Salı, Temmuz 1, 2025

Yerli ilaç endüstrisi ayakta kalma mücadelesi veriyor

Türkiye ilaç pazarı geçen yıl kutu bazında yüzde 3,9 oranında küçülürken, bu daralma 2025’in ilk çeyreğinde de devam etti ve pazar yüzde 3,1 oranında geriledi. En çarpıcı veri ise üretim tarafında yaşandı. 2024 yılında ilaç sanayi üretimi yüzde 7,3 oranında düşerken, Nisan 2025 itibarıyla bu gerileme yıllık ortalamada yüzde 10,8 seviyesine ulaştı. İlaç Endüstrisi İşverenler Sendikası (İEİS); yüzyılı aşkın bir tecrübeye sahip Türk ilaç sektörünün üretim gücüne, istihdamına ve ihracat potansiyeline yönelik son dönemde geri dönülemeyecek biçimde artan ciddi tehditler karşısında en son 24 Ekim’de güncellenen ilaç kurunun ivedilikle yeniden belirlenmesi, fiyatlandırma mevzuatının ise günün koşullarına uygun şekilde reforme edilmesi yönünde çağrıda bulundu.


“İlaç kuru, kurdaki gelişmelere göre güncellenmeli”

İlaç fiyatları, mevcut durumda, bir önceki yılın ortalama Avro kurunun yüzde 60’ı alınarak ve yılda sadece bir defa belirlenen ilaç kuruna göre hesaplanıyor. Referans fiyatlandırma sistemi devreye alındığında piyasa kurunun yüzde 100’üne tekabül eden ilaç kuru geldiğimiz noktada güncel kurun sadece yüzde 46’sına denk geliyor. SGK’ya verilen ortalama yüzde 27’lik iskontolar da dikkate alındığında bu oran yüzde 32’lere kadar düşüyor. İEİS’nin kamu otoritelerine sunduğu politika önerilerinde, ilaç kurunun belirlenmesinde temel alınan yüzde 60 katsayısının 2019 yılı öncesinde olduğu gibi yeniden yüzde 70’e çıkartılması ve bu oran doğrultusunda temmuz ayı içerisinde ilaç kurunun kurdaki gelişmeler ve maliyet artışlarına uygun şekilde güncellenmesi gerektiğini ifade etti.


“Yüksek kredi faizi, firmaları iflasa sürüklüyor”

İlaç kurunun yıl içerisinde 4 defa güncellenmesi ve ilaç kurundaki günümüz koşullarına uygun değişikliklerin gecikmeden sisteme yansıtılması gerektiğine dikkat çeken, İEİS Genel Sekreteri Savaş Malkoç, ilaçta bu tablonun devamında ısrarcı olunması halinde ilaç arz güvenliğinde ciddi sıkıntıların oluşacağını belirtti. İlaç sanayisinin yıllardır maruz kaldığı ekonomik baskının artık katlanılamaz bir noktada olduğunu kaydeden Malkoç, “İlaç kuru ile piyasa kuru arasındaki makasın sürekli açılması, artan maliyetler ve yüksek kredi faizi firmaları iflas noktasına sürüklüyor. Bugün birçok firma konkordato ilan etmeyi değerlendiriyor, bazıları ise satış sürecinde. Bu şartlar altında Türkiye uzun yıllardır yaptığı yatırımların sonucu olarak başardığı kullanılan her 100 kutu ilacın 92’sini üretme kabiliyetini kaybetme riskiyle karşı karşıya” diye konuştu. 

Mevcut fiyatlandırma sistemi ve maliyet baskısı nedeniyle yeni yatırımlar yapmak bir yana mevcut ilaç üretiminin bile sürdürülmesinin imkânsız hale geldiğini vurgulayan Malkoç, “Bu yalnızca sanayimizin değil, halk sağlığının da doğrudan tehdit altına girmesi anlamına geliyor. Eğer acil önlem alınmazsa, yakın gelecekte ilaç yoklukları kaçınılmaz olacak” dedi.


“13 biyoteknolojik üretim tesisi tam kapasite çalışamıyor”

Sektörün bir diğer kritik konusu ise biyoteknolojik ilaçlardaki atıl kapasite. 2024 yılı itibarıyla biyoteknolojik ve biyobenzer ilaçların SGK bütçesi içindeki payı yüzde 25’e çıkmışken, Türkiye’deki 13 biyoteknolojik üretim tesisi tam kapasite faaliyet göstermiyor. Bu durumun sürdürülebilir olmadığını belirten Malkoç, kamu alım garantileri, pozitif ayrımcılık ve üretim teşvikleriyle bu tesislerin hızla devreye alınmasının zorunlu olduğunu vurguladı. 

Malkoç şunları söyledi: “Türkiye’nin biyoteknolojik ilaçları üretmek için gerekli tesisleri mevcut. Ancak bu potansiyeli hayata geçirecek destek mekanizmaları ne yazık ki devreye alınmadı. Bu nedenle de bu milli tesisler maalesef atıl durumda ve bu alana yatırım yapan firmalar zarar ediyor. İthalatın sürekli arttığı, üretimin gerilediği bir sistemin sonu kendi kendine yetmiyor. Bu alanda verilecek kamu desteği, yalnızca sektörü değil, ülke ekonomisini ve halk sağlığını da doğrudan koruyacak. Ya Türkiye, ilaçta bir ithalat cenneti haline gelecek ya da Cumhurbaşkanımızın ortaya koyduğu vizyon doğrultusunda bölgesel ve küresel bir üretim ve ihracat üssüne dönüşecek.” Tercihin kendilerinin değil, politikaların olacağını söyleyen Malkoç, “Bu açıdan bakıldığında fiyatı ve süresi önceden belirlenmiş kamu alım garantileri, klinik araştırmalar dahil olmak üzere ürün geliştirme için verilecek uygun maliyetli ve uzun vadeli krediler hayati rol oynayacak” diye konuştu.

İLGİLİ HABERLER

GÜNDEM