Bahçeli 22 Ekim 2024’te “teröristbaşı, PKK’yi lağvet, gel Mecliste konuş” diye seslendiğinden beri hep ön planda oldu. Erdoğan geri plandaydı. Ne zaman ki, 11 Temmuz’da PKK Irak’ta Süleymaniye kentinde bir mağara önünde, inceden tasarlanmış bir sahnede 30 teröristin silahlarını yaktı, Erdoğan hafifçe ön plana çıktı. Erdoğan, Bahçeli’ye teşekkür etti. 13 Temmuz’da partisinin Kızılcahamam’da yapılan 32. İstişare ve Değerlendirme toplantısındaki konuşmasıyla ön olana çıktı. Konuşmasının sonunda eşinin ağlayarak kendisine sarılmasıyla da duygusallık doruğa çıktı.
Evet, Erdoğan “yeni barış süreci kapsamına” TBMM’de komisyon kuracaklarını açıkladı ve bu süreçte AKP, MHP ve DEM Parti olarak birlikte hareket edeceklerini duyurdu.
Yakın çevresi ve yandaş medya “terörsüz Türkiye” konusunda büyük destek verdi, vermeye devam ediyor. Televizyon ekranından fırlayacak kadar heyecanlı kişileri izledik. Bizim için önemli olan ne söyledikleri, onların iktidardan ne bekledikleri değil.
Silah bırakma tiyatroydu, silahları önce balistik muayeneden geçirilip hangi çatışmada kullanıldığı saptanmalıydı, silahları PKK değil Türkiye imha etmeliydi, 5 bin terörist var 15 kadın 15 erkek terörist silah bırakırsa inandırıcı olur mu gibi tartışmalar yapıldı. Erdoğan’ın Türk – Kürt – Arap sözleri ise tartışmaların merkezinde yer aldı. Bu konuda yorum yapan eski bakanlar, tarihçiler, yazarlar açıklama yaptılar, yapıyorlar.
Kanımca Erdoğan’ın “Türkiye’yiz. Kürt kardeşim meselen mi var, oturup konuşacağız. Alevi kardeşim sorunun mu var, diyalogla çözeceğiz.” sözleri de tartışılacak. Tabii ki bu konulara ilerideki yazılarımda değineceğim. Trump’ın iki devlete büyükelçi ve temsilci olarak atadığı deneyimli “diplomat” Thomas J. Barrack ne dedi, hangi toplantılara katıldı, ne dedi bunları da aktaracağım.
Ancak, vurgulamak istediğim konu şu: “terörsüz Türkiye” için büyük adım atıldı, herkes mutlu olacak, güney doğu turist kaynayacak filan.
Yeni dönem demek, yeni sorunların çözülmesi demek. Siyasal sorunları TBMM’de kurulacak komisyonun önerisi ile TBMM’de çözmek mümkün olacak mı göreceğiz. Komisyonun çoğunluğu zaten Cumhur İttifakının elinde. Sonuç olarak, çözümler de onların elinde. Önemli olan çözümler amacına ulaşacak mı, ya da hangi amaca yönelecek?
Siyasal çözüm TBMM’de olacak. Peki toplumsal çözüm nerede? İnsani değerler açısından bakıldığı zaman, Güney Doğudaki insanımız ile, komşularımız Irak, İran ve Suriye’deki halklar arasında bir sorun yok. Zamanında Orta Doğuda sınırlar cetvelle çizildi. Türkiye ile olan sınırlar ise olası petrol alanları diğer tarafta kalacak şekilde belirlendi. Bu dediğim devletler arasındaki sınırlar. Oysa insanlar arasında sınır yok. Var olan sınırların iki yanında kardeşler, amcalar, yeğenler var. Onlar sürekli birbirine gider gelir, kız alıp verir, ya da damat.
Türkiye içinde de durum öyle. Herkes istediği yere gidiyor, çalışıyor, evleniyor filan Demek ki toplumsal bir sorun yok. Bu konuya ırkçılık, mezhepçilik karıştırmanın anlamı yok. Bu tür örgütlenmeler geleneksel değil, “dış güçlerin” ileriye dönük hesaplarına hizmet etsin diye giriştikleri uğraşlar.
Merak edilen nokta şu: yeni dönem birçok konuyu geride bıraktı diyelim. 23 Yıldır muhalefeti teröristleri desteklemekle suçlayanlar, yandaş medya şimdi bu sorunu geride bıraktı (!). Şimdi yeni dönemin yeni sorunları ne olacak? Biraz daha ayrıştırıcı mezhepçilik konusuna mı girilecek, yoksa halkın geçim zorluğunun çözümüne mi?
Yeni dönemde, huzur ve barış ortamında, emeklilerin ve asgari ücretle çalışanların durumu önemli. Disk-Ar’ın çalışmasına göre, 2002’de ortalama emekli aylığı kişi başına GSYH’ye oranı yüzde 46,4’yken 2025’te bu oran yüzde 29’a geriledi. Ortalama emekli ve işçi emekli aylığı, bu aylıkları alan 16 milyon insanın geçinmesinde büyük engel.
Bu konu nasıl çözülebilir? Kanımca gelecek dönemin en belli başlı sorunu geçim zorluğudur.