kalkınmışlık, gelişmişlik ölçümlemeleri veya yeraltı ve üstü kaynaklarının zenginliği kabilinden nesnel; tarihte yaşanan olaylar, savaşların neticeleri, idari yapılarının niteliğine göre öznel; fakat İkinci Dünya Savaşı Galipleri devletler üzerinden tahkim edilen “düzen” böylece bir zaman idare etmiştir.
2024 Kasım’ında yeni seçime giden Birleşik Devletlerin 1774’de başlayan kuruluş hikayesine eklenen, yıllarca demokrasinin ağdalı kalesi olarak harelenmiş Beyaz Saray’ın sözde, sistemin iki partili düz bir cumhuriyet zahiri olduğu işte o İkinci Büyük Harpten sonra tesis edilen soğuk savaş-demirperde dengesi ve demokrat kesim dokunuşları ile anlam kazandırılmıştı.
19 ve 20. asırlarda ideolojiler üzerinden devşirilen devlet otoritesi, iktisadi küreselleşme öngörüsü sonrası, ‘borçlanma’ manivelası ve ‘havuç-sopa’ yedeğine alınarak, dil-etnisite-inanç gibi kadim hüviyetlere aşina, bağlı nüfuslarına da şimdilerde ortak ‘tüketici’ sıfatı iliklendi.
Böylece endüstri ve finans kompleksinin ‘tüketici-üretici’ bireye ulaşmada ayak bağı riski taşıyan ‘devlet’ organizasyonun saf dışı olmasa da kontrol içi kalmasında ‘kapitalist’ bir Çin Halk Cumhuriyetinin, ‘otokrat’ bir Mısır idaresinin, ‘Çarlık dönemine’ meyyal bir Rus Federasyonunun, hatta ‘gevşek’ bir Avrupa Birliğinin kıymeti harbiyesi de olmayacaktı.
İktisadi ana akımın diyelim ki farklı iki tarafının, hegemon nizam yarışmasında yeni bir pazarlık açılımının masanın devrilmeden ya da devrilerek kalıcı olması ihtimal harici bir neticeye ulaşması; devletlerin masadan pay kapma çabaları dışında varolan kriz dinamiğinin aşılacağı anlamına da gelmez. Bütün bunlara çeyrek asırdır insanlığa musallat olunan güven boşluğu dahil edilebilir.
Borusu ötenler ne yaygın kitleler, ne de devletler ve ne de devletlerarası kurum ve münasebetlerdir. Bu yüzden Dünya haritasında hemen her bölgede varolan, öne çıkan istikrarsızlık baloncuklarının gölgeleri haritanın tamamını gölgesine alır niceliktedir.