Cuma, Mayıs 2, 2025

Suriye İç Savaşında Cihatçı Gruplar Türkiye Konumu -I

Din için toprak gasp etmek, yani mülkiyeti başkasina ait olan yeri işgal etmek meşru değildir.


Sevgili okarlarım,

İmamı azam Ebu Hanife’nin, bu sözünü hatırlatan olaylar, İslam coğrafyasında hem geçmişte, hem de günümüzde, emperyalist Amerika’nın desteğindeki İsrail’in uygulamaları nedeniyle sıklıkla yaşandığı için ben de yeniden hafızaları tazelemek istedim.

Dünya kamuoyunu uzun süreden beri meşgul eden ve geleceği tartışmalı olan Ortadoğu ülkeleri içinde yer alan Suriye’deki güncel gelişmeleri, Türkiye’nin bu olgulara iştiraki ile konumunu, kamuoyunun çok da iyi bilmediğini değerlendirerek bazı açıklamaları bu makalem kapsamında yapmak istedim. Bu nedenle yazımın konusunu, Suriye iç savaşındaki dengeler içinde, muhalif blokta, önemli bir yer işgal eden, ülkemizde güçlükle uygulanan laik, demokratik hukuk düzenini yıkmayı ideoloji haline getirmiş olan “cihatçı radikal İslamcı“ grupların kimliklerine ve onlara destek olup kendi menfaatleri çerçevesinde yönlendiren, emperyalist ülkelere ayırmış bulunuyorum.

Radikal İslamcı & Cihatçı Gruplar
Suriye iç savaşına iştirak eden “Sünni gruplar“ daha ziyade radikal İslam çizgisinde yer alan “cihatçı zihniyeti“ benimsemiş kümeler olduğu birçok istihbarat kuruluşu tarafından bilinmekte ve raporlar hazırlanmaktadır. Suriye’de bulunan Şiilerin, çeşitli vesilelerle iç savaşın başlangıcından itibaren birçok farklı gerekçeler yaratılarak bu Sünni grupların milisleri tarafından katledildikleri bir sır değildir. Birçok yerde çatışmalar iç savaşın başlangıcından bu güne kadar, “mezheplerin çatışması“ bazında devam etmiş ve halen kısmen de olsa, Suriyelilerin hayatında yer almaktadır. Baas partisinin diktatör yönetiminin Şiilerden meydana geldiği fikri, birçok kurumsal hafızalara yerleşmiş bulunmaktadır.

Suriye’nin sosyal yapısı etüt edildiğinde, %60 gibi büyük bir kısmının Sünni Araplardan, % 12 oranındaki bölümünün Alevi Araplardan, %9 olan bölümünü, Sünni Kürtlerden, yine %9 düzeyindeki topluluğu ise, Rum Ortodoks – Hristiyanlar teşkil etmektedir. Bunun yanı sıra %4 olarak Ermeniler ile %3 seviyesinde, Dürzi Arapların da ülke nüfusu içinde yer aldığı not edilmektedir. Arap Alevilerine, “ Nusayriler“ denilmekte olup, Şiiliğin ilk dönemlerinde “galiyye“ kolunun etkin olduğu değerlendirilmektedir. Nusayriler olarak anılan bu grup 9. Yüzyılda ” İbnü’n Nusayri“ tarafından kurulduğu belirlenmekte olup, Aleviliğin Suriye’de nüfusun önemli bir kesimini teşkil ettiği rakamsal nüfus verilerinden anlaşılmaktadır. Arap Alevileri, yapılan birçok değerlendirme ve görüşmeler kapsamında, kendilerini Anadolu Alevilerinden farklı bir etnik grup olarak tanımlamaktadırlar. Ben geçmiş dönemlerde bu konuda, yapmış olduğum, birçok ikili temaslarım kapsamında aynı sonuca vardığımı ifade etmek isterim. Bu grup içinde Kur’an başlıca kutsal kitap sayılmasına rağmen yorumlar ise “Galiyye ve Bâtıniye“ açıklamaları, çerçevesinde ele alınıp insanlara telkin edilmektedir. Bu hususta, Muhammet Rıza, Abdülbaki Hasan, Faruk Ensari gibi toplumu yönlendiren din adamları ile de görüşmüştüm. Onların ortak noktalarının Anadolu Alevilerinin, kendilerinden çok farklı oldukları ve değişik kavramlar üzerinde yoğunlaştıklarıydı.

Bazı Arap Alevi ritüellerinde şarap içilmektedir ve alkol ile ilgili bir kısıtlama veya yasak söz konusu olmamaktadır. Alevi inanışının merkezinde tek tanrının üç yönünü içeren “ilahi bir üçleme“ inancı vardır. Bu üçlünün, Mana (anlam) İsim ve Bap ( kapı ) olarak adlandırılmaktadır. Alevilere göre 7. enkarnasyonu Ali, Muhammet ve Selman-ı Farisi teşkil etmektedir. Suriye iç savaşına iştirak eden çok farklı paramiliter organizasyonları olan mezhep ve inanış kökenli gruplar vardır. Bunların önemli bir kısmı ise muhalif kanatta yer almalarının yanı sıra tamamen “cihatçı, şeriatçı yapılardan“ meydana geldiği istihbarat kaynaklarında, yakından bilinip izlenmekte olduğu bir vakıadır.

Suriye’deki son gelişmeleri, Türkiye’deki AKP yöneticileri ile liderlerinin, olayı bir başarı olarak halka algılatmak istemelerinin hiçbir anlamı yoktur. Çünkü CIA, MOSSAD, MI 6 ile Pentagonun hazırlamış olduğu plan çerçevesinde tüm aktörler, Erdoğan dahil olmak üzere kendilerine verilen rolü oynamışlardır. Bu büyük Ortadoğu projesinde esas ana temanın “ABD ile İsrail’in ulusal çıkarları“ söz konusu olduğu gözden uzak tutulmamalıdır. Ben bu hususta temas ettiğim, yabancı emekli istihbarat mensuplarının değerlendirmelerinin, tamamen ortak bir noktada şekillendiğini açıklıkla görmüştüm. Geriye olayın manipüle edilmesiyle beraber, sadece figüranlar ile konu mankenleri kalmaktadır. Benim özel kaynaklarımdan edindiğim bilgiler çerçevesinde, ABD ile Pentagon daha önce ülkemizde Fetö silahlı terör örgütü kanalıyla, denemeye çalıştığı “ılımlı İslam“ modeli yerine, Suriye’de “ılımlı şeriat“ uygulamasını gündeme getirecektir.

Bilindiği üzere, ılımlı İslam projeleri Fetö silahlı terör örgütünün 15 Temmuz 2016 tarihinde, ordu içine sızdırdıkları personeller ile yaptıkları kalkışmanın, Atatürkçü Türk Silahlı Kuvvetleri ( TSK ) komuta kademesi emrinde çalışan subaylar tarafından bastırılması neticesinde çökmüştü. ABD Suriye’nin parçalanmasındaki oynadığı başat rol ile bu defa “ılımlı şeriat“ modelini hayata geçirmek için uzun zamandır hem teorik alt yapısının oluşturulmasında, hem de pratiğinin gerçekleştirilmesi çerçevesinde çalışmaktadır. Bu nedenle, muhalif güçler olarak tanımlanan gruplar içinde, bazı paramiliter unsurları doğrudan desteklemiş olduğu, alandan elde edilen deliller ile sabit olmaktadır. Netice itibariyle, ben, muhalif gruplar içinde yer alan, önemli cihatçı, şeriatçı olan paramiliter silahlı yapıları, tarihsel yapılanmaları kapsamında, ele alarak kısaca belirtmekte yarar görüyorum. Ancak bu hususta çok daha detaylı bilgilere sahip olduğumu da bu vesile ile açıklamakta yarar görüyorum.

Fetih El İslam
Suriye iç savaşında, “Fetih el İslam“ adıyla anılan silahlı yapı, 2006 yılında kurulmuş olan “Sünni İslamcı“ bir silahlı grup olarak bilinmektedir. Örgüt, Suriye Lübnan ve Filistin’de faaliyetine devam etmiştir. Liderlerinden birisi “Şakir el Abşi“ olup Suriye istihbaratı, El Muhaberat tarafından öldürüldükten sonra onun yerine “Ebu Hussan el Shami“ geçmiştir. Toplam olarak 15.000 kişilik bir silahlı gücün Suriye içinde olduğu ve devamlı El Kaide ile yakın temas halinde hareket ettiği istihbarat birimleri tarafından bilinmektedir. Bu grup içine sızdırılmış birçok istihbarat ajanının da bulunduğu gözden uzak tutulmamalıdır. Bu grup içinde mütalaa edilen “liva el ümmet tugayı“ silahlı bir yapı olup, Nisan 2012 tarihinde 7.000 – 8.000 silahlı militandan meydana gelerek tesis edilmiştir. Bu silahlı paramiliter grubun lideri, aynı zamanda Libya iç savaşında yer alarak, Trablus tugayını da yönetmiş olan “Mehdi el Herati“ olup personelin tamamen Arap olduğu not edilmiştir.

Tehrik’i Taliban Pakistan (TTP)
Tehrik’i Taliban Pakistan (TTP) olarak isimlendirilmiş olan, silahlı yapı “Pakistan Taliban hareketi“ olarak bilinen, radikal İslamcı yapı, silahlı militan grupları bünyesinde toplamış olan bir terör örgütüdür. 2007 yılında “Beytullah Mesut“ tarafından kurulduğu istihbarat kuruluşları tarafından bilinmekte olup, bazı Arap istihbarat kuruluşları tarafından ise, örtülü olarak desteklendiği iddia edilmektedir. Bu cihatçı, radikal gurubun ideolojisinin, Vehabilik, İslami kökten dincilik, mezhepçilik olduğu anlaşılmaktadır. Pakistan Talibanı ile Afgan Talibanı gruplarının birbirlerine ideolojik açıdan bağlı olmasına rağmen, operasyon ve komuta yapılarının ayrı olduğu eylemlerden anlaşılmaktadır. 2007 ile 2009 yılları arasında lider olan Beytullah Mesut 2013 yılına kadar bu silahlı militan yapının yöneticiliği üstlenmiştir. Onu takiben ise 2013 ile 2018 dönemini kapsayan 5 yıllık süreçte “Fazal Hayat“ isimli kişinin lider olduğu görülmektedir.

2018 yılından sonra da lider koltuğu “Noor Wall Mehind“ tarafından doldurulmuştur. Bu örgütün eylemleri programında, Pakistan hükümetini devirme konusunun da yer aldığı açıklamaları bazında gündeme getirilmektedir. Lider olan kişinin, ideolojik eğitim aldığı “El Kaide terör örgütü“ ile organik bağlarının devam etmesi ise üzerinde durulması gerekli önemli bir gelişmedir. ABD savunma bakanlığında bazı kişilerle temasımda 2019 yılında Afganistan’da 5.000 civarında olan TTP militanının, kademeli olarak devamlı arttığı da bir başka boyutu işaret etmektedir. 2020 yılının sonlarında, “Amjad Faraqi, leşkeri Cengavirin, Musa şehit Karwan, Mehsud fraksiyonları, Mohmand Taliban, Bajour Taliban, Cemaatül Ahrar ve Hizbül Ahrar“ grupları tamamen TTP ile birleşmişlerdir. Böylece 2020 yılından itibaren eylem ve saldırı düzenlerini değiştirerek, Tehrik-i Taliban Pakistan (TTP) Noor Wali Mesut yönetiminde yeni bir strateji izlemeye başlamıştır. Bu yeni saldırı ve operasyonlar kapsamındaki yaklaşım içinde, sivillerin korunarak sadece güvenlik ve kolluk kuvvetlerine saldırıların yapılması talimatları verilmiştir. 2020 yılındaki TTP içinde 4 önemli liderin birer ay ara ile ölmesi ise, çok önemli üzerinde durulması gereken bir taktik gelişmedir. Bu öldürülen liderlerin, “Şeyh Halid Hakkani, Hakimullah Mesut, Sheryar Mesut“ oldukları bilinmektedir. Dikkate almak gereklidir ki, Tehrik-i Taliban Pakistan adlı silahlı örgüt tamamen Taliban militanlarından kurulmuştur. Bu örgüt aynı zamanda Pakistan’ın, Afganistan sınırında yer alan “İslamcı milis“ gruplarının da şemsiye örgütü görevini yapmaktadır. Silahlı örgüt 2007 yılından itibaren genel anlamda mezhepçilik yapmak onun ideolojisinin temelini teşkil etmektedir. Ayrılıkçılık yapmak için özel istihbarat ve propaganda eğitimi almış personelinin de bünyede yer aldığı bilinmektedir. Bu personelin ise, doğrudan Afganistan İslam emirliğinden talimat aldığı gözden uzak tutulmamalıdır. Veziristan savaşında yer aldıkları istihbarat birimleri tarafından not edilmiş olup, El kaide ile çok yakın ilişki içinde oldukları ayrıca işaret edilmektedir.


Tayfun Gözüm

Diğer Yazarlar