Cuma, Ağustos 15, 2025

Bilmecenin şifreleri

Nihayet Azerbaycan ve Ermenistan ABD başkanı Trump’ın girişimi ile barış deklarasyonu imzaladılar ve en çözümsüz konu olan Zengezur koridoruna şimdilik bir çözüm buldular. Malum koridor Nahçıvan ile Azerbaycan’ı bağlayacak olan yaklaşık 40 kilometrelik bir yolun Ermenistan topraklarından geçilerek yapımını ve özerk bir idarenin denetiminde işletilmesini öngörüyor. Özerk idare kim mi olacak? Anlaşıldığı kadarı ile ABD bu konuda ön planda olacak, diğer ifadesi ile barışa olan katkıları gerekçesi ile ABD Kafkaslardaki rolünü artırıyor. Peki koridorun oluşturulması dikensiz gül bahçesi mi? Başta İran ve Rusya’nın itirazlarına bakarsak pek de öyle değil.

İran bu projeyi kendilerini çerçevelemeye çalışan, jeostratejik çıkarlarına aykırı, Ermenistan ile sınırlarını ortadan kaldıran bir ABD – İsrail projesi olarak ilan etmekten geri durmadı ve en yetkili ağızlarından burada olacak ABD askerlerinin kanını dökme tehdidini savurdu. Kafkaslardaki etkisi neredeyse tamamen yok olan Rusya ise oldukça sessiz kalmayı yeğledi. Rusya’nın ne dediğini anlamak için önümüzdeki günlerde (15 Ağustos) Alaska’da gerçekleştirilecek olan Trump – Putin zirvesini beklemek durumundayız.

Alaska zirvesi Putin açısından üç buçuk yıldır süren Rusya Ukrayna savaşının başlangıcından bu yana ilk kez uluslararası topluma kabul edilmek anlamına geldiği ölçüde memnuniyetle karşılanıyor. Ayrıca başlangıç anından itibaren hor gördüğü Zelensky’nin bu zirveye davet edilmemiş olması da Putin hanesine yazılan bir diğer artı puan.

Trump açısından bu zirvede Rusya Ukrayna savaşına bir son vermek imkanı ortaya çıkarsa, amaçlarına bir adım daha yaklaşmış olacak. Ukrayna’daki nadir elementlerin ABD hegemonyasına geçmesi, Rusya’nın kontrolüne geçecek olan nadir elementlere de benzeri bir uygulamanın gerçekleştirilmesi beklentiler arasında. Bir diğer Trump beklentisinin bu yılın Nobel Barış ödülüne sahip olması ve prestijine prestij katması. Girişte değindiğimiz Zengezur koridoru ve imzalanan barış protokolünün ardından Aliyev ve Paşinyan’ın Trump’ı bu ödüle aday olarak göstermeleri acaba Alaska zirvesinden de benzeri bir sonuç ortaya çıkar mı sorusunu ortaya çıkarıyor.

Ancak zirve bazı görüşlere göre, eğer söz konusu olan Rusya Ukrayna arasında bir barışın tesisini amaçlıyorsa başlangıçtan itibaren ölü doğmuş bir zirve olarak kayıtlara geçecek. Savaşan taraflar ABD ve Rusya değil. Eğer Ukrayna temsil edilmiyorsa burada bir barıştan ziyade Ukrayna’nın topraklarına amiyane tabiri ile kimin nasıl çökeceği konuşulacak. Rusya işgal ettiği toprakları, kısmen işgali altına aldığı bölgeleri ilhak edecek ve bunu uluslararası toplum kabullenecek mi? ABD Rusya’nın bu emellerine izin verirken kendi çıkarlarını maksimize etmeninin peşinde nasıl koşacak. Barıştan anladığımız bu mu olacak? Peki bütün bu olup bitenlerin ötesinde esas Rus tehdidini hisseden AB ülkelerinin zirvede bir şekilde yer almamaları, AB açısından ne kadar kabul edilebilir?   

Gelelim Nobel Barış ödülü meselesine.

Kafkaslardaki Azeri – Ermeni çatışmasına son verilmesi en azından ülke olarak bizim için iyi bir şey, bir sonraki yazımızda daha fazla yer vermek kaydıyla, özellikle lojistik sektörümüz için önemli bir kazanım.
Rusya – Ukrayna savaşının sonlandırılması da ciddi bir insanlık dramının sonlandırılması anlamına geleceği oranda Trump’ın hanesine yazılabilecek bir prestij unsuru.

Peki ya İsrail Hamas savaşı? Savaşı sonlandırmanın tek yolunun Gazze’nin bütününü işgal etmek olduğunu deklare eden Netanyahu hükümetine sonsuz destek veren Trump gerçekten barış ödülüne layık olabilir mi?
Zaman içinde kelimelerin giderek anlamlarını yitirdiklerine mi tanıklık ediyoruz? Benim gençliğimde kullanılan “barış”ın ifade ettikleri ile zamanımızda kullanılan “barış”ın ifade ettikleri galiba aynı şeyler değil.

Aynı kavram erozyonunu “demokrasi”, “hukukun üstünlüğü”, “özgürlükler” kavramlarında da yaşamıyor muyuz? İster istemez nostalji yaparak çok da parlak olmayan eski günleri aramıyor muyuz?
Neyse, daha fazla uzatıp enseyi karartmayalım, kavramların gerçek anlamlarıyla vücut bulduğu bir dünyayı hayal etmeye devam edelim. Yoksa hayal etmek özgürlüğümüz de kısıtlandı mı dediniz?

Can Baydarol

Diğer Yazarlar