Don olayının ardından ihracatçıların ve üreticilerin stoklara yöneleceğini belirten Mehmet Ali Işık, organik tarım konusunda devletin pozitif ayrımcılık yaparak üreticilere destek vermesi gerektiğini söyledi
ŞURA NUR SAVRANOĞLU
Ege ve Doğu Anadolu Bölgelerinde yaşanan kuraklık ve don olayları, Türkiye’nin kuru meyve üretimini ciddi şekilde etkiledi. Özellikle Ege’de çekirdeksiz kuru üzüm, Malatya’da ise kayısı üretiminde yaşanan ürün kayıpları, sektör temsilcilerini ve ihracatçıları harekete geçirdi. Üretimde yüzde 30’u bulan zarar oranlarına rağmen Ege Bölgesi’nde ihracatın devam etmesi öngörülürken, Malatya’nın kayısısında görülen zarar oranı bazı bölgelerde yüzde 95’e ulaştı. Yurdun dört bir yanında yaşanan bu gelişmeler, mevcut stokların iç piyasa ve ihracat için ne kadar yeterli olacağı sorusunu da gündeme getirdi. Ege Kuru Meyve ve Mamulleri İhracatçıları Birliği Başkanı Mehmet Ali Işık, TİCARET Gazetesi’ne konuşarak sürdürülebilirlik ve organik tarım konusunda devletin pozitif ayrımcılık yaparak üreticilere destek vermesi çağrısında bulundu.
“Geçen yıldan devreden stok miktarı sınırlı”
Ege Bölgesi’nde yaşanan kuraklık ve don olayları sonrası, özellikle kuru meyve üretimindeki stok durumuna dair açıklamalarda bulunan Mehmet Ali Işık, mevcut stokların sektörü ayakta tutma olanağını değerlendirerek, “Ege Bölgesi’nde kurumuza bağlı olarak özellikle çekirdeksiz kuru üzüm üretimi olumsuz etkilendi. Bölgesel farklılıklar olmakla birlikte bazı üzüm alanlarında zarar oranı yüzde 50’ye kadar çıktı; bazı bölgelerde ise bu oran yüzde 10-20 civarındaydı. Genel olarak bakıldığında, ortalama zararın yaklaşık yüzde 30 seviyesinde olduğu söylenebilir. Geçen yıldan devreden stok miktarı ise oldukça sınırlı; bu yıl için yaklaşık 15-20 bin ton civarında bir stok mevcut. Ancak yaşanan kayıplara rağmen bu yıl da yaklaşık 200-225 bin tonluk bir rekolte beklentisi var. Dolayısıyla mevcut stoklarla birlikte değerlendirildiğinde, önümüzdeki sezon için arzda büyük bir sorun yaşanması beklenmiyor. Elbette bu gelişmeler birim fiyatların artmasına yol açacak, ancak ihracat değer bazında geçen yılki seviyeyi koruyacak” diye söyledi.
Malatya’da ise ürün kayıplarının yüzde 95’e ulaştığını belirten Işık, “Özellikle kayısı üretimi büyük zarar gördü. Şu anda yaklaşık 50 bin ton civarında bir stok devrediyor. Geçtiğimiz yıl 75 bin tonluk bir ihracat gerçekleşmişti; bu yıl ise mevcut koşullarda ihracatın 65 bin ila 70 bin ton arasında olacağı tahmin ediliyor” dedi.
“Fiyatlar yeni koşullar çerçevesinde şekillenecek”
Stokların sınırlı olmasının ihracat sözleşmeleri ve uluslararası taahhütler açısından yaratacağı risk seviyelerini değerlendiren Işık, “Yeni mahsul üretimi yapan firmaların bu sürece yönelik kendi hazırlıkları bulunuyor. Eski mahsul üzerinden satış yapan ihracatçılar ise ürünlerini stoklayarak kontratlarını yerine getirmeye devam ediyor. Yeni mahsulde ise şu an için yoğun bir satış beklenmiyor, çünkü ürün henüz riskli bir dönemde. Özellikle nisan ayı, don ve hava koşulları nedeniyle her yıl belirsizlik taşıyor. Ürünlerin hasadı genellikle haziran sonu temmuz başında başlıyor ve piyasaya giriş de bu dönemde gerçekleşiyor. Dolayısıyla fiyatların da bu yeni koşullar çerçevesinde şekillenmesi bekleniyor” diye ifade etti.

“Çiftçilere acil destek şart”
Çiftçiler adına kamu yönetiminden acil ve pozitif yönde destek talebinde bulunan Işık, “Ürünlerin yüzde 95’inin zarar görmesi oldukça ciddi bir durum. Burada iki temel sorun öne çıkıyor: Birincisi, ağaçların bu felaketten büyük ölçüde etkilenmiş olması. Gelecek yılın verim kaybını en aza indirmek için ağaç bakımlarının özenle yapılması gerekiyor. Bu nedenle çiftçilere bahçelerini koruyabilmeleri adına acil destek sağlanması şart. İkinci sorun ise geçim meselesi; ürününün neredeyse tamamını kaybeden çiftçi ailesi bu süreci nasıl atlatacak? Bu noktada hem çiftçilerin geçimini sürdürebilmesi hem de tarım alanlarının korunarak yeniden üretime kazandırılması için devletin devreye girmesi büyük önem taşıyor” açıklamasında bulundu.
“Organik tarıma bir an önce öncelik vermeliyiz”
Sürdürülebilir tarımın dünyadaki en başarılı örneklerinden birisinin organik tarım olduğuna dikkat çeken Işık, 1980’li yılların sonlarından itibaren dünya genelinde hızla yayılan organik tarım modelinin ülkelerin kendi coğrafi koşullarına göre belirledikleri hedeflerle desteklendiğini dile getirdi. Bu doğrultuda bazı ülkelerin tarım alanlarının yüzde 10’unu, bazılarının ise yüzde 15 ile 20’sini organik üretime geçirmeyi hedeflediklerini ve bu doğrultuda da kamu bütçelerinden kaynak ayırdıklarını vurgulayan Işık, “Türkiye’nin de bu konuda somut hedefler belirlemesi ve organik tarımı geliştirmesi gerekiyor. Organik tarım, doğal büyüme koşullarına uygun, aşırı sulama ve kimyasal gübre kullanımının olmadığı bir üretim şekli sunar. Türkiye, don olaylarının yanı sıra küresel ısınma nedeniyle kuraklık tehdidiyle de karşı karşıya.
Kuraklığa dayanıklılığıyla öne çıkan organik tarımda bitki kökleri daha derine ulaşarak su stresinden daha az etkilenir. Bu nedenle, ülkemizin uzun ve orta vadeli tarım politikalarında organik üretime öncelik vermesi büyük önem taşıyor. Organik üretim yapan çiftçilerin desteklenmesi şart. Bu destekler sadece ürün bazlı değil, üretim tekniklerine göre de şekillendirilebilir. Örneğin, kompost gübre kullanan üreticilere özel teşvikler sunulabilir. Kimyasal gübre yerine doğal yollarla toprağı besleyen yöntemler ön plana çıkarılmalı. Aynı şekilde, organik tarımda kullanılan bitki özlü doğal ilaçlar için de çiftçilere teşvik sağlanabilir. Zira Türkiye’nin tarımdaki en büyük sorunlarından biri pestisit ve çoklu pestisit kalıntıları. Son olarak, organik tarımın yaygınlaştırılması için havza bazlı destekleme modeli uygulanabilir. Türkiye’de birçok ürün için havzalar belirlenip özel teşvikler verildi. Aynı yöntem organik tarımda da uygulanarak, ürün bazlı ve bölgeye özgü organik üretim alanları oluşturulabilir. Böylece hem üretici korunur hem de çevreye duyarlı, sürdürülebilir bir tarım modeli hayata geçirilmiş olur” dedi.