Uzmanlar, güneş panelleri ve inverter sistemlerinin elektromanyetik alan yayarak insan sağlığına zarar verebileceği yönündeki kaygıların gereksiz olduğunu belirttiler
ŞURA NUR SAVRANOĞLU
Güneş enerjisi sistemlerinin yaygınlaşmasıyla birlikte güneş panelleri ve inverter sistemlerinin elektromanyetik alan (EMF) yaydığına dair kamuoyunda artan endişelere, alanında uzman isimlerden bilimsel açıklamalar geldi. Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Çevre Mühendisleri Odası İzmir Şube Teknik Sorumlusu Çevre Mühendisi Selma Akdoğan ve Aydın Tıp Fakültesi Biyofizik Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mustafa Tunaya Kalkan, söz konusu endişelerin bilimsel temelden yoksun olduğunu ve uluslararası standartlar doğrultusunda risklerin etkin biçimde yönetildiğini belirtti. Uzmanlar, güneş panelleri ve inverter sistemlerinin çevresel etkilerinin doğru ölçüm ve denetimlerle kontrol altında tutulduğunu vurgulayarak, kamuoyunun bu konuda sağlıklı bilgiye dayanması gerektiğinin altını çizdiler.

“Güneş panelleri doğrudan ‘EMF’ yaymaz”
Güneş panellerinin doğrudan yüksek düzeyde elektromanyetik alan yaymadığı, ancak sistemde yer alan inverter cihazları ve enerji nakil hatları aracılığıyla belirli düzeyde EMF oluşumunun mümkün olduğunu dile getiren Çevre Mühendisi Ömriye Budaklı, bu konuda uluslararası standartların devreye girdiğini belirterek, “Güneş panelleri doğrudan kayda değer bir elektromanyetik alan (EMF) yaymaz; ancak inverter ve enerji nakil hatlarından kaynaklanan EMF oluşumu biliniyor. Uluslararası standartlar ve yönergeler (örneğin ICNIRP-Uluslararası İyonlaştırıcı Olmayan Radyasyondan Korunma Komisyonu) bu cihazların yaydığı EMF seviyeleri için sınırlar belirlemiş ve güneş paneli sistemleri genellikle bu sınırların altında kalıyor. Buna rağmen, çevresel ve sağlık açısından risklerin en aza indirilebilmesi için elbette sistemlerin sürekli izlenmesi ve gerekli önlemlerin alınması önem taşıyor” dedi.
“Elektrik deyince insanlar hemen ‘kanser yapar mı’ diye soruyor”
Prof. Dr. Mustafa Tunaya Kalkan ise güneş panellerinin kansere yol açtığına dair iddiaların bilimsel dayanağı olmadığını belirtti. Güneş panellerinde kullanılan inverterlerin elektrik alan şiddetinin çok düşük olduğunu, bu nedenle kansere neden olacak zararlı etkilerinin bulunmadığını söyledi. Asıl riskin yüksek gerilim hatları altında uzun süre yaşamak olduğunu, ancak bunun da sıkı standartlarla kontrol edildiğini vurguladı. Prof. Dr. Kalkan, elektrikle ilgili tartışmalarda insanların genellikle sansasyonel iddialara odaklandığını, ‘Kanser yapar mı?’ veya ‘Öldürür mü?’ gibi soruların hemen gündeme geldiğini ancak kendisinin konuyu bilimsel veriler ışığında ele almayı tercih ettiğini belirtti. Elektriğin hayatımıza yaklaşık 100 yıldan fazla süredir girdiğini ve günümüzde tüm cihazların elektrikle çalıştığını hatırlatan Kalkan, insan vücudunun da elektriksel sistemlerle işlediğini, hücreler arası iletişimden organ fonksiyonlarına kadar biyolojik süreçlerin elektriksel kuvvetlerle sürdüğünü vurguladı. İnsanların en çok merak ettiği noktanın, dışarıdan gelen elektrik alanlarının vücut sistemlerini etkileyip etkilemediği olduğunu söyleyen Kalkan, burada önemli olanın varsa bu etkinin şiddeti, süresi ve mesafesi gibi temel faktörler olduğunu ifade etti.
