Sosyal değişim katsayısı toplumların kültürel aidiyetleri yanında gelenekleri, tarihi kazanımları ve tecrübelerinin zamanla unutulmaması gölgesinde nesilden nesile aktarılabilen, açıkça olmasa da baskın bir idare ve devlet nizamını da belirler. Devlet’in kimliği bir tarafı ile yurttaşlarının idare ile olan münasebetlerinin onlar tarafından takdir babında irade bütünlüğü kudretini mümkün kılabilecek kabiliyete bağlı olarak belirlenecektir. Devlet idarelerinin şeklen bir anayasa şemsiyesi altında kayıtlı olmaları yurttaşlar nezdinde irade bütünlüğünü işaret etmekte yetersiz kalabilir. Bizde belki de zamanın ruhu gereğince lafzi yoruma tabi kalınarak ‘hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir’ sözü şimdiye dek meclis salonlarında daimi arzı endam etmiştir.
Nüfus artışları ve azalımları, düzenli ve düzensiz göçler; ilgili olan bölge ve sınırları hatta bulundukları kıtayı genel parametreler ile direk etkileme açısından önemlidir. Devletlerin sınırları belirlenirken görünürde tarih, toplum, coğrafya, konum öne çıkan veriler kabul edilse de dil ve dini hususiyetler, etnik, ideoloji ile sınır ihtilafları ve bölünme potansiyeli arka planda düzenlemelere esas teşkil etmiştir.
Bilhassa Yeniçağ başlarından sonra denizlere açılmanın, yeni kıtaların keşfinden günümüze meydana gelen olaylar tesadüfe mahal bırakmayacak biçimde eklektik süregelmiştir. Bilhassa Osmanlı Devletinde yüz elli yıl önce başlayıp yaşanan fikir tartışmalarının Garb Medeniyeti cihetinden neşet etmesi, Rus Çarlığında Büyük Petro’dan Ondokuzuncu asır boyunca terekküp eden Batı kültürel harmonisinin ve devamında sanayileşmiş İngiltere ve Almanya’dan ithal ‘sosyalist’ akımın ani gelişen ihtilal ile neticelenmesi paralel mahiyette gelişmelerdir.
Güç merkezleri daha çok ticaret, sanayi, endüstri, koloni ekseninde gerektiğinde ihtilafların silah ve savaş yolu ile belirlendiği bir düzenin önce Avrupa daha sonra Amerika tarafından dikte edilir olduğu, kurallarının yirminci asırda küresel vaziyet aldığı hiyerarşik formasyondur.
İster mali ister kültürel olsun maliyetler yıpratıcıdır, kaçınılmaz olarak bölüşümü, yeniden bölüşüme zorlar, birikimi; maliyetleri minimize edebileceği coğrafyalara doğru hareketlendirir, yeniden dolaşıma sokar ve başka bir merkezde toplar. Yeniden dolaşım yeniden birikimin fonksiyonudur. Batı olarak coğrafi ve kültürel uzlanım konusu olan dünya, bu ağır maliyetlerin altında kaldı. Atlantik, sermaye etkinliği yönünden olmasa da iktisadi ve teknolojik donanımını Pasifik ve Çin dünyasına kaptırdı.
2008 Bunalımı ve krizinden sonra ABD ile Çin arasında etiketlenen küresel ticari rekabet, ‘bir kuşak bir yol’ projesini 2013 yılında açıklayan Çin Devlet Başkanı Şi Cinping tarafından hayata geçti. Çin’in iktisadi bilançosu geleceğe dair yükseliş eğilimini ortaya koyarken, neticelerinin süper nüfuslu ülkenin dahilinde, moral parametrelerdeki hazmı kolay olmuyor.
Haliyle Türkiye de bu gelişmelerden etkileniyor. Soğuk savaş sonrası arayışlarında eski konumunun ve siyasi tehdit algı ayarlarının, artan nüfusu ile değişime açık olan ülkenin değişime uğramasında eskiye dönmek ile yeniye geçmek arasında bocalama gibi görünse de ülke çıkarlarının güncellenmesi adına düzenleme gerekir; Millet uzaktan bakınca tek ama yakından bakınca çoktur. İçinde ekonomik çıkarları ve sosyal tercihleri benzemez çok sayıda küme vardır. Bunların barış içinde yaşaması için bilakis millet hakimiyetinin evrensel hukuk altyapısında kayıtlı ve şartlı tecelli ettiği sivil anayasa gerekir. Böylece istikrarın sürdürülmesinde idari ve toplumsal açıdan ülkeyi zorlayan başta kimlik sorunu ve yol açtığı kutuplaşma risklerinin ipoteği giderilebilir.