Kurumsal olarak yıldönümlerini coşku, neşe ve ileriye dönük ümit dolu düşüncelerle kutlamaya çalışıyoruz. 20 Nisan’da 83 yılı geride bırakarak 84. yılımıza gireceğiz. Geçmişe baktığımızda TİCARET’in II. Dünya Savaşının zor günlerinde, ticaret hayatının zorunlu savaş kısıtlamaları ortamında, 1931 yılında eniştesi Anadolu Gazetesinin sahibi Haydar Rüştü Öktem’in yanında gazeteciliğe başlayan ve bu mesleğe gönülden inanmış 28 yaşındaki bir gazeteci Süha Sükuti Tükel tarafından 20 Nisan 1942’de yayın hayatına başladığını görüyoruz. Bunca yıllık yayın hayatında da günlük olarak sahip değiştirmeden yayınlanan ender gazetelerden biri olarak kurucumuzun koymuş olduğu prensipler doğrultusunda, her zaman kamuoyunu doğru bilgiyle buluşturmaya çalışan bir mevkute olarak yayın hayatımıza devam etme gayretindeyiz. Kuruluşundan beri Pazar ve bayram günleri yayınlanmayan TİCARET’in bu yıl kuruluş gününün pazara rastlaması nedeniyle yayın hayatına başlamasını bir gün önce kutluyoruz. TİCARET’in 27.086’sı sayısını yayınlarken, gazeteyi bugünlere getirmiş olan başta kurucumuz Rahmetli Süha Sükuti Tükel olmak üzere, aramızdan ayrılmış olan ve halen çalışmakta olan arkadaşlarımıza müteşekkir olduğumuzu ifade etmek isteriz.
Geçtiğimiz yıldönümünde kaleme aldığımız bazı cümleleri burada da tekrarlamakta fayda görüyoruz. Süha Tükel’in koymuş olduğu ilkeler derken ne demek istediğimizi şöyle ifade edebiliriz. Başta doğru ve yanıltıcı olmayan haber ve yorumlar çerçevesinde bir içerik hazırlanmasını belirtiyoruz, yoksa tarafsız olmak gibi bir iddiamız yok. Tarafız çünkü en başta Atatürk ilkelerine bağlıyız; tarafız çünkü gazetemizin adı üzerinde “ticaret” hayatının ekonomiyi güçlendirici en önemli unsur olduğuna inanmış bir kurum olarak hür teşebbüsün ve bireysel girişimciliğin vazgeçilmez unsurlar olduğuna inanıyoruz; tarafız çünkü batıya dönük bir ülke olmamız gerektiğine inanıyor ve bunun geleceğimizi daha parlak, başarılı, vatandaşına eşit ve faydalı hizmet getirecek ve zenginleştirecek bir zemine oturtacağına inanıyoruz. Ancak bunun “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” anlayışıyla değil, bilimsel temelli yaklaşımlar çerçevesinde yapılabileceği gereğini de vurguluyoruz.
Ne yazık ki başta belirttiğimiz coşku ve neşeyi hissetmekte zorlanıyoruz. Sadece ülkemizde değil, dünyada ticaretin kısıtlanması yönünde Amerika’nın yeni başkanı Trump tarafından başlatılan uygulamalar, yıllarca serbest ticaretin dünya ekonomilerine sağladığı faydaları tersine çevirebilecek özellikler taşıyor. Serbest ticaretin yaygınlaşmasının koşullarının kolay gerçekleşmediğini, özellikle eşit zenginleşmede bazı menfi sonuçlarının olduğunu dikkate alsak bile, dünya ekonomilerinin kısıtlı bir ticaret ortamı olsaydı çok daha az büyüme ve gelişme gerçekleştirmiş olacaklarını varsaymak yanlış olmayacaktır. Şimdi tekrar kısıtlama yolunda atılmış adımların uygulanmaya başlayacağı bir döneme giriyoruz. Umarız ki belli bir süre sonunda bunun yanlış olduğunun farkına varılır ve tekrar kayıpları telafi etmeye çalışacak bir serbest ticaret ortamını dünya ülkeleri olarak yaratabiliriz.
Ülkemize gelince ekonomik dengelerimizin ne kadar hassas noktalara oturduğunu son gelişmeler çerçevesinde izliyoruz. İşin üzücü tarafı, her ne kadar alınmaya çalışan tedbirlerin çoğu parasal olup mali tedbirleri ikinci planda tutsak da belli adımları atmış ve enflasyonu bir nebze olsun kontrol etmeye başlamıştık. Dengeyi bozan konunun politik olması, istemesek de ülke ekonomisini menfi etkileyecek ve iş dünyası ve çalışanların zor günler geçirmelerine neden olacaktır. Tabii kaynakları bol olan petrol ülkeleri gibi bir şansımız yok. Kalkınmamız için gerekli kaynakların da ancak güven vermemiz durumunda temin edebileceğimizi kabul etmek gerekir. Ancak hukuk sisteminin adaletten uzaklaşmış bir görünüm arz etmesi, ülkemize bilhassa dışarıdan gelebilecek kaynak akışını engellerken, belki yurt içinden de dışarıya akışı hızlandıracaktır. Bazen düşünmek istiyorum: Acaba 2025’in başından beri politik olarak verilen hukuk kararları uygulanmamış olsa, iktidarı elinde tutanlar rakip olmak isteyenlere dostluk eli uzatmış olsalar ekonomimiz nasıl etkilenirdi? Bu sorunun cevabını bu yazıda aramayacağım ama umarım bu sorunun muhatapları en azından kendi içlerinde bu işin muhasebesini yaparlar diye umut ediyorum.
84. Yılımıza girerken 102 yıllık Cumhuriyet döneminin 84’ünü yaşamış bir gazete olarak yine de ileriye dönük Türkiye Cumhuriyetinin geleceğinin parlak olduğuna inanıyor fakat bunun ancak batıya dönük bir politika izleme ısrarı ile gerçekleşebileceğini, aksi tutumun macera aramaktan başka bir sonucu olamayacağını bu vesile ile vurguluyor, TİCARET’i bu günlere getiren okuyuculara da özellikle teşekkür ediyoruz.