“Asıl risk; yüksek frekanslarda ve yüksek şiddetlerde başlıyor”
Elektrik alanı, manyetik alan ve elektromanyetik alan kavramlarının birbirinden farklı olduğunu açıklayan Kalkan, elektrik alanının sabit bir yükten kaynaklandığını, manyetik alanların ise genellikle insan vücudu üzerinde büyük bir etki yaratmadığını ve çoğunlukla vücuttan geçip gittiğini söyledi. Öte yandan, elektromanyetik alanların titreşimli yapıda olduğunu ve frekansla ilgili olduğunu, bu nedenle asıl tartışmanın da bu noktada başladığına dikkat çekti. Kalkan, “Bizim şehir şebekesindeki elektrik 50 Hz frekansında, yani saniyede 50 kez yön değiştirir. Bazı ülkelerde bu 60 Hz olabilir ama Türkiye’de 50 Hz kullanılır. Bu oldukça düşük bir frekans. Frekans yükseldikçe, yani mikro dalgalara, kızılötesi, görünür ışık ve daha sonra ultraviyole, X ışınları ve gama ışınlarına çıktıkça risk artar. Çünkü bunlar iyonlaştırıcı radyasyon grubuna girer. Vücuda zarar veren şey de budur zaten. Güneş panellerinde ya da inverter sistemlerinde ise bu tür yüksek frekanslar bulunmaz. Onlar, frekans spektrumunun oldukça altında kalır” diye konuştu.

“İsveç çalışmasıyla başlayan tartışmalar hâlâ etkili”
Yine de ‘etki var mı?’ sorusunun her zaman geçerli ve önemli bir soru olduğunu ifade eden Kalkan, “Örneğin 1980’li yıllarda İsveç’te yapılan ve 25 yıl süren bir araştırmada, yüksek gerilim hatlarının altında yaşayan 450 bin kişinin verileri incelenmişti. Bu kişilerin yaşadığı bölgelerde beyin tümörü ve lösemi gibi hastalıkların daha sık görüldüğü ortaya konmuştu. Ben de o dönem bu alanda araştırmalara başlamıştım. Bu çalışma, elektromanyetik alanların insan sağlığı üzerindeki etkilerinin daha yakından incelenmesine öncülük etti” ifadelerinde bulundu.
“Frekans kadar şiddet de önemli”
Burada sadece frekansın değil, aynı zamanda elektrik alanının şiddetinin de büyük önem taşıdığını belirten Kalkan, şehir elektriğinin genellikle 50 Hz frekansında çalıştığını ancak voltajın yüksek olması durumunda farklı etkiler ortaya çıkabileceğini ifade etti. Kalkan, “Mesela yüksek gerilim hatlarında 33.000 volttan 450.000 volta kadar çıkan değerler söz konusu. Bu da daha güçlü elektrik ve manyetik alanlar anlamına geliyor. Şiddet arttıkça potansiyel etki de artar. Bir de tabii bu ortamlara ne kadar süreyle maruz kalındığı da çok önemli. Kısa süreli maruziyet çoğu zaman bir sorun yaratmaz ama uzun süreli maruziyetin etkileri zaman içinde birikebilir. Güneş enerji santrallerinde çalışanlar için bu konu önemli. Güneş panelleri doğru akım üretir, bu akım inverterler sayesinde alternatif akıma çevrilir. Bu dönüşüm esnasında kullanılan cihazlar, yani inverterler, düşük frekanslı ve düşük şiddetli alanlar üretir. Yani burada korkulacak bir durum yok. Asıl riskli olan kısım, bu elektrik şehir şebekesine verilirken transformatörlerle çok yüksek voltajlara çıkarılıyor ve bu elektrik yüksek gerilim hatlarıyla taşınıyor. İşte burada voltaj çok yükseldiği için insan sağlığı üzerindeki etkiler daha ciddiye alınmalı” diye açıkladı.

“Güneş panelleri ya da inverterler tehlikeli değil”
Kalkan, bu nedenle Türkiye Elektrik Kurumu gibi yetkili kurumların, yüksek gerilim hatlarının altına bina yapılmasına izin vermediğini açıkladı. Çünkü böyle durumlarda maruz kalma süresinin ve mesafesinin kontrol dışına çıkabildiğini ancak güneş panelleri veya inverter cihazlar için aynı risklerin söz konusu olmadığını ifade etti. Kalkan, “Bunların yaydığı alanlar sınırlı, şiddet düşük, maruz kalınan süre ise genellikle kısa. Bu yüzden kanser yapma gibi bir durumdan söz etmek bilimsel olarak doğru değil. Ama tekrar altını çizmek isterim: Maruziyetin etkisini belirleyen üç ana faktör var. Birincisi şiddet, yani elektrik alanın gücü. İkincisi süre, yani ne kadar zaman bu alanda kalındığı. Üçüncüsü ise mesafe, yani kaynağa ne kadar yakın olunduğu. Bu üç faktör dengede tutulursa sağlık açısından önemli bir risk kalmaz” dedi.
“ICNIRP sınırları geçilmediği sürece bir sorun yok”
Elektromanyetik alanlara ilişkin düzenlemelerin uluslararası standartlarla belirlendiğini vurgulayan Kalkan, bu kapsamda Dünya Sağlık Örgütü’nün esas aldığı ICNIRP (Uluslararası İyonlaştırıcı Olmayan Radyasyondan Korunma Komisyonu) kurumunun, alanında en çok başvurulan ve referans gösterilen kuruluş olduğunu ifade etti. Kalkan, “Türkiye de ICNIRP’nin belirlediği sınırları kabul etti. Ölçümlerde kullanılan birim volt bölü metre (V/m). Yani bir metrelik mesafede ne kadar voltluk etki hissedildiği bu birimle ifade edilir. Örnek vermek gerekirse, dünyada izin verilen maksimum elektrik alan şiddeti 41 V/m. Türkiye bu konuda daha da katı, 8.25 V/m sınırı getirildi. Günümüzde cep telefonları ve baz istasyonlarının yaydığı alan şiddeti 1–2 V/m civarına kadar düşüş gösterdi. Artık bu konuda büyük bir sağlık tehdidinden söz edemeyiz. Aynı şey güneş panelleri için de geçerli. Bu sistemlerin yaydığı elektromanyetik alanların şiddeti düşük seviyelerde. İnverter cihazları da tehlikeli frekanslara sahip değil. İnsanlar bu sistemlere sürekli ve çok yakından maruz kalmazlar. Yani burada halkı endişelendirecek bir durum yok” diye belirtti.

“Cep telefonlarında da aynı panik yaşandı”
Geçmişte cep telefonlarının ilk piyasaya çıktığında da benzer kaygıların ve paniklerin yaşandığını belirten Kalkan, “O dönemde ‘Kanser yapar’ veya ‘Beyne zarar verir’ gibi endişeler dile getirilirken, zamanla bu cihazlar için güvenlik standartlarının oluşturulduğunu hatırlattı. Şu anda ise benzer yanlış algıların güneş panelleri için de ortaya çıktığını söyleyen Kalkan, “Oysa bu sistemler doğru kurulursa ve denetimler sürerse, sağlık açısından bir tehdit oluşturmaz. Gelecekte yeni teknolojiler geldiğinde elbette yeniden değerlendirme yapılır. Ama bugün için halkın korkmasını gerektiren bir durum yok. Yeter ki bilimsel standartlara uyulsun ve denetimler aksamasın” diye ifade etti.