Devlet kurumunun işleyişinde şeklen etkili olan unsurlar arasındaki dengeler her bir devlet için farklılıklar gösterse de milenyum ile birlikte ‘devlet’ otoritesinin bütün devletlerin kendi kitleleri nezdinde itibar ve güç törpülenmesine uğradığı, devlet gücünün genel yapısında iç ve dış ilişkilerinden başlayarak her biri için ‘sızma’ ların mevcudiyetini fark etmemek mümkün değildir.
Küreselleşmeye hizmet ediyor görüntüsü veren bir transformasyon adeta her devletin sosyal, kültürel, tarihi birikimi ve idari meşrebi doğrultusunda etkili aktörlerin ortaya çıkması ile yeni kontrol tercihlerine ulaşmak amacına yönelik unsurlar taşıyor. Perde ardından yeni bir dünya kuruluyor olması telaffuz edilse de, alternatif tercihlere göre Atlantik İttifakı için ‘düzene çekidüzen’ anlamında olduğu, romantik vaatler ile ABD, Çin, Rusya, Hindistan manşetleri ile süslendiğiyle açıktır.
İdari bölgeler olarak dünya savaşlarından sonra ulus formatında düzenlenen devletler 2/3 asırlık süreç sonrasında küresel güncellemelerle tayin olunan yeni şartlara bağımlılar. Bu nedenle sosyal-siyasi-ekonomik açılardan hiyerarşik dizilime tabi olarak konumlarını eski dönemlerdeki kadar özel niteliklerinden alan parametrelerle düzenliyor olma kabiliyetlerinden hayli uzaktalar.
Ortada küresel güç kapasitesi olan üç beş ülke dahil olmak üzere aralarında bir bilindik kesin hakimiyet sağlandığı dahi tartışılabilir, mukayeseli üstünlükler çerçevesinde, bugüne dek hiçbir zaman görülmemiş bir bağımlılık ikilemi var. Ülkelerarası ekonomik, sosyal veya siyasi, askeri birlikler veya birleşik, birlik devletler de kendi aralarındaki ilişkiler de dahil olmak üzere görünürde dağınık ve başına buyruk, esasen bünyesel zaafiyet nedenlerine bağımlı yörüngelerindeler.
Ulus, devlet ve sermaye üçlüsünün Cemiyeti Akvam yapılanmasından bu tarafa küreselleşmeye doğru katedilen yolda sermayenin birikimi, kamusal otoritenin idari ve bürokratik araçları kullanabilme kapasiteleri, ulusların da toplumsal yapılarını asgari uluslararası kabul görmüş bir düzene oturtabilme iradelerinin gayri hukuki ve cebri usullerle tecelli etmesi, küreselleşme ile yerellik arasındaki daimi çekişmenin ana nedenidir.
Ulus devlet yapılanmasının kolonileşme sonrasında siyasi, askeri ve iktisadi zeminlerde, ‘devlet’ mihverinde vücut bulması ve sonrasında iki kutuplu dünya düzeninde toplumları sosyal alanlarda farklı etki alanlarına tabi kılmışken, soğuk savaş sona erince ekonomilerden başlayan özelleştirme esintileri daha ilerisinde sosyal alanlarda devrimler ve baharlar şeklinde devletlerin farklı tabiatlarına bağlı olarak ortaya çıkmıştır.
Bütün yaşananlardan güvenlik altyapısının mihenk taşı olan devlet, kurumsal olarak yıpranmakla beraber kullanışlılığını sahip olduğu özellikleri üzerinden dünyadaki hegemonik rekabete pazarlayabilmek adına ciddi yol katediyor. Devlet araç olarak uluslar ve sermaye için biçilmiş kaftan hususiyetini bilhassa salgın döneminde parlattı. Devlet bürokrasileri de ‘homo ekonomikus’ zırhını bürünüp onca teslimiyet tahtında bu yolda üstün gayret gösteriyor. Tablo, sivil toplum dinamiklerinin küresel ve yerel ölçeklerde sosyal yapılarına bağlı güncelleme ve yenilenme ihtiyacını yansıtıyor.