Çarşamba, Mart 26, 2025

Sorular

Birleşik Devletlerin bağımsızlık ilanı(1774) ve Fransız İhtilali(1789) sonrasında bilhassa 19. asrın ikinci yarısından itibaren kolonyal monarşiler, ortaya çıkmakta olan gelecekteki iktisadi vizyonu sahiplenmek adına; idari sistemlerine meşruti kaydını ekleyerek bürokrasi sınıfı ile teşkil edilen kamusal alanı tahkim ettiler.

Cumhuriyet, ulus- federal- konfederal gibi devlet idari yapılanmaları ile ilgili idare biçimlerinin “demokratik” addedilme tanısı zaman içinde fakat bilhassa İkinci Dünya Harbi sonrasında, ülkelerin iktisadi hiyerarşilerine bağlı idari biçimleri esas alırmış görünen bir ortak zeminde belirlendi. İki kutuplu Soğuk Savaş yılları boyunca Batı, Demirperde ve Üçüncü Dünya Ülkeleri ayrımı siyasette, insan haklarında ve iktisatta en geçerli genel tarif sayılabilirdi. Uluslar arası denetim ve kontrol babında bir ülke idaresinin kabaca ne kadar demokratik olduğu ‘şeytan ayrıntılarda gizlidir’ şemsiyesinin gölgesinde Atlantik’in çıkarları açısından değerlendirildi.

İdare biçimleri açısından, hegemon taraf tarafından sorgulanan ‘demokrasi’, sadece yeri geldiğinde (örneğin iktisadi kriz, terör, iç savaş, yaptırım)) bir proje olarak uygulandı veya yeri geldiğinde bir ülkenin sadece isminde ünvan olarak ‘joker’ formunda kaldı. Daha çok Birleşmiş Milletler uhdesinde kalmış olsa da bunlara İnsan Hakları konusunu da rahatlıkla ilave edebiliriz.

Teknolojik gelişmeler (diyelim ki 5G ) demokrasi ve insan hakları sahalarında önceden varolan ve Londra merkezli inceleme ve araştırma gurubu (EIU Economic Intelligence Unit) raporuna göre özellikle pandemi sonrasında 167 ülkede demokrasinin kaygı verici olduğu varsayılan durumu zamanla iyileştirebilir mi?

Veya yapay zeka’nın, iklim ve çevre sorunlarına verebileceği katkı gerçekten insanlığın hayrına bahşedilmiş kimlerin himmeti olarak kabul edilmelidir.

Dünya tarihi boyunca toplumlar gelir adaletine yaklaşamamışken yine de zaman ve gelişimler hızla büyük değişimler getiriyor. Gelir adaleti açısından aranılan ‘eşitlik romantizminden’ ziyade ‘insan haysiyetine yakışır yaşam’ hedefi gerçekçi olabilir ve bunun için dünya nüfusu üzerinde yapılan spekülatif komplo teorileri bir tarafa bırakılmalıdır.

Gelir dağılımında makul yaşam seviyesi için kabul edilebilir fark ve içe sindirilebilir eşitsizlik ne var ki insan hakları ve demokrasilerde olmamalı. Bir bakıma iktisaden hiyerarşinin elbette olabileceği ancak farklılıkların azgelişmişliği ve yoksulluğu kader haline getiren idare biçimleri ve insan hakları ihlallerine duçar olmamanın asgari gereğidir. Dünyanın en zengin bireyleri ve milletleri kadar, yoksul bireyleri ve az gelişmiş milletleri de eşit demokrasi ve insan haklarına sahip olmalıdır.

4-5 asırdan en acımasız ve kabasından başlayarak bugüne eklemlenen kolonyal uygulamalar gayriadillik ve samimiyetsizliğin imbikten geçmiş politikaları ile ‘kriz dinamiğinin’ müptelası iken teknolojik gelişmeler ile neticelerinin insanlığa beklenen müsbet yansımaları zaman eşliğinde ‘gözü doymazlığı’ ve özenine ait rekabeti alt edebilecek midir?

Demir Uzun

Diğer Yazarlar