Cuma, Temmuz 18, 2025

Domates kokar mı bey amca?

Haftanın belli günlerinde, farklı yerlerde pazarlar kurulur. Oralarda özellikle sebze ve meyvelerin dükkânlarda satılanlardan daha ucuz ve daha taze olduğu inancı vardır çoğumuzda. Üstelik kendi yetiştirdiği ürünü satmak için tezgâh açan küçük çiftçilere de rastlanır. Bu son emekçiler zaman içinde çok azaldı. Onlar bahçelerinden, küçük tarlalarından topladıklarını Pazar yerine taşımak, satılamayanı geri götürmek gibi zorluklarla yaşarlar. Ben de ara sıra şöyle bir dolaşmaya giderdim bir dönem. Ne de olsa ziraatçi bir babadan aldığı bilgilerle, Gediz ovasının bereketli toprağında yetiştirilen ürünlerle büyüdüğüm için bazı konularda halk deyimiyle “maldan anlarım.”

Bugünkü yazımı bana yazdıran, yılların bende toplanmış olan bilgi birikimi ile bu tecrübeyi bir anda çöpe atacak cesareti gösteren cahil pazarcının hikâyesidir. O an için ona cahil demiş olmaktan onu dinledikçe utandığımı şimdiden itiraf etmeyi görev addederek geliyorum sohbetimize.

Ellerim cebimde ağır ağır yürüyerek, tezgâhların önünde bir süre durarak, ürünleri gözlerimle değerlendirmeye çalışarak ve alıcıyla satıcı arasındaki soru cevap alışverişini dinleyerek dolaşmaya çıktığım bir gündü. Sebzeler yıkanmış pırıl pırıl olmuş ve değme tören kıtalarını kıskandıracak şekilde sandıklara ve büyük ahşap tezgâhlara dizilmişti.

Domates almak niyetiyle yaklaştım bir satıcının sergisine. Bir ısırıklık canı olan miniklerden, tanesi dört kişiye yetecek cüssede irilerine kadar birkaç boydaydılar. Birini aldım ve kokladım. Satıcı beni seyredermiş meğer. Aramızda şu sohbet (!) geçti:

“Hayrola amca ne koklarsın?”
“Alışkanlık, dedim, ben kaliteyi böyle anlarım.”
“Tövbe yahu gül mü bu yoksa karanfil mi?”
“Sen nerelisin? Ne zamandan beri domates yetiştirirsin? Bunların cinsi nedir, adına ne dersiniz?”
“Ben yetiştirmen amca alır satarım.”
“Bak o zaman beni iyi dinle ukalâlık etmeden. Domates kokar. Taze domates öyle bir kokar ki ellerini yıkarsın kokusu çıkmaz hemen. Kokan domates, ben halis toprakta yetiştim, hayvan gübresiyle beslendim, dağdan gelen suyla sulandım, güneşte kızardım diye bağırmaz ama bunları kokusuyla anlatır bir nefeste”
“Haydi bey amca, resim gibi mallara lâf etme, almayacaksan kapama tezgâhın önünü.”

Gençken hemen sinirlenirdim ama uzun zamandır bilgisizliğin neden olduğu böyle konuşmalara sebep cahil cesaretine sen aldırma diyerek gülüp geçiyorum. Nereden bilecek, hayatında domates mi yetiştirildi? Doğup büyüdüğü bölgeden bahsetmesini istedim, anlattı. Dağlıkmış. En az 8-9 ay kar altında kalırlarmış. Evlerinden bayır aşağı yaklaşık 800 metrelik tehlikeli bir yürüyüşle aşağıdaki dereye inerlermiş su almak için. Yaz aylarında emektar katırlarının sırtına binen babaları yakındaki kasabaya alışverişe gidermiş haftada ya da ayda bir. Dönüşte katıra binmek yok çünkü babanın yerini arpa, buğday, un, kuru fasulye yüklü çuvallar alırmış. “Nasıl ısınırdınız?” “Evimizde büyük bir toprak fırın vardı. Hem ısınmak için hem yemek pişirmek için. Neredeyse hiç söndürülmezdi. Etrafımız ağaçlıktı. Ben odun toplardım, anam ve bacılarım ateşe bakarlardı” dedi. Et sıkıntıları pek yokmuş. Baba düzenli olarak ava çıkarmış.

Dinledim delikanlıyı bir belgesel film seyreder gibi. Domates kokar mı bey amca diye beni neredeyse azarlayan delikanlıyı. Kokar kokmasına ama o kokuyu almak için “sahici” domatesi bilmek gerekir. Son zamanlarda Ege’nin ünlü çekirdeksiz üzümünün kabuğunun kalınlaşmış olduğuna karar verebilmek için o tanecikleri 70-80 yıl önce de yemiş olmak gerekir. Bugün kavunun tadına burun kıvırabilmek için meselâ Hasanbey, Kırkağaç kavunu yemiş olmak gerekir. Zamanında Antalya bölgesinden gelen muzları tatmış olanlar ithal muzları almıyorlarsa onları anlamak gerekir. Kısa sürede bitirilmediğinde bozulan salçayı şikâyet edenlere, köy evlerinde maharetli ellerin yaptığı salçaların ne kadar uzun süre dayandığına inanamayanlara ne anlatsam faydası yok. Üzülmesin istedim, salataya yakışacağını düşündüğüm ufaklardan aldım yarım kilo. Yanına Gediz’in suladığı alüvyonlu topraklarda, köy evlerinin bahçelerinde yetiştirilen acurlardan koydurdum. O gün pazara belki deniz börülcesi bulurum ümidiyle gelmiştim aslında ama karlı dağları yurt bilmiş bir delikanlıyı daha da üzmemek için açmadım ağzımı.

Fazıl Bülent Kocamemi

Diğer Yazarlar