Emekli ikramiyeleri üç aydır televizyonlarda haber oldu. İktidar sonunda Ramazan ve Kurban Bayramı için emekli ikramiyelerini 3 bin liradan 4 bin liraya çıkardı. Yani yüzde 33 artış yapıldı.
Kanımca muhalefet partileri iktidar üzerinde yeterli baskıyı oluşturamadı. Daha önce seçim atmosferinde CHP’nin o zamanki genel başkanı Kılıçdaroğlu’nun baskısıyla emeklilere bayram ikramiyesi konuldu. Aradan 3 yıl geçti, bin liralık ikramiye 3 bin liraya yükseldi. CHP, seçim atmosferi yaratmaya çalışırken emeklileri örgütlemekte ve tepki göstermekte geç mi kaldı, ağır mı kaldı, yoruma açık ! Ama bildiğim bir şey var ki, basın olayın üzerine gitti.
12 Mart’ta bir muhabir Erdoğan’a emekli ikramiyesinin düşük bulunduğu, bu rakamı artırıp artırmayacağını sordu. Aldığı yanıt şöyle oldu: “Beni dolduruşa mı getirmeye çalışıyorsun. Daha ne olsun?”
İşte mesele burada. Muhalefet Erdoğan üzerinde yeterli baskıyı oluşturamadığı için iş muhabire kaldı. O da nazik bir şekilde Erdoğan tarafından yanıtlandı. Ancak, 3 Binden 4 Bine çıktı, daha ne olsun yaklaşımı, siyaset alanında Erdoğan’ın serbest bırakıldığı anlamına gelmiyor mu?
Devletin başındakiler ülkemizin dünya konjonktüründe ön saflarda yer alması için çalışır. Erdoğan ve ekibi bu konuda her zaman dikkat çeken bir gayretin içinde oldu. BU gayretli çalışmanın 2002’de Abdullah Gül’ün ortak çalışması ile başladığını anımsatayım. Abdullah Gül ile yollar ayrıldığı zaman “Erdoğan’ın politikalarını” paralel olarak sürdürebilecek bir yapı yoktu, ama bugün var.
Muhalefete gelirsek yeteri kadar “güçlü” kadroya sahip değil ya da kaliteli insanlardan yeterinde yararlanamıyor. Son dönemdeki olaylara göz atarsak; bir yanda “İmralı ziyaretleri”. Diğer yanda Suriye’de devlet başkanı Ahmet El-Şara’nın SDG’nin lideri ile 8 maddelik bir anlaşma imzalaması. Bayramlarda ödenecek emekli ikramiyelerinin miktarın belirlenmesi.
Devlet Bahçeli’nin 22 Ekim’de yaptığı “Öcalan’a biraz serbestlik verin, Öcalan PKK’yı lağvetsin, silahları teslim etsinler” çağrısından sonra başlayan İmralı ziyaretleri sonuç vermedi. Birinci ziyaretten sonra haydi bir daha, olmadı Kuzey Irak’a Barzani ile görüşmeye. Haydi bir daha İmralı’ya. Sonra 5 yıldızlı otelde Öcalan’ın mesajını kitlelerle paylaşma. Bu arada bir sürü parti ziyaretleri. Bu ziyaretler hala sürüyor. Daha da sürecek. Görünen o ki, ne kadar “yaşasın lider Apo deseler de, Tük halkı bu tavra bir türlü sıcak bakmadı, bakmayacak.
CHP bu konuda ne yaptı? Bir şeyler söylemiştir herhalde ama sözler iz bırakmadı. Irak’ta barış anlaşması” adı altında “Kürtlere özerklik havası var, bir yandan da onu gizlemek için Lazkiye tarafında aleviler katlediliyor.
Türkiye için sıkıntılı bir durum var ortada. Dış işleri bakanımız, milli savunma bakanımız ve MİT başkanımız anlaşma sonrasında hemen Şam’a gittiler.
CHP cumhurbaşkanlığı tek adayı için “önseçim yapacak. Ekrem İmamoğlu’nu ortada bıraktılar. İmamoğlu çılgınlar gibi gece gündüz demeden ülkenin bir ucundan diğer yanına koşuyor.
Suriye devlet başkanı el-Şara’nın SDG lideri Mazlum Abdi ile imzaladığı anlaşma bölgede yapıyı değiştirecek. Mazlum Abdi’ye general Mazlum Abdi de diyorlar. Mazlum Abdi’nin birkaç ismi daha var. Birisi de Mazlum Kobani. Bir zamanlar Trump’ın Erdoğan’a “onunla konuş” dediği kişi. Şimdi nasıl bir gelişme olacak, izleyip göreceğiz.
AKP için iç politikada sıkıntılar var. Temel sıkıntı ise Erdoğan’ın yeniden aday gösterilmesinin sağlanması. Mecliste yeterli oy sağlanması için DEM partinin veya CHP’nin desteğine ihtiyacı var. Ne edip, ne yapıp yaklaşık 10 milletvekilini bu partilerden kopartmalılar.
Bugün hayır diyenlerin yarın evet dedikleri bir siyasal ortamda, sanırım Erdoğan yavaş da olsa ilerliyor. Yoksa neden “daha ne olsun” desin ki !…