Başkan Trump, Oval Ofis’te düzenlediği bir imza töreninin ardından, AB ve Apple’a yönelik yeni tarife tehditlerine ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Avrupa Birliği ile görüşmelerin yavaş ilerlediğini belirten Trump, AB’nin ABD’ye yıllardır çok kötü davrandığını, Birliğin ABD’ye zarar vermek ve ülkeden faydalanmak için kurulduğunu yineledi.Trump, ABD’nin AB’ye karşı büyük bir ticaret açığı verdiğini kaydederek, “Bildiğiniz gibi Mercedes, BMW, Volkswagen ve daha birçoğu gibi milyonlarca araba satıyorlar. Bizim AB’ye araba satmamız kısıtlandı ki bu hiç hoş değil. Ben de oyunu bildiğim şekilde oynamanın zamanının geldiğini söyledim.” dedi.
AB ile dokuz günde bir anlaşma yapmayı başarıp başaramayacağının sorulması üzerine Trump, “Bir anlaşma arayışında değilim. Yani, anlaşmayı belirledik. Yüzde 50 ama yine de, eğer fabrikalarını burada kurarlarsa, gümrük vergisi yok. Biri gelir de burada bir fabrika kurmak isterse, onlarla biraz ertelemeyi görüşebilirim.” diye konuştu.Trump, ülkelerle yürüttükleri ticaret müzakerelerinde ise imzalanmaya hazır çok sayıda anlaşma olduğunu ifade etti. İmzalanmaya hazır çok sayıda anlaşma hegemon ekonomik gücün niyet mektubu olarak kabul görse de uygulamada akşamdan sabaha değişikliğe uğrayabilecek bir çok sunumun kesinleşmemiş iradesi şeklinde seyrediyor.
Bu noktaya nasıl gelindiğinin gerisindeki yaklaşık 75 yıllık bir hikayenin “dokuz gün içerisinde bir anlaşma” ya da “30 gün gibi erteleme” gibi düzenlemeler ile mukayese edildiğinde hayli ironik olduğudur. Ağır ağır, adım adım açık seçikdir. 1949’da Genelleştirilmiş Tarifeler ve Ticaret Anlaşması’na (GATT) ve bunun 1996’da Dünya Ticaret Teşkilatı’na (WTO) dönüşümüne öncülük eden ABD, küresel ticaretin liberalleşmesi adına liderlik ettiği kuralların son on yıldır kendi aleyhine işlemeye başladığını iddia ettikçe ve 2001 sonu Çin’in Dünya Ticaret Teşkilatı’na üyeliğine yeşil ışık yakmasının ne kadar büyük bir hata olduğunu dile getirerek, teşkilatı işlemez hale getirdi.
Başkan Bush döneminde başlayıp, Obama döneminde katlanıp, Trump’ın 1. döneminde doruk noktasına ulaşan yaptırımlar, 2024 başı itibariyle ondört bini(14 bin) geçmiş durumda. ABD’nin ekonomik yaptırımları, ek gümrük tarifelerini ve dolar cinsinden uluslararası ödemeler sistemini bir tehdit aracı olarak kullanması, ülkelerin para birimlerine doğrudan finansal saldırılarda bulunması, küresel ekonomik sisteme, çok taraflı teşkilatlara ve mekanizmaya duyulan güveni adeta çökertmiş durumda.
Başkan Trump’ın 2.görev dönemi de ‘ticaret savaşları’ ambargolar, yaptırımlar ve doların bir tehdit aracı olarak kullanılması noktasında, ABD dışı kimi G7 ekonomilerini; Avrupa Birliği’nin bütününü ve Çin’i karşı yaptırımlara, ek gümrük vergisi tedbirlerine zorlamakta. Oysa, küresel siyasi sistem nasıl reform arayışı içerisindeyse, ‘ticaret savaşları’ ve ‘korumacılık’ eğilimlerinin artmasından dolayı, gelişmiş ekonomilerin kendilerini koruyacaklar diye aldıkları kural dışı tedbirlerin sebep olduğu olumsuz etkilere bağlı olarak, küresel ekonomik sistem de ‘acil reform’ sinyali veriyor.
Uluslararası derecelendirme (rating) mekanizmasının gelişmekte olan ekonomiler aleyhine çifte standart uygulamaları, küresel finans sisteminden gelişmekte olan ekonomilerin hakkaniyetli bir şekilde yararlanmalarının önündeki en büyük engellerden birisi. IMF ve Dünya Bankası’nın gelişmekte olan ekonomiler lehine ‘sürdürülebilirlik’ anlayışını destekleyici yeni finansman mekanizmaları oluşturmamış olmaları ise büyük bir eksiklik.
Uluslararası sistemin güçlü ülkelerinin serbest ticaret aleyhine yürüttükleri ‘korumacılık’, Çin’in ise ‘aşırı yüksek’ üretim kapasitesi ve maliyetleri esnetebilme (zaman zaman da manipüle edebilme) kabiliyeti ile ‘adil ticaret’ kuralını örseleyen tavrı, çok taraflı ticaret sistemine ve küresel tedarik zincirine ciddi zarar veriyor; bölgesel ticari bloklaşma arayışlarını hızlandırıyor.
Anlaşılan Küresel bazda olan bitenler, Rusya Federasyonunda 1990’ların başından itibaren Çubais ve Gaydar tarafından uygulanan ve doğrudan pazar ekonomisine geçilmesinin sağlanmasını hedefleyen uygulamaların şeklen benzeri ve ‘şok tedavisi’ olarak bilinen bu programın her bir ülke ile ayrı pazarlığa tabi olacağı 2.Trump dönemine işaret ediyor.