Mikrokosmos- makrokosmos analojisi için ‘değişim’, sıfattan fiile izah edilebilir bir dengenin anahtarıdır. Heraklit’in ‘değişmeyen tek şey değişimin kendisidir’ tabiri ve aynı manaya gelen pekçok düşünürün değişim ile ilgili hafızalara kazınmış özlü sözleri de ilave edilebilir. İnsan için farklılaşmayı zaman ve mekan boyutundan ari kavrayabilmenin güçlükleri, fiiliyatta ve hissiyatta teşekkül eden zengin bir kütüphaneyi oluşturur.
İnsanoğlu için kültürün anlamı bir tarafı ile kurumsal ve bireysel olarak yaşadığı zaman dilimi ile ilgili kalmayıp geçmişten geleceğe uzanan yelpazede bir bakış ile veri zamanını ona dahil edebilmek mümkün olduğunca da farkındalığı yaşabilmektir. Envai çeşit canlı cansız fani elemanın mevcudiyetinin ortalama varoluş süreleri ve ömürlerinin bir nebze mana tecelli etmesinin fiili ve hissi tezahürüdür. Bu kollektif benzeyiş ‘düşünebilme’ kabiliyetine haiz beşer unsurunu tabiatın diğer unsurları ile harmanlayan adeta aynı geminin yolcuları olarak tanımlayan evrensel çerçevedir.
İnsanlık için yapay zeka bir tehdit olarak görülse de sanılır ki asıl felaket insanın giderek yapay zekadan bile daha mekanik daha içgörüsüz, daha duygusal zekadan yoksul bir varlığa evrilmesi olabilir. Bir zamanlar insanı diğer canlılardan ayıran muhakeme kabiliyeti, etik değerleri, kollektif bilinci ve duygusal zekası, modernitenin önü çektiği çağda artık giderek körelmekte; bireyler yalnızca dürtülerin ve anlık hazlarının peşinde sürüklenen, kısa vadeli beyhude tatminlerin tutsağı haline gelmekteler. Düşünmek, sorgulamak ve anlamlandırmak yerine, yüzeysel uyarıcılara bağımlı, doping döngüsünü biteviye tüketim çarkında tatmin etmeye çalışan bir tür.
Giderek büyüyen dünya nüfusu ve son iki asırdır egemen algının ‘sınırlı kaynaklar sınırsız ihtiyaçlar’ temelinde iktisaden ‘sürdürülebilir büyüme’ retoriğine dayanması üzerinedir. Bir tarafı medeniyet yolunda katedilen tecrübeler diğer tarafında bilimsel kazanımların ışığında tabiatın insanların üretim tüketim teknikleri ve yaşam biçimlerinin genellikle negatif yönlü dışavurumlarının çevresel ve küresel dengeleri, en önemlisi insan nüfusunun artışı ve azalışını ne şekilde ve nasıl etkiliyor olduğu konusundaki riskleri elle tutulur, gözle görülür misaller ile bilinçlenme yolunda çok daha fazla efor harcanması gereğine tabidir.
İnsanlık tarihine bakıldığında ilk insanın ortaya çıkışından günümüze gelinen sürecin tabiat ve çevre ile ilgili sosyal ve iktisadi açıdan münasebetlerine rasyonel bir tespit olmak üzere başlangıcından şimdiye kadarının aynı zamanda yerellikten küreselleşmeye doğru uzanan bir yol olduğunda şüphe yoktur.
Nasıl ki tarihteki doğal afetler, kavimler göçleri o zamanlara ait mücbir bir takım hareketlenmelerin kaynağı ise, işaretler bu gezegenin insan ve diğer canlıların yaşamı için çevre ve tabiat şartları açısından bazı değişimleri zaruri kılması anlamına da gelebilir. Küresel ısınma, karbon emisyonu, iklim değişmeleri, çevre kirliliği gibi gelişmeler ve yarattığı neticeler ‘sınırlı kaynaklar’ tanımı içerisinde neden yer alıyor olmasın ?
Bu takdirde her irade kendisi için genelde ve özelde ‘sınırsız ihtiyaçları’ tercih edemez duruma ister istemez katlanacaktır. İş bu mesele geri dönülemez hale gelmeksizin devlet-ulus-sermaye farkı gözetmeden kararlı, sade, azim ve sabırlı bir yaklaşımla nesiller arası müteselsil sorumluluğun bilinci ve vazgeçilmez bir gereği olarak gidişata denge içerisinde kalarak sahip çıkmaktan geçiyor olmalı.