Çarşamba, Haziran 25, 2025

Rüzgâr enerjisinde ‘çevre dostu’ yatırımlar artıyor

Türkiye’de özellikle son yıllarda rüzgâr enerjisine yönelik yatırım planları gelişme kaydederken, rüzgâr enerjisi yatırımlarında çevresel ve toplumsal etkilerin doğayla uyum sürecinde inşa edilmesinin kritik bir önem taşıdığı ifade ediliyor

ŞURA NUR SAVRANOĞLU

Dünya genelinde hızla yayılan yenilenebilir enerji kaynakları arasında yer alan rüzgâr enerjisi, fosil yakıtların neden olduğu çevresel sorunlara karşı önemli bir alternatif olarak öne çıkıyor. Kinetik enerjinin elektrik enerjisine dönüştürülmesiyle elde edilen bu sistem, çevreyi kirletmeden enerji üretimi sağlıyor. Doğal bir kaynak olan rüzgâr, sürdürülebilir enerji dönüşümünde kilit rol oynasa da her bölgede aynı verimlilikle çalışması mümkün olarak gözükmüyor. Bu nedenle rüzgâr türbinlerinin coğrafi koşullar göz önünde bulundurularak doğru noktalara kurulması büyük önem taşıyor. Uygun şekilde planlanan ve konumlandırılan rüzgâr türbinleri hem ekonomiye katkı sunuyor hem de çevresel açıdan avantaj sağlıyor. Ancak her enerji sisteminde olduğu gibi rüzgâr enerjisinin de bazı dezavantajları bulunuyor. Türbinlerin yanlış konumlandırılması durumunda, doğal yaşam alanları zarar görebiliyor ve yerel topluluklar için de görsel ve işitsel kirlilik gibi sorunlar oluşabiliyor. Uzmanlar, çevresel ve toplumsal etkilerin en aza indirilebilmesi için kurulum aşamasında dikkatli fizibilite çalışmaları yapılması gerektiğine dikkat çekiyor.

Türkiye’de özellikle son yıllarda rüzgâr enerjisine yönelik yatırım planları gelişme kaydederken çevresel ve toplumsal etkilerin en aza indirilmesi amacıyla uygulanan önlemler de giderek daha bütüncül bir yaklaşımla ele alınıyor. Kuş göç yolları, sit alanları ve doğal yaşam alanları üzerindeki etkilerin minimize edilmesi için projelerde çevresel etki değerlendirmeleri, görsel etki ve gürültü analizleri ile birlikte ornitolojik izleme çalışmaları zorunlu hale getiriliyor. Bu doğrultuda yer seçimi, aydınlatma sistemleri ve türbin yerleşimleri planlanıyor. Eksim Enerji CEO’su Arkın Akbay ve SoyutWind Genel Müdürü Ali Çolak, TİCARET Gazetesi’ne yaptıkları değerlendirmelerde, rüzgâr santrallerinin doğayla uyumlu olacak şekilde inşa edilmesinin ve yerel halkın sürece aktif katılımının  hem projelerin başarısı hem de toplumsal kabul açısından taşıdığı kritik öneme dikkat çekti.


Akbay: Türbin yerleşiminde uygun alan seçimi önemli

Yenilenebilir enerji yatırımlarına 2008 yılında başlayan ve ilk rüzgâr enerjisi üretim lisansını aynı yıl alan Eksim Enerji de bu kapsamda yürüttükleri çalışmalarında rüzgâr santrallerinin doğayla uyumlu şekilde inşa edilmesine özen gösterdiklerini dile getirdi. Türbin yerleşimi ve saha seçimi süreçlerinin işleyiş sürecine odaklanan Arkın Akbay, “Rüzgâr türbinlerinin yerleşimi ve saha seçimleri sürecinde öncelikle yeterli rüzgâr potansiyeline sahip alanlar belirleniyor. Bu alanlarda yapılan değerlendirmelerde, kuş göç yolları gibi doğal yaşam unsurları dikkate alınarak çevresel etkilerin en aza indirilmesi güvence altına alınıyor. Aynı zamanda arazinin eğimi, ulaşım imkânları ve altyapı uygunluğu gibi teknik kriterler inceleniyor. Türbinlerin en verimli şekilde çalışabilmesi için detaylı mikro yerleşim planları hazırlanıyor. Tüm bu süreçler, ilgili yasal izinler ve Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) çalışmaları doğrultusunda yürütülüyor. Aynı zamanda arazi edinimi için arazilerin nev’i öncelikli olarak ele alınıyor. Önceliğimiz her zaman flora ve faunanın korunması ve topluma karşı aldığımız sosyal sorumluluk oluyor. Bulunduğumuz coğrafyanın hemşehrisi olduğumuz bilinciyle sürdürülebilirlik ölçütlerimizin izin verdiği, bizimle yaşayan halkın görüşleri ile ilerliyoruz” diye açıkladı.


“Rüzgâr santrallerinin doğal süreçlere etki etmesine izin verilmiyor”

Rüzgâr santrallerinin kuş göç yolları gibi doğal süreçlere etkisi konusunda alınması gereken önlemlerle ilgili açıklamalarda bulunan Akbay, rüzgâr santrallerinin kuş göç yolları üzerindeki olası etkilerini en aza indirmek için proje öncesinde yapılan çevresel etki değerlendirmeleri doğrultusunda uygun yer seçimi ve izleme çalışmalarını gerçekleştirdiklerine dikkat çekti. Türbinlerde kullanılan aydınlatmaların, kuşları cezbetmeyecek şekilde seçildiğine ve doğal yaşama en az etki edecek şekilde tasarlandığına vurgu yapan Akbay, “Rüzgâr santrallerinin kurulacağı alanlarla ilgili ön değerlendirme yapılırken arazinin kuşların göç yollarında, sit alanlarında ve milli parklarda olmamasına hassasiyet gösteriliyor. Rüzgâr türbinleri kurulmadan önce yöre halkı, faaliyetin tanımı ve önemi, bölgenin seçilme nedenleri, çevresel açıdan alınacak önlemler konularda bilgilendiriliyor, bölge halkının görüş ve önerileri de alınıyor. Nihai olarak hazırlanan ÇED raporunda söz konusu öneriler değerlendiriliyor. Eksim Enerji, doğal süreçlerin akışını iyileştirecek adımları atıyor. Tüm bu çalışmalara ilave olarak uluslararası standartlar gözetilerek uzman ornitolog eşliğinde proje bölgesinde inşaat öncesinde ve işletme dönemlerinde periyodik olarak kuş izleme çalışmaları yapılıyor ve sonucunda hazırlanan ornitolojik izleme raporlarında belirtilen tüm hususlara riayet ediliyor” açıklamasında bulundu.


Çolak: ÇED süreçleri, büyük önem taşıyor

2000 yılından bu yana Türkiye’de rüzgâr türbini alanında üretim yapan bir diğer firma SoyutWind ise Ev tipi 1-30 kW türbinlerden, fabrikaların ve toplu konutların ihtiyaçlarına yönelik 50, 100, 250, 500, 1000 ve 2500 kW şebeke bağlantılı türbinlere kadar geniş bir alanda faaliyet gösteriyor. SoyutWind Genel Müdürü Ali Çolak, firmanın bu çalışmalarını sağlıklı bir şekilde yürütebilemesi için rüzgâr enerjisi santrallerinin yoğunlaştığı bölgelerde, çevresel ve toplumsal etkilerin azaltılabilmesi adına alınan önlemleri açıklayarak, RES kurulumu için öncelikle bölge ve saha seçiminin doğru tekniklerle yapılmasının önemine işaret etti. Genel Müdür Dr. Ali Çolak, “Yeni yatırımlarda çevresel ve toplumsal etkilerin en aza indirilmesi amacıyla Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) süreçleri büyük önem taşıyor. Bu kapsamda, özellikle rüzgâr enerjisi projelerinde gürültü seviyelerinin kontrolü, kuş göç yollarına olası etkileri ve görsel etki analizleri zorunlu hale geliyor. Türbinlerin yerleşimi sırasında kuşların göç rotalarının, sit alanlarının ve hassas doğal yaşam alanlarının dışında kalmasına büyük özen gösterilirken, aynı zamanda aydınlatma sistemleri gibi unsurlar da yaban hayatı üzerinde minimum etki yaratacak şekilde tasarlanıyor” diye konuştu.


“Yöre halkının projelerle ilgili bilgilendirilmesi gerekiyor”

ÇED sürecinin yalnızca çevresel unsurlarla sınırlı kalmayıp toplumsal boyutları da kapsadığını aktaran Çolak, “Bu süreçte yöre halkının projeler hakkında bilgilendirilmesi, görüş ve önerilerinin alınması yasal ve etik bir zorunluluk olarak karşımıza çıkıyor. Projelerin yerel halk tarafından benimsenmesi ve desteklenmesi, toplumsal kabulün sağlanması açısından kritik bir faktör. Bu nedenle, yatırımcı firmalar tarafından bilgilendirme toplantıları düzenlenmekte; faaliyetin kapsamı, süresi, olası etkileri ve alınacak önlemler açık şekilde paylaşılıyor. Bunun ötesinde, bazı enerji şirketleri, sosyal sorumluluk kapsamında yerel topluluklara yönelik çeşitli katkılar da sunuyor. Bunlar arasında okul yapımı, yol ve altyapı desteği, sağlık hizmetlerine erişim gibi bölgesel kalkınmayı destekleyen uygulamalar yer alıyor. Ayrıca, bölge halkına istihdam yaratılması ve yerel iş gücünün projelere entegre edilmesi de uzun vadeli toplumsal fayda üretimi açısından önemli bir unsur olarak öne çıkıyor. Tüm bu adımlar, enerji yatırımlarının yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda çevresel ve sosyal sürdürülebilirlik ekseninde şekillenmesini sağlıyor” açıklamasında bulundu.

Önceki İçerik
Sonraki İçerik
İLGİLİ HABERLER

GÜNDEM