Salı, Haziran 24, 2025

“Maden Kanunu’nda değişiklik teklifi, doğayı yok sayıyor”

Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM) sunulan ve 20 Haziran’da Komisyondan geçen “Maden Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi”, Genel Kurul gündemine geliyor. TEMA Vakfı yaptığı açıklamada doğayı, yaşamı ve ortak geleceğimizi tehdit eden bu teklifin reddedilmesi gerektiğini bir kez daha vurguladı. TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç, “Bu teklif doğayı korumuyor, onu yok sayıyor. Sunulan düzenlemeler ile ruhsat ve izin süreçleri yatırımcı lehine hızlandırılıyor. Bu teklif reddedilmeli; doğal varlıklarımız ve gelecek kuşakların yaşam hakkı korunmalı” dedi.


“Teklif, hukuki açıdan büyük riskler barındırıyor”

Ataç, teklifin yalnızca çevresel değil, sosyal ve hukuki açıdan da büyük riskler barındırdığına dikkat çekerek şunları söyledi: “Maden Kanunu, 4 Haziran 1985 yılında yürürlüğe girdiğinden bu yana 30 kez değiştirildi. Bu değişikliklerin çoğu madencilik faaliyetlerini kolaylaştırırken doğa koruma önlemlerini zayıflattı. 2004’te eklenen maddeler madenciliği büyük ölçüde serbestleştirdi. Örneğin Madde 7’de yapılan değişiklikle ormanlar, milli parklar, özel çevre koruma alanları gibi pek çok bölge madenciliğe açılabilir hâle geldi. Adeta Maden Kanunu, diğer çevre ve doğa koruma kanunlarının üzerinde bir yasa gibi konumlandırıldı.”

Kanun değişikliklerinin yanında 2009/7 sayılı Başbakanlık Genelgesi’nin ise Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) süreçlerini zayıflatarak madencilik faaliyetlerinin önünü daha da açtığını kaydeden Ataç, “Her yeni düzenleme, doğanın ve yaşamın üzerindeki tahribat riskini artırdı. Ancak üzülerek söylüyorum ki, bugüne kadar yapılan hiçbir değişiklik doğal ve kültürel varlıklar üzerinde böylesine büyük bir baskı yaratmamıştı. Bu teklif, doğayı korumayı engel olarak gören bir bakış açısına dayanıyor. Kamu yararını şirket lehine tanımlayan bu yaklaşım, yaşamın kaynağı olan doğal varlıklarımızı korumaktan tamamen uzak” diye konuştu.


“Bu teklif doğayı korumuyor, onu yok sayıyor”

Genel Kurula gelen yasa teklifi; Maden Kanunu’nun yanı sıra Çevre Kanunu, Mera Kanunu, Elektrik Piyasası Kanunu ve Yenilenebilir Enerji Kanunu gibi çok sayıda düzenlemeyi doğrudan etkiliyor. “Ekonomik istikrar” ve “milli çıkar” gerekçesiyle sunulan değişiklikler, doğal varlıklar üzerindeki baskıyı artırıyor. 

Yasa teklifinin kamu yararı ilkesini zayıflatarak doğa koruma yaklaşımlarını “engel” olarak gördüğünü ve “bu engellerin” kaldırılmasını önerdiğini belirten Ataç, “Bu teklif doğayı korumuyor, onu yok sayıyor. Sunulan düzenlemeler ile ruhsat ve izin süreçleri yatırımcı lehine hızlandırılıyor. Kamu kurumlarının ÇED süreçlerindeki görüş verme süresi 3 ayla sınırlandırılıyor; süre içinde yanıt verilmeyen görüşler otomatik olarak olumlu sayılıyor. Tüm izin ve ruhsat süreçlerinin yönetimi tek bir kurumda, Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü’nde (MAPEG) toplanıyor. Korunan alanlarda madencilik faaliyetlerinin önü açılıyor. ÇED süreçleri ise etkisizleştiriliyor” diye konuştu.


“Doğal varlıklarımızı koruyan bir yasal çerçeve oluşturulmalı”

Toprağı, suyu, ormanı, merayı önceleyen ve koruyan bir kanun talep ederken, cuma günü komisyondan geçen teklifin derin bir üzüntü yarattığını vurgulayan Ataç, “Eğer bu teklif kanunlaşırsa korunan alanların sadece adı “korunan” olarak kalacak. TEMA Vakfı olarak görüşlerimizi defalarca ilettik. Toprağımızı, suyumuzu, ormanımızı, meramızı, zeytinimizi; tüm doğal ve kültürel varlıklarımızı koruyan bir yasal çerçevenin oluşturulması gerektiğini savunuyoruz. Bizler bu yönde çalışmalarımızı sürdürürken yasa teklifinde bu yaklaşımın izine rastlamak ne yazık ki mümkün değil” ifadelerini kullandı.

Bu düzenlemelerin yalnızca doğa üzerinde değil, birçok alanda tehlike yarattığını söyleyen Ataç, şöyle konuştu: “Yaşamı savunmalıyız. Bu teklifin yasalaşması aynı zamanda geçimlik tarımla uğraşan çiftçiler, kırsal yaşam, gıda ve su güvenliği açısından da ciddi tehditler barındırıyor. Yasa teklifindeki hükümler, ekosistem bütünlüğünü zedelediği gibi toplumun sağlıklı ve güvenli bir çevrede yaşama hakkını da tehlikeye atıyor. TEMA Vakfı olarak bir kez daha çağrıda bulunuyoruz; Anayasa’ya ve tarafı olduğumuz uluslararası sözleşmelere açıkça aykırı bu teklif reddedilmeli; doğal varlıklarımız ve gelecek kuşakların yaşam hakkı korunmalı.”


Gümüşhane’nin yüzde 93’ü madencilik ruhsatlarıyla kaplı

TEMA Vakfı’nın 2019 yılından bu yana sürdürdüğü ruhsat haritası çalışmaları kapsamında, 29 ilde IV. Grup (altın, gümüş, kömür, bakır, nikel vb.) maden ruhsatlarının yoğunluğu incelendi. Bu çalışma, söz konusu illerin yüz ölçümünün ortalama yüzde 67’sinin bu madenlere ruhsatlandırıldığını ortaya koydu. Gümüşhane’nin yüzde 93’ü, Kütahya’nın ise yüzde 92’si IV. Grup madencilik ruhsatlarıyla kaplanmış durumda.

Ataç, bu duruma dikkat çekerek, “Yaptığımız çalışmada sadece IV. Grup maden faaliyetlerine baktık. Bu oranlara kum, mermer, taş ocakları dâhil değil. Bu gruba sadece; metalik madenler, kömür madenleri ve endüstriyel ham maddeler dâhil. Ruhsat verilen bu alanlarda doğa, üretim sürecinden kapatılma sürecine kadar geri dönüşü olmayan şekilde zarar görüyor. Hatta maden kapandıktan, şirket alanı terk ettikten sonra dahi, sahada kalan yığın liç, pasa alanları ve atık barajları tehlikenin on yıllarca devam etmesi anlamına geliyor. Bu nedenle Kurucu Onursal Başkanımız ve Toprak Dedemiz merhum Hayrettin Karaca’nın dediği gibi tekrar ediyoruz: ‘Yaşamak istiyorsan yaşatacaksın.’ Ekosistem bütünlüğü ve yaşamın devamlılığı için doğal ve kültürel alanlarımız madencilik faaliyetlerine kanunla kapatılmalı. Çünkü biliyoruz ki kanun korumazsa maden yaşatmıyor” ifadelerini kullandı.

İLGİLİ HABERLER

GÜNDEM