Tüketici enflasyonu 2025’in ilk ayında yüzde 5.03 oldu. Bir önceki yıla göre enflasyon 42.12 olarak açıklandı. Üretici enflasyonu ise aylık 3.06, yıllık 27.2 olarak gerçekleşti. 2023 Yılına göre kıyasladığımız zaman tüketici ve üretici enflasyonlarında kayda değer bir azalma olduğunu söyleyebiliriz. Peki burada vatandaşı şikâyete iten nedir? Hissedilen enflasyonun TÜİK rakamlarının çok üzerinde olması nedeniyle satın alma gücünün yıllar içinde azalması.
Bir hatırlatma yapayım: Türkiye’de enflasyon nedeniyle ücret ve maaşlardaki satın alma gücünün düşüklüğünü sabit tutmak için izlenen bir yöntem var, daha doğrusu vardı. Altı ay içinde enflasyon sözgelimi yüzde 20 olur ise, temmuz ayında maaşlara ve asgari ücrete yüze 20 zam yapılıyordu. Bu zam emekliler için büyük heyecanla bekleniyordu. 2024 Yılında temmuz ayında maaş düzenlemesi yapılmadı. Ücret ve maaşlar için yıl başında yapılan “telafi” ücret artışı ise “beklenen enflasyon” diye bir varsayıma dayandırıldı.
Merkez Bankası önceden kamuoyu oluşturarak beklenen enflasyonu bir yıl gündemde tuttu. Ardından 2025 için beklenen enflasyonu Mehmet Şimşek yüzde 21 olarak açıkladı. Ocak ayı tüketici enflasyonu yüzde 5.03 olunca yıl sonu enflasyonu yüzde 24’e çıkarıldı. Bu ne demek? Emekliler daha maaşlarını almadan yüzde 3 kesintiye uğradı. Hissedilen enflasyon yani gelir düzeyi düşük kesimleri etkiliyor. TÜİK’in hazırladığı sepette gıda maddelerinin enflasyona oranı yanılmıyorsam yüzde 16 civarında. Oysa gelir düzeyi düşük halkın aldığı ücretin veya maaşın en az yüzde 50’si gıda harcamasına gidiyor.
Zaten TÜİK, zaman içerisinde fiyatı artmayan ürünleri sepete koyuyor, fiyatı hızla artan ürünlerin etki katsayısını azaltıyor, bir kısmını da sepetten çıkarıyor. Ancak bir gerçek var ki, bunu yazan ekonomistler ve gazeteciler de sepette nelerin var olduğu bilgisini alamamaktan yakınıyorlar. Bu nedenle ENAG, Enflasyon Araştırma Grubunun verileri daha çok ilgi çekiyor. ENAG’a göre enflasyon Ocak 2025’te aylık bazda yüzde 8.22 artış gösterdi. ENAG, yıllık enflasyonu ise yüzde 81,01 olarak hesapladı.
Mehmet Şimşek geçen hafta ihracatın arttığından ve işsizliğin azalmasından bahsetti. Umalım ki öyle olsun, ancak önümüzdeki aylarda üretim artışı ile konkordato ilan eden firmaları takip ediyor olacağız.
Bir gerçek de sebze, meyve ve kuruyemişlerdeki fiyat artışları. Soğuk oldu, kar yağdı dediğimiz zaman yeşil sebzelerin fiyatı fırlıyor. Kuru yemişte ise tatlılara, aşureye filan giren ceviz, incir gibi ürünlerin fiyatı da 500 – 600 liraları aştı. Hane halkları yıllar öncesinin alışkanlıklarını mecburen terk ediyor. Yine TÜİK verilerine bakarsak, konut sahibi olan vatandaşlarımızın oranı da yıllar içinde azalmaya devam ediyor. Bu da zaten gelir dağılımı bozukluğunun bir örneği.
Suriye, Gazze, zoraki göçmenler önemli, ama geçim zorluğu çekenlerin, özellikle gençlerin “sinir patlaması ile işlediği cinayetlerin sayısının artması ve yaygınlaşması da toplumsal bir “yaşam krizinin” habercisi değil mi?
Bu güzel ülkede cinayet haberlerinin değil, üretimin ve ihracatın, uluslararası başarıların daha yoğun işlendiği haberleri izleyeceğimiz günleri umut etmekteyiz